Sorun ‘işgal’ sorunu değil…
Rum tarafı Kıbrıs sorununu oldum olası “işgal” kavramına indirgemeye, adadaki Türk askerleri çıktığında sorunun çözüleceğini dünyaya anlatmaya çalıştı. Onlara göre sorun 1974’te Türkiye’nin müdahalesiyle başlamış, başka bazı sorunları olsa da aslında birlikte yaşayan iki halk bu tarih itibarıyla birbirinden ayrılmıştı. Kıbrıs sorununun çözülmesi için tek yapılması gereken askerlerin adadan çekilmesi ve ayrılığın bitmesiydi.
Askerler çekilince iki halk yeniden kucaklaşacak izlenimi yaratılmaya çalışılmıştı. Bu “anlatının” temel sorunu 1963-74 arasında hiçbir şey olmadığını, Kıbrıs Türklerinin 1950’lerden (hatta çok daha eskilerden) bu yana adanın Yunanistan ile birleştirilmesi ihtirasından etkilenmediğini, azınlık olarak yaşamaya nasılsa razı olacaklarını varsaymasıydı.
***
Ama diğer yandan da Rumlar Türklerle yeni bir düzenin kurulması için müzakerelere başlamışlar, iki toplumlu ve iki kesimli bir devlet yaratmanın imkanlarını konuşmuşlardı. Eğer sorun onların anlattığı kadar basit olmuş olsaydı, 1977’den bu yana çözümün parametreleri üstünde durmalarına, BM Genel Sekreterleri adına geliştirilen çözüm planlarını tartışmalarına gerek olmazdı.
Sorun sadece “işgal” olsaydı, Annan Planı’nın hazırlanması için BM’nin 3 milyon 148 bin dolar harcamasına, 1506 yeni bayrak deseni ve 111 ulusal marş üstünde çalışılmasına, 24 Nisan 2004’te referanduma sunulan planın beşinci versiyonunda 131 yasa ile 1134 antlaşmanın yer almasına, ekleriyle birlikte 9 bin sayfayı bulmasına ihtiyaç olmazdı. Müzakereler o zaman da, şimdi de Kıbrıslı Türklerle değil Türkiye ile yapılırdı.
Ancak sorun Yunanistan Dışişleri Bakanı Kotzias’ın da çok iyi bildiği gibi bir “işgal” ve asker bulundurma sorunu değil. Zaten bu yüzden KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı ile GKRY Cumhurbaşkanı Anastasiades toplum liderleri sıfatıyla 18 aydır konuşuyorlar, birleşebildikleri takdirde ülkeyi nasıl yöneteceklerini, iki kesimliliği nasıl koruyacaklarını, mülkiyet haklarından doğacak problemleri nasıl çözeceklerini tartışıyorlar.
Türkiye’nin orada asker bulundurmasının ve bundan sonra da bulundurmak istemesinin nedeni Kıbrıs Türklerinin güvenliklerini ve güvenlik beklentilerini karşılamak. Kendisine yönelik tehdit algıladığı da gerçek. Kıbrıslı Rumlar iç ve dış tehditlere karşı caydırıcı olacak 650 kişilik bir birliğin varlığından dahi rahatsız oluyorlarsa, Türkiye’nin çevrelenmesinden rahatsız olmasını anlayışla karşılaması, tüm tarafların güvenlik ihtiyacına yönelik bir çözümün bulunması için çalışması gerekiyor.
***
Üstelik yapılan araştırmalar da Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin etkin garantisini talep ettiğini gösteriyor. Belli ki taraflar her konuda uzlaşsa bile uzlaşmanın garantisi Türkiye tarafından sağlanmadığı sürece Kıbrıslı Türkler yeni plana referandumda onay vermeyecek. Bu çözüm teşebbüsü de çözümsüzlük, belki de Rumların hiç görmek ve yaşamak istemeyeceği yeni bir çözüm türü ortaya çıkartacak.
Umarım bugün Mont Pelerin’e gidecek olan Yunan “teknik heyeti” bu kez yeterince hazırlıklı olur, iyi niyetle ve sorunun tamamının bilinci içinde adil ve kalıcı bir çözüm bulunması için çaba harcar. Neyse ki Yunanistan’dan ve Kıbrıs’ın Rum kesiminden gelen haberler olumlu. Başbakan Çipras’ın koalisyon ortağı Kotzias kadar uzlaşmaya kapalı olmadığına, Anastasiades’in Kotzias’ın tavrını eleştirdiğine işaret ediyor…