Mont Pélerin görüşmelerine doğru…
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı ve GKRY Cumhurbaşkanı Anastasiades Türk ve Rum toplum liderleri sıfatıyla 3 Eylül 2008’den bu yana müzakere edilen metin üstünde son rötuşları yapmak üzere 7-11 Kasım tarihleri arasında BM Genel Sekreteri Moon’un da katılımıyla Mont Pélerin’de bir araya gelecekler. Beş günlük maraton görüşmeler sırasında toprak başta olmak üzere, onunla bağlantılı mülkiyet ve diğer konuları konuşacaklar.
Eğer başarılı olurlar, planın kendilerini ilgilendiren kısımları üstünde mutabakata varırlarsa, bir sonraki toplantı 1960 Cumhuriyeti’ni garanti eden Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallığın katılımıyla olacak. Ardından belli ki sponsorlar toplantısı yapılacak. Haziran-Temmuz gibi de üstünde mutabakata varılan plan eş zamanlı olarak ada halkının beğenisine sunulacak. Referandumlardan kabul çıkarsa, Kıbrıs 52 yıllık bölünmüşlüğün ardından birleşecek.
***
Doğal olarak yarım yüzyıldır birbirinden ayrı yaşayan iki halkın bir araya gelmesi, tek bir devleti birlikte yönetmesi hiç kolay olmayacak. Merkezi hükümetin yetkileri kısıtlanmış olsa bile mülkiyet, yerleşim, vatandaşlık gibi konular hem hukuki, hem de siyasi sorunlar çıkartacak. Her iki taraftaki siyasi partiler de bu sorunları kaçınılmaz olarak sahiplenecek, seçmen kitlelerini sorunlar etrafında mobilize etmeye çalışacak.
Umarız hazırlanan plan çıkabilecek sorunları, sorunların çözüm yöntemlerini, hepsinden önemlisi de sorunların üstesinden gelinmesini sağlayacak mali imkanları öngörür nitelikte olur. İki ayrı etnik ve dini gruptan gelen insanlar arasında bölüşülmüş olan Kıbrıs adası yeniden birleştirilirken, geçmiş kadar geleceğe de bakılır, sadece kağıt üstünde işleyen değil, uygulanabilir ve kalıcı bir çözüm bulunur.
Kıbrıs’ın da AB’nin de ve aslında dünyanın da ayakları yere basan bir çözüme ihtiyacı var. Akdeniz’in ortasındaki bu ada bunca yıllık ayrılıktan sonra birleşebilirse, birleşmesi başarılı olursa, başkaları için de emsal yaratır. Brexit ve mülteci odaklı ırkçılığın artmasıyla ciddi bir krize sürüklenen AB’nin kendine güveni gelir. Çözüme çok katkısı olmamış olsa da model geliştirdiğini iddia edebilir.
Ancak bunların olabilmesi için Mont Pélerin’deki müzakere maratonuna -BM ekibi de dahil- destek vereceklerin hatalı varsayımlar üstünden hareket etmemeleri gerekiyor. Öncelikle Türk tarafının Cumhurbaşkanı Akıncı’nın evet dediği her şeye evet demeyeceğini anlamaları şart. Akıncı ve müzakere heyetine baskı yapmaları, abartılı toprak tavizleri elde etmeye çalışmaları, yapılacak referandumda bu kez de Türk tarafının hayır demesine yol açabilir.
Mont Pélerin’in Kıbrıs sorunu tarihine çözüm fırsatının kaçırıldığı bir başka İsviçre yerleşimi olarak geçmemesi için Kıbrıslı Türklerin beklentileri mutlaka dikkate alınmak zorunda. Onların sloganlarla ikna edilmeleri artık mümkün görünmüyor. AB üyeliği eskisi gibi çekici değil. Denktaş karşıtlığı üstünden kampanya da imkansız. Kıbrıs Türkleri yeni plan hakkındaki kararlarını birey ve toplum olarak ne kazanıp ne kaybedeceklerine bakarak verecekler.
Çözüm istiyor olmaları her türlü çözüme evet diyecekleri anlamına gelmiyor. Kıbrıs Türkleri geleceklerini siyasi ve ekonomik açıdan garanti altına alacak bir çözüm planına oy vermeyi bekliyor. Özellikle yerinden edilecekler karşılığında ne alacaklarını, yeni hayatlarını ne şekilde kurgulayacaklarını baştan bilmek istiyor. Toprak kadar mülkiyet rejimi de verecekleri kararı etkileyecek.
***
Nihayetinde KKTC’nin çok büyük bir kısmı Rum malı. Kimse sarih olmayan bir mülkiyet rejimi yüzünden sahip olduğu, kullandığı, mülkiyetinde olduğunu varsaydığı malından-mülkünden olmak istemeyecektir. Ayrıca Türkiye’nin etkin askeri garantisi de bir şekilde devam etmek zorunda. Bu, bazı AB ve ABD’li araştırmacı ve kanaat önderinin zannettiği gibi Türkiye için değil, adanın Türk halkı için önemli.
Unutmaması gereken bir başka nokta da Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümünden fazla bir yarar sağlamayacak olması. 2016, 2004’ten çok farklı. AB üyeliği ne Türkiye’nin ne de AB’nin gündeminde. İki taraf da birbirini yönetmeye, biri sanki üye olacakmış gibi, diğeriyse sanki üye yapacakmış gibi davranmaya çalışıyor. Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesindeki gaz yatakları da şu an itibarıyla Türkiye’yi heyecanlandırmıyor…