Kriz yönetimi başarısı
Siyasette de gündelik hayatta da yaşadığımız her olay birden çok gerçeklik yaratır. Durduğumuz konuma, içinde yaşadığımız zamana, karşılaştığımız diğer gerçekliklere göre yaşadıklarımızı okur ve anlamlandırırız. Gerçekliğinin bazı boyutlarını görür, bazı boyutlarını görmeyiz ya da göremeyiz. Aldığımız eğitim de dünyaya bakışımızı şartlandırır.
Bu, hemen her “olay” için böyledir. Tüm detayları değil kendimizce önemsediğimiz kısımları anlamaya ve anlatmaya çalışırız. Rahip Brunson “sorununda” olduğu gibi kimimiz baktığımız yerden hukuka, etiğe önem verir. Kimimiz siyasi tercihlerin eleştirilebilecek yönlerini ortaya koyar.
***
Kimimiz de benim gibi sorunun bu şekilde bile olsa aşılmasının önemini vurgulamaya çalışır. Çünkü bu Türkiye’nin önünü açacak, karşılaştığı ekonomik ve siyasi sıkıntıları hafifletecek bir gelişmedir. Brunson’un serbest bırakılıp ülkesine dönmesiyle yeni yaptırımların kapısı kapanmış, iki ülke ilişkilerini tıkayan önemli bir sorun aşılmıştır.
Diğer sorunların çözümü ve/veya yönetilmesi artık muhtemelen daha kolay olacaktır. Ayrıca Kaşıkçı olayı da iki ülkeyi birbirine yakınlaştırmaktadır. Daha da önemlisi Türkiye sonuçları çok ciddi olabilecek iki krizi neredeyse eş zamanlı olarak yönetmiş, kendisiyle Suudi Arabistan arasında gerilim yaratabilecek bir olayın içine ABD’yi çekmiştir.
Trump Yönetiminin direnci giderek daha fazla kırılmakta, yavaş yavaş ortaya çıkan ya da çıkartılan bilgiler yüzünden Suudi Krallığı ile olan ilişkilerini gözden geçirmeye zorlanmaktadır. Bu da aslında bir kriz yönetimi başarısıdır. Türkiye’nin ani tepki vermemesi, elindeki verileri bir anda açıklamaması bu başarının ardında yatan nedenlerin başında gelmektedir.
Yönetilmediği takdirde Kaşıkçı “olayının” tüm mali ve siyasi faturasının Türkiye tarafından ödeneceği düşünüldüğünde gelinen noktanın önemi daha iyi anlaşılacaktır. Ankara Riyad’ın meydan okumasını görmüş, bu meydan okumayı belli ki tek başına değil Riyad’ın en büyük müttefikini kamuoyu baskısıyla yanına alarak karşılamaya karar vermiştir.
Müttefik dirense de, 110 milyar dolarlık silah antlaşmasını, İran’a olan yaptırımları gerekçe gösterse de, reel politikanın ve ekonomik menfaatlerin gereksinimleri ortaya çıkmaya başlayan gerçekliğin örtülebilmesine, kamuoyu tarafından hazmedebilmesine yeteceğe pek benzememektedir. Senato’daki tepkiler giderek yoğunlaşmaktadır.
***
ABD açısından sorunun araçsallaştırılması birkaç gün öncesine göre daha zordur. Eğer Kaşıkçı gerçekten cinayete kurban gittiyse (ki aksini düşündürecek bir veri bulunmamaktadır), konsolosluk binası bilinçli tercihle seçildiyse, elimizde dendiği gibi sağlam kanıtlara dayanan istihbarat varsa, Muhammed bin Selman hiç beklemediği bir sonuçla karşılaşacak, planı ters tepecek demektir.
Ancak sonuç ne olursa olsun Türkiye bir kez daha aldığı bu inisiyatifle oyun kurucu ülke olduğunu göstermiş, sadece Suudi Arabistan’ı değil ABD’yi de etkileyebilmeyi başarmıştır. Umarız bu başarı ve Rahip Brunson’un ülkesine dönmesi diğer sorunların çözülmesine yardımcı olur. Türkiye’nin kendine olan güveni pekişir. İfade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gerçekliğin farklı boyutlarından çıkartılacak derslerle hiçbir şüpheye yer bırakılmayacak şekilde sağlanır…