Çağrı karşılığını buldu
Dün İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul’daki zirve toplantısının açılışını yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan İslam ülkelerini terör karşısında birlikte hareket etmeye, mezhep ayrımlarını bir kenara bırakmaya, sorunlarını başkalarına havale etmeden çözmeye davet etti. Bu gazetenin pek çok yazarı ve sanıyorum editörleri açısından da önemli olan bir şey söyledi. “Dostları çoğaltmak, düşmanları azaltmak zorundayız” dedi.
Hatırlayacaksınız bir süredir Karar yazarları Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunlardan kurtulabilmesi için dost sayısını arttırılması gerektiğini ısrarla vurguluyordu. Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Kiras 17 Mart tarihli yazısında, yakın çevresindeki kırılma ve yeniden yapılanmaların Türkiye’yi “düşmanlıkları azaltmaya, işbirliklerini arttırmaya yönelik” bazı cesur adımları atmaya zorladığını yazmıştı.
***
Mehmet Ocaktan, Mustafa Karaalioğlu ve diğerler yazarlar farkı biçimlerde de olsa bu gereklilik üstünde durmuştu. Ben de Karar’ın duruşunun başka gazetelere de ilham vermesi gerektiğini yazmış, “dost çoğalt, düşman azalt” mantığının Türkiye’de kök salmasının şart olduğunu söylemiştim. İsrail’le ilişkilerin normalleşmesini, Mısır’la olan gerginliğin giderilmesini, İran ile işbirliğinin geliştirilmesini savunmuş; Amerika ve Rusya’nın Türkiye için önemini vurgulayan yazılar kaleme almıştım.
Türkiye’nin Suudi Arabistan da dahil zamanında sorun yaşadığı her ülkeyle ilişkilerini düzeltme çabası içine girmesi beni memnun etmişti. Ama dün Brüksel’de katıldığım toplantı sırasında Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşmada bizim Türkiye’den beklediklerimizi onun İİT üyelerinden talep ettiğini okumak doğrusu beni çok daha mutlu etti. Umarım hem Türkiye hem de İİT üyeleri Cumhurbaşkanı’nın bu ve diğer önerilerini ciddiye alır, içini doldurur.
Daha önce de yazdığım gibi ben Türkiye’den ümitliyim. Ermenistan dışında sorunlu olduğu hemen her ülkeyle sorunlarını çözmek, çözemediklerini aşmak konusunda güçlü bir irade sergiliyor. İsrail ile yapılan müzakereler, Mısır’da Suudi arabuluculuğu, Rusya’ya komisyon teklifi, pratikte çıkan tüm gerilimlere rağmen Cumhurbaşkanı’nın Amerika ziyareti, Başbakan’ın Tahran temasları, Kıbrıs konusunda takınılan yapıcı tutum bu yönde atılmış önemli adımlar.
Şimdi sıra dünyadaki algısını değiştirmeye geldi. Onun da yolu iç barıştan, hukukun üstünlüğünü tescil etmekten, ifade özgürlüğü başta olmak üzere var olan sorunlarımızı aşmaktan geçiyor. Türkiye isterse, önceliğini demokratik değerlerine verirse, bir zamanlar kurguladığı modelini yeniden hayata geçirebilir, İslam ülkelerine yarattığı emsalle önderlik edebilir.
Unutmayalı ki Türkiye 2009-2013 arası yapılan tüm algı araştırmalarında geniş anlamıyla Ortadoğu coğrafyasında en çok sevilen ya ilk ya da ikinci ülkeydi. İnsanlar Türkiye’yi model olarak görüyor, kendi sorunlarıyla daha fazla ilgilenmeye teşvik ediyordu. Yarattığı model sadece Arap coğrafyasının değil tüm dünyanın ilgisini çekiyordu.
***
Bir yandan Arap Baharı’nın demokrasi yerine istikrarsızlık ve kaos getirmesi, diğer yandan Türkiye’nin içindeki sorunlarını yönetmekte zorlanması modelliğini, yani ikna yetkisini, yumuşak gücünü erozyona uğrattı. Türkiye tabii ki hala önemli bir ülke. Ancak hakkında çıkan haberler, yorumlar eskisinden farklı. Ağırlıklı olarak olumsuz. Bu da pazarlık gücünü, başkalarıyla olan problemlerini çözme yeteneğini etkiliyor.
Eğer dostların sayısının arttırılması gereği gibi içimizdeki sorunların çözülmesi, gerginliklerin azaltılması çağrısı da kabul görürse, Türkiye’nin dört bir tarafının düşmanlarıyla çevrili olmadığı, her taşın altında hain bulunmadığı başta iktidar bloğuna yakın basın olmak üzere herkes tarafından anlaşılırsa, bir de siyasete üslup ayarı gelirse daha iyi, daha etkili, daha sağduyulu bir Türkiye’de yaşarız. Böyle bir Türkiye’nin dünyaya da söyleyecek daha çok sözü olur. Bazen konuşmasına bile gerek kalmadan…