2017’ye veda ederken…
2017 yılında dünya siyasetini ve Türkiye’nin dış politikasını ilgilendiren pek çok olay yaşandı. Kuzey Kore nükleer denemeler yaptı, Suriye ve Irak’ta IŞİD yenilgiye uğratıldı, Kıbrıs sorunu Türkiye ve Türk tarafının tüm iyi niyetine karşın yine çözülemedi, Myanmar’daki Rohingya katliamı soykırım boyutlarına ulaştı, yeni Suudi liderliği bölgeyi karıştıracak girişimlerde bulundu, İspanya parçalanmanın eşiğinden döndü, Avrupa’da popülist ve aşırı sağcı partiler iktidara gelmeye ya da iktidarın alternatifi olmaya başladı.
***
Ama yıla damgasını vuran ve bundan sonraki yıllara da damgasını muhtemelen vuracak en önemli gelişme Donald Trump’ın 20 Ocak itibarıyla başkanlık görevini devralmasıydı. Yeni başkan göreve geldiği andan itibaren farkını hissettirdi. Meksika sınırına duvar, Müslüman çoğunluklu ülkelerden gelenlere kısıtlama ve son olarak da Tel Aviv’deki büyükelçiliği Kudüs’e taşıma kararı ciddi sıkıntılar doğurdu. Ankara ikili ilişkilerde bir sıçrama olabilir umuduyla sabırlı davrandı. Ancak Kudüs kararı tedbir alınmasını gerekli kıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inisiyatifiyle toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi bir eylem planı kabul ederek Washington’un BM Güvenlik Konseyi kararlarını tanımaz tutumunu önce en doğru adrese, yani aldığı kararlara uyulmasını takipten sorumlu olan Güvenlik Konseyi’ne, oradan sonuç çıkmayınca da Genel Kurul’a götürdü. Genel Kurul 128 üyesi Kudüs’ün uluslararası kabul görmüş statüsünü açıkça destekledi, “büyükelçilikler taşınamaz” dedi. Trump yönetimini ciddi bir diplomatik yenilgiye mahkum etti.
New York Times, Washington Post gibi gazeteler, CNN gibi kanallar, Atlantic gibi dergilerde ağır eleştiriler yayınlandı. Rusya ile olan özel ilişkileri yüzünden soruşturmaya tabii tutulan Trump taşıma kararıyla güçleneceğini umarken Türkiye’nin geliştirdiği diplomatik inisiyatifle daha da güçsüz hale geldi. BM’yi ve Genel Kurul’da hukuktan, ahlaktan ve adaletten yana oy kullananları tehdit ettirmesi de işe yaramadı. Niteliği herkesin malumu ikili ilişkilerdeki sorunlarda ise bariz bir sıçrama ne yazık ki henüz yaşanmadı.
Buna karşın 2017 Rusya-Türkiye ilişkileri açısından bir dönüm noktasıydı. Uçak krizi sonrasında gerilen ilişkiler büyük ölçüde normalleşti. Hala çözülememiş birkaç sorun olmasına rağmen ihracat, turizm gibi alanlarda ciddi ilerlemeler kaydedildi. Rusya Federasyonu’nun Türkiye’deki yatırım potansiyelinin önü açıldı. Güvenlik alanında iki ülke birbirine uzun yıllardır olmadığı kadar yakınlaştı. Türkiye hava savunma sisteminin hayatî bir unsurunu Rusya’dan almaya karar verdi. Ankara NATO müttefiklerinden göremediği yakınlık ve anlayışı giderek artan bir şekilde Moskova’da aramaya başladı.
Bu da zaten olağan dışı bir sıklıkta gerçekleşen üst düzey temaslarda ve Suriye gibi çok ciddi bir sorunun çözümünde geliştirilen işbirliğinde kendisini belli etti. Rusya, Türkiye yakınlaşması çözüm çabalarının içine İran’ın da katılmasıyla Astana’da taksitli bir ateşkes sürecinin yaşanmasına, Türkiye’nin Suriye topraklarında hem ateşkesi gözlemlemek, hem de hayati gördüğü çıkarlarını korumak için asker bulundurabilmesine imkan tanıdı. Soçi toplantılarının seyri de Cenevre’de bir türlü gerçekleşmeyen çözümün başka bir yerde gerçekleşmesinin mümkün olabileceğini bize ve tabii ki dünyanın geri kalanına gösterdi.
Türkiye içinde ve dışında yaşadığı tüm sorunlara rağmen aldığı inisiyatiflerle dünya siyaset sahnesinde çıkarları görmezden gelinemeyecek bir ülke olduğunu herkese ispatladı. Suriye’deki beklentileri NATO müttefiki Amerika tarafından karşılanmayınca Rusya’ya döndü, İran ile işbirliğini çoğu analistin tahmin edemediği bir pragmatizmle derinleştirdi. Şartların değiştiğini görüp ona göre siyaset geliştirdi. Yeni Suudi liderliği Katar’ı hedef alınca güvenlik garantisi verdiği bu ülkeyi koruma altına aldı. Bu arada Suudileri de karşısına almamaya özen gösterdi. Sorunlu olduğu Mısır’a karşı da hassasiyetlerini, acılarını paylaşır bir tutum sergiledi.
***
2017 yılı sonu itibarıyla dünya yine aynı dünya. Her zaman olduğu gibi şimdi de bazıları konjonktürel, bazıları kronik sorunları var. Ama Türkiye 2018’e bir süredir erozyona uğrayan gücünü toparlamış vaziyette girmeye hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı yılı Afrika kıtasında yeni ticari, siyasi ve hatta jeopolitik kazanımlarla kapatmak üzere. AB’den de yılın son günlerinde ilişkilerin iyileşmesi, sorunların aşılması için çağrılar gelmekte. Almanya ve Hollanda geçmişti yaşananlar geçmişte kalsın derken, Brexit’in ortaya koyacağı modelin Türkiye için de model olabileceği konuşulmakta. Umarız 2018 tüm sorunlarımızın çözülemese bile aşılacağı, akılcı şekilde yönetileceği bir yıl olur…