Ne İran, ne de Suudi Arabistan’dan yana...
Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz uzun sayılabilecek bir ziyaret için Pazartesi günü Türkiye’ye geldi. Ankara’daki ikili görüşmelerden sonra Kral’ın İstanbul’a geçmesi ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın zirve toplantısına katılması bekleniyor.
Kral’ın Ankara’yı Türkiye’yi İran’a karşı oluşturmaya çalıştığı cepheye çekmek için ziyaret ettiği söyleniyor. Bu yüzden de Mısır-Türkiye ilişkilerinin düzelmesine özel önem atfettiği iddia ediliyor.
Kral’ın gerekçesi ne olursa olsun Türkiye için Mısır’la olan ilişkilerin normalleşmesi önemli. Mısır bölgenin kilit ülkelerinden biri. Siyasi ve ticari potansiyeliyle Türkiye’nin karşısında değil yanında olması gerekiyor. Eğer Selman’ın ziyareti iki ülkenin ilişkilerinin gelişmesine vesile olursa, başka hiçbir referansa ihtiyaç kalmadan başarılı geçtiğini söyleyebiliriz.
***
Ancak Kral’ın ziyareti Mısır’la olan ilişkilerden bağımsız olarak da önemli. Unutmayalım ki Suudi Arabistan sadece bölgesinin değil dünyanın da en etkili ülkelerinden biri. Çıkar ve beklentilerin uyumlaştırılması geçmişte yaşadığımız gerginliklerin bir daha yaşanmaması için şart.
Umuyorum ki Türkiye bu ziyareti fırsat bilip bölgesine ilişkin pek çok konuda duruşunu, görüşlerini ve gerekçelerini Kral Selman ve heyetine anlatır, daha doğrusu anlatmıştır. Ne de olsa Türkiye ve Suudi Arabistan her konuda aynı şekilde düşünmüyor. Özellikle de İran’a bakış aynı değil.
Riyad P5+1 ile İran arasında varılan mutabakattan rahatsızken, Ankara bu anlaşma sayesinde üstünden büyük bir yük kalktığına inanıyor. Suudi Arabistan İran’ı neredeyse varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Buna karşılık Türkiye için İran bölgesinde rekabet ettiği ama aynı zamanda işbirliği yaptığı bir ülke.
Türkiye İran’la ticaretini arttırmaya, pazarından pay kapmaya, bu ülkenin kendisi için ciddi bir güvenlik tehdidine dönüşmemesini sağlamaya çalışıyor. Suudi Arabistan’ın bu tür öncelikleri yok.
Türkiye için önemli olan, daha doğrusu önemli olması gereken, iki ülkeyle de eşit mesafede durabilmek, iki ülkenin de potansiyelinden yararlanabilmektir. Ankara’nın bu yüzden ilkesel olarak İslam Ordusu gibi oluşumlara uzak durması, Suudi muhataplarına tarafsız kalmalarının onlara daha fazla yarar sağlayacağını anlatması gerekiyor.
İran’a karşı geliştirilebilecek politika dışında pek çok alanda Türkiye ile Suudi Arabistan ortak hareket edebilir. IŞİD’e karşı ortak tutumdan Suriye’nin geleceğine ilişkin ilkeler üstünde mutabakata kadar nice konu ve sorun işbirliğine açık. Türkiye askeri varlığıyla da Körfez bölgesinin güvenliğine kimseyi karşısına almadan katkıda bulunabilir.
***
İdeal bir dünyada Türkiye’nin Suud muhataplarına Nimr’in idamının hatalı bir karar olduğunu da söylemesi, temel insan hakları ihlalleri konusunda dostunu uyarması, Yemen’de ve Suriye’de varılacak uzlaşmaların onlar için de yararlı olacağını anlatması, mezhepçi politikalardan vazgeçmelerini telkin etmesi gerekirdi.
Ancak ne yazık ki ideal bir dünyada yaşamıyoruz. Dolayısıyla da bu tür konular çok büyük bir olasılıkla konuşulmamıştır. Ama ideal dünyanın ideal sorunlarının konuşulmaması Türkiye’nin bölgedeki gerilimleri azaltacak politikalar izlemesine, bir dostu diğerine tercih etmemesine engel değil.
Çünkü Türkiye ve içinde yer aldığı bölge zor bir dönemden geçiyor. Sebebi ne olursa olsun yeni gerilimlerden kaçınmalıyız, eskilerine çözüm bulmalıyız. IŞİD, PKK, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünün tehdit altında olması, Batı ile olan ilişkilerimizin her açıdan normalleşmesi temel önceliklerimiz olmalı...