Nokta mı, virgül mü?

Kıbrıs sorununa 1977’den bu yana inşa edilen müktesebat çerçevesinde çözüm bulmak için sürdürülen çabalar pazartesi akşamı itibarıyla uzlaşmazlıkla sonuçlandı. Türk tarafı sorunun Rumların maksimalist taleplerinden kaynaklandığını açıkladı. Uzlaşmazlığın toprak, yerleşim, dönüşümlü başkanlık ve güvenlik garantilerinden kaynaklandığı söyleniyor.

Hepimizin merak ettiği bu “uzlaşmazlığın” toplum liderleri sıfatıyla GKRY Cumhurbaşkanı Anastasiadis ile KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı başkanlığında sürdürülen müzakerelerin sonu anlamına gelip gelmediği, Mont Pelerin’deki kopuşun bu süreci noktalayıp noktalamadığı. Şimdilik bu sorunun kesin bir cevabı yok. Kimileri virgül konuldu, kimileri parantez açıldı diyor. Ancak kesintinin “barış sürecine” ivme kaybettirdiği gerçek.

***

Çözüm yanlıları her ne kadar yine kendi taraflarından kaynaklandığına inandıkları hatalara yoğunlaşacak, müzakere heyetlerini, onların taktiklerini suçlayacak olsa da sonuçta her iki tarafta çözümsüzlüğü savunanların sesleri daha gür çıkacak, her iki tarafta çözüm isteyenlerin sayısı ve ağırlığı azalacak. Zaten zor olan, tarihin akışını tersine çevirmeye çalışan böylesi bir çözümün sağlanması daha da zor hale gelecek.

Umarım Rum tarafı ne kadar büyük bir hata yaptığını görür ve çok geç olmadan makul beklentilerle masaya döner. Çünkü zaman her anlamda daralıyor. Ayrıca Mustafa Akıncı ve Özdil Nami gibi çözümü laf olsun diye değil, çözüm olsun diye isteyen insanlardan artık çok fazla sayıda kalmadığını, bu turun adanın birleşmesi için gerçekten son tur olduğunu anlamaları gerekiyor.

Anlamaları gereken bir başka gerçeklik de Kıbrıs sorununun çözümünden Türkiye’nin hiçbir ciddi yarar sağlamayacağı, çözümü Kıbrıslı Türkler istiyor diye desteklediği. Daha önce de yazdım ama bir kez daha yazmakta yarar var: Türkiye’de kimse çözüm olursa AB ile ilişkilerimiz düzelir, müzakere başlıkları açılır diye bir beklenti içinde değil. AB üyesi pek çok ülke de zaten çözüm olsun istemiyor. Bu yüzden Rum tarafının hatalı varsayımlarla hareket etmemelerinde, strateji geliştirmemelerinde büyük yarar var.

Kıbrıslı Türkler için de aslında aynı şeylerin geçerli olduğunu görmeleri gerekiyor. Türkler, çözüm tabii ki istiyorlar ama kimse çözüm olsun da nasıl olursa öyle olsun demiyor. Mallarını, mülklerini ve güvenliklerini önemsiyorlar. Yerlerinden edildikleri takdirde yaşamlarını ne şekilde sürdüreceklerini bilmek istiyorlar. Bugün Akıncı ve ekibi makul olmayan bir çözüme bir şekilde ikna edilse, yarın referandumda Türkler hayır der.

***

Unutmamaları gereken bir başka nokta ise adanın insanlarının da, dünyanın da Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünden yorulduğudur. Sorunun başlangıcını 1974 olarak kabul etsek bile 1977’den bu yana taraflar binlerce kez görüşmüş, BM Genel Sekreterlerinin adıyla anılan fikirler dizileri, planlar ortaya konmuştur. Annan Planı beş kez gözden geçirilmiş, o zamanın şartlarına göre bulunan en optimum çözüm 24 Nisan 2004’te Rum tarafının oylarıyla reddedilmiştir.

Mont Pelerin’de mutabakat sağlanmaya çalışılan metin de özünde 21 Mart 2008’den beri üstünde sayısız kez konuşulmuş, tartışılmış olan metindir. Eğer müzakere sürecine pazartesi akşamı konan virgül en kısa süre içinde cümlenin eksik kalan harflerinin yazılmasıyla tamamlanmazsa, yani Rumlar makul önerilerle gelmezse, Kıbrıs sorununun başka bir yöntemle çözümü denenmelidir. Belki de 1964’ten bu yana birbirinden ayrı yaşayan iki halkı bir araya getirmeye çalışmak gerçekten fuzuli bir çabadır…

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.