Endişem sorunun daha da derinleşmesi
148 milletvekiline ait 787 dosyayı içeren istisnai Anayasa düzenlemesi Cuma günü MHP ve CHP milletvekillerinin desteğiyle TBMM’den geçti. Cumhurbaşkanı onayladıktan sonra sözkonusu milletvekilleri için hukuki süreç başlayacak. CHP ve MHP liderleri de dahil olmak üzere pek çok milletvekilinin yargılanması ve işledikleri iddia edilen suçlar yüzünden mahkum olmaları söz konusu.
Ama asıl önemli olan bu istisnai düzenlemeyi tetikleyen HDP milletvekillerinin yargılanması, onların temsil yetkilerinin ellerinden alınacak olması. Çünkü böylesi bir gelişme PKK’yı daha da güçlendirme riski içeriyor. Unutmayalım ki PKK Kürt sorununun bir türevi, aralarındaki bağlantı zayıflatılmış olsa da hala mevcut. Bu bağlantıyı kopartmanın en makul yolu da Kürt sorununun Meclis çatısı altında konuşulacağına, çözüleceğine olan inancın korunması.
***
Eğer bu inanç ortadan kalkarsa, Kürt sorununu doğrudan temsil eden bir parti ulusal siyaset mecrasının dışında kalırsa, Kürtlerin de ulusun dışında kaldıklarını düşünmelerine yol açabilir, PKK’nın çekim gücü artabilir. AK Parti Kürt seçmenlerine eminim sahip çıkacaktır. Yine de HDP’nin Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde temsil oranının yüksek olduğu dikkate alınmalıdır. Konjonktürün PKK’nın güçlenmesine uygun olduğu göz ardı edilmemelidir.
Irak ve Suriye parçalanmanın eşiğindeyken, hendek stratejisi ve ona karşı alınması zorunlu olan tedbirler yüzünden bölge insanının mağduriyeti artarken, Türkiye’nin dünya siyaseti üstündeki ağırlığı azalırken, PYD vasıtasıyla PKK ABD tarafından IŞİD’e karşı mücadelede çözüm ortağı olarak görülürken, AB ile ilişkiler kopma noktasına gelmişken, HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması umarım kaldıranların hiç beklemediği sonuçların doğmasına yol açmaz.
Anlamamız icap eden siyasetin akışını değiştirecek gelişmenin HDP milletvekillerinin nasıl tutuklanacakları değil, Meclis’teki temsiliyetlerinin ortadan kalkıp kalkmayacağıdır. AB, ABD ve Rusya ile gerilimler yaşayan, komşularıyla kavgalı olan bir Türkiye’nin, bölgesinin de ciddi sarsıntılar geçirdiği bir dönemde “Sürgünde Kürt Parlamentosu” gibi bir yükü taşıması zordur. Böylesi bir riski Türkiye’nin almaması gerekir. Fakat ne yazık ki muhalefet partilerinin de katkısıyla Cuma günü alma yolunda adım atmıştır.
Bundan sonra yapılması gereken keşkeler ile vakit kaybetmemek, Türkiye’nin karşısına çıkacak ek sorunları rasyonel kararlarla, iyi bir şekilde yönetmek, terörün tırmanmasının ve Türkiye’nin toprak bütünlüğünün tehlikeye girmesinin önüne geçmektir. Kimsenin elinde sihirli bir formül yoktur. Şu aşamada yapılabilecek en mantıklı şeyse siyasetin akışını ülke bütünlüğüne ve istikrarına yönelecek tehditler açısından okumak, tüm öncelikleri gözden geçirmektir.
***
Fakat bunların hiçbiri PKK ile HDP arasında ilişki olmadığı, bazı HDP’li milletvekillerinin yasa dışı işlere karışmadıkları anlamına gelmemektedir. PKK ile HDP arasında ilişki tabii ki mevcuttur. Zaten bu ilişkinin niteliği çözüm süreci diye adlandırılan dönemde bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ayrıca suçlanan milletvekillerinden bazıları demokrasisi güçlü, adaleti bağımsız kabul edilen ülkelerde bile kendilerine isnat edilen suçlardan dolayı mahkum olabilir. Ancak konu bu değildir.
Konu, Türkiye’nin alınan TBMM kararından zarar görüp görmeyeceği, elindeki çözüm imkanını kaybedip kaybetmeyeceğidir. Uygulamaya konan tartışmalı ve istisnai anayasal düzenlemenin terörü ortadan kaldırmaya yardımcı olup olmayacağıdır. Görünürde birilerini cezalandırmak için atılan adımın o birilerinin savunduğu davaya hizmet edip etmediğidir. Ben hizmet ettiğinden, parti içi ve dışı siyasi rekabetlerin Türkiye’yi körleştirdiğinden, duyarsızlaştırdığından endişe ediyorum. Ama endişelerimin haksız çıktığını görmeyi de çok istiyorum…