Olağanüstü koşulların olağanüstü riskleri
15-16 Temmuz tarihlerinde Türkiye tarihinin en ciddi badirelerinden birini, belki de en ciddisini atlattı. Silahlı Kuvvetler içinden bir grup anayasal düzeni yıkmak, AK Parti iktidarından kurtulmak, büyük bir olasılıkla da iktidar mensuplarını buldukları yerde infaz etmek için harekete geçti. Tahminleri herhalde toplumsal destek bulacakları, hiç olmazsa birilerinin kendilerine sahip çıkacağı yönündeydi.
Eğer başarılı olabilselerdi, başarılı olabileceklerini gösterebilselerdi destek mutlaka bulurlardı. Daha önceki darbelerde olduğu gibi birileri onlara destek verir, hatta alkışlardı. Ama Başbakan, Cumhurbaşkanı, darbeyi duyduğu ilk an hiç tereddütsüz karşı çıkan ana muhalefet lideri ve diğer muhalefet parti liderleri bu olasılığı ortadan kaldırdı. Türkiye tarihinde pek rastlanmayan bir siyasi dayanışmayı darbe teşebbüsü karşısında gösterdi.
Televizyonlar ve sosyal medya, sokağa çıkan ve hayatını kaybetmeyi göze alan insanlar darbenin başarıya ulaşamamasını sağladı. Milletvekilleri TBMM’de toplandı, komuta kademesindeki pek çok asker de darbeye başından itibaren karşı çıktı. Polis teşkilatı müthiş bir direnç ve dirayet sergiledi. MİT görevini layıkıyla yaptı. Türkiye teşebbüsünden bile çok acı çekti, kapanması zor yaralar aldı. Ama darbe önlendi. Şimdi darbeciler yakalanıp yargıya sevk ediliyor. Aynı zamanda yargı ve yönetimin farklı yerlerindeki şüpheliler de ayıklanıyor.
***
Ancak kriz sona ermedi. Türkiye henüz kırılganlıklarından kurtulmuş, istikrara kavuşmuş değil. Eski kırılganlıklarına yenileri de eklendi. Genel Kurmay Başkanlığı her şey kontrol altında dese de her an başka bir başkaldırının olması mümkün. Bombalar da patlayabilir, toplumsal infial uyandıracak cinayetler de işlenebilir. Ayrıca darbe oldu diye PKK silah bırakmadı, IŞİD Türkiye’nin zafiyetlerini hedef almaktan vazgeçmedi. Doğan ve bundan sonra doğacak olan güvenlik boşluklarından terör örgütlerinin yararlanmayacaklarının garantisi yok.
Üstelik siyasetin saati de 15 Temmuz akşamı itibarıyla durmadı. Partiler sadece şimdilik siyasi ajandalarını askıya aldılar, birbirlerini suçlamaktan vazgeçtiler. En ufak bir zorlamada, birinin diğerine karşı siyasi üstünlük sağlamaya çalıştığının ortaya çıkması halinde siyasetin saati tekrar çalışmaya başlayacak, Türkiye bu kez eskisinden çok daha büyük gerginliklere şahit olacak. Çünkü siyasiler darbeye neyin neden olduğunu konuşmaya başlayacak. Tekrar eski defterler açılacak.
Oysa bu askı süreci ne kadar uzun sürerse, siyasetçiler birbirleri hakkında ne kadar geç konuşmaya başlarsa krizin yönetilmesi, Türkiye’nin yaşadığı sarsıntıyı atlatması o kadar kolay olur. Darbe sonrası durumun yarattığı konjonktürün siyasi üstünlük sağlamak için kullanılması krizin yönetilmesini zorlaştırır, risklerin artmasına yol açar. Doğrudur, olağanüstü koşullar altında halkı darbe karşıtlığında mobilize etmek gerekir. Ama bu tek bir partinin hedef ve anlayışı doğrultusunda yapılırsa muhalefetin karşılık vermesine yol açar ve dün itibarıyla açmıştır da.
***
Darbe teşebbüsü ve ona karşı gösterilen ortak siyasi direnç Türkiye’nin eski gerginliklerini aşmasına, kırılganlıklarını tamir etmesine vesile olmalıdır. Hepimiz tek bir amaç etrafında birleşirsek, ortak paydamız demokrasi ve hukukun üstünlüğü olursa, içinde yaşadığımız krizi de kolayca atlatabiliriz, eski sorunlarımızın çözümünü de sağlayabiliriz. Dahası darbe sonrası hakkında şüpheleri olan AB ve ABD’ye de en doğru cevabı vermiş oluruz.
Bazılarımız hafife alsa da Türkiye’nin AB ve ABD ile olan ilişkileri önemlidir. AB ve ABD’nin AK Parti iktidarından özellikle son dönemde mutlu olmadığı, darbe teşebbüsünün başarıya ulaşması halinde demokrasi elden gitti diye üzülmeyeceği açıktır. Hatta darbeyi bir şekilde desteklemiş bile olabilirler. Ancak Türkiye ne AB’yi, ne de ABD’yi karşısına almalı, onları ikna etmenin, yanına çekmenin yollarını aramalıdır. Unutmayalım ki ABD’nin elindeki tek imkan Türkiye’de darbe yapmak ya da yapılmasına destek vermek değildir.
Onları ikna etmenin en kolay yolu Türkiye’de olağanüstü durumun kısa süreceğinin, uygulamaya konulan önleyici tedbirlerin hukukun üstünlüğünü sarsmayacağının garantisinin verilmesidir. Hukuk bizim için de, dünyada Türkiye hakkında şüpheleri olanlar için de temel kriterdir, meşruiyet zeminidir. İdam cezası tartışması, sokaktaki insanların silahlandırılmasına ilişkin görüşler, bazı gazetecilerin dillendirdiği darbe teşebbüsünün başarı olması halinde darbeye muhtemelen destek olabilecek kişi ve kurumların cezalandırılması gibi şeyler bir an önce Türkiye’nin gündeminden çıkartılmalıdır…