15 yıl sonra
ABD’nin sudan gerekçelerle ve tartışmalı Güvenlik Konseyi kararlarına dayanarak müttefikleriyle birlikte Irak’ı işgal etmesinin ardından 15 yıl geçmiş. Hatırlanacağı gibi 20 Mart 2003’te yoğun bir bombardımanla başlayan müdahale kısa süre içinde Irak güçlerinin yenilmesine ve rejimin düşmesine yol açmıştı.
Müdahalenin gerekçesi terörizme verilen desteğin kesilmesi, kitle imha silahlarının bulunup yok edilmesiydi. Müdahale bu amaçların hiçbirine ulaşamadı. Tüm aramalara rağmen Irak’ta kitle imha silahı bulunamadı, terörizmle yani El Kaide ile Saddam Hüseyin yönetimi arasında da günümüze değin hiçbir bağ kurulamadı.
***
Ancak müdahalenin ilk dört yılında en iyimser tahmine göre çoğu sivil 600 bin Iraklı hayatını kaybetti. Müdahalenin yarattığı kaos ve onun ertesinde atanan Amerikalı valilerin stratejik öngörüsüzlükleri yüzünden ülke tam bir terörist yetiştirme yurduna dönüştü. El Kaide ve onun sonraki türevi IŞİD bu zeminde büyüdü ve güçlendi.
Irak mezhepler çatışmasının merkezi haline geldi. Suniler Şiileri, Şiiler Sunileri öldürdü. Eğer IŞİD bölgenin ve dünyanın başına bu denli bela olduysa sebebi o yıllarda 11 Eylül saldırılarını bahane edip dünyaya şekil vermeye çalışan bir grup aklı evvel Amerikalıydı. Ne kural, ne norm, ne de mantık tanıdılar.
Türkiye üstünde de müdahaleye yardımcı olması, askerlerinin topraklarında konuşlanmasına müsaade etmesi için baskı kurdular, zor durumda olan ekonomisini rahatlatabilecek imkanlar sundular. Beklentilerinin karşılanmaması yüzünden de tepki gösterdiler. Tepkileri uzun sürmedi, Türkiye bir süre sonra dünyaya model ülke ilan edildi.
Ama Türkiye’nin 1 Mart’ta vermeyi reddettiği desteğin ardından gerçekleştirdikleri müdahalenin sonuçları bölge ve dünya siyaseti üstündeki etkisini günümüze değin sürdürdü. Görünen o ki Irak’a yapılan müdahalenin siyasi sismik sonuçlarını bundan sonra da hissetmek ve olacaklara hep birlikte katlanmak zorunda kalacağız.
Eğer Irak’a müdahale edilmemiş olsaydı, sadece IŞİD ve PKK gibi terör örgütlerinin edindiği imkanlardan değil İran’ın bölgede artan etkisinden de söz edilemeyecekti. Ebu Gureyb gibi bir insanlık utancı yaşanmayacaktı. ABD trilyonlarca doları silahlar yerine kendi refahına aktarabilecekti. Petrolün akışı da, İsrail’in çıkarları da çok daha kolay ve etkin bir şekilde korunacaktı.
1 Mayıs 2003’de Başkan George W. Bush USS Abraham uçak gemisinde zafer konuşmasını yaparken muhtemelen bunların hiçbirini düşünmemişti. Aklında büyük bir olasılıkla bundan sonra yapılması gerekenler, Baas Partisi lider kadrosunun yakalanması, Irak’a da II. Dünya Savaşı sonrasındaki Almanya gibi yeni bir şekil verilmesi vardı.
Fakat Irak’a şekil vermek için atılan her adım tepkilerin artmasına, ülkenin ve bölgenin kaosa sürüklenmesine yol açtı. Baas rejimini sona erdirmek için ordunun yeniden inşası gibi projeler terörizmi besledi, güçlendirdi. Ülkeyi parçalanmanın eşiğine getirdi. Irak günümüz itibari ile IŞİD’e karşı savaşını bir ölçüde kazanmış olsa da, hâlâ istikrarına kavuşmuş değil.
Elindeki büyük enerji yataklarına rağmen Irak ekonomisi zor durumda. Alt yapısı çökmüş halde. İnsanları yıllardır büyük acılar içinde. Parçalanma tehlikesinin atlatıldığını da söylemek zor. Türkiye IKBY’deki bağımsızlık referandumu karşısında kararlı bir tutum takınmasaydı, Irak bugün çok daha küçük, çok daha istikrarsız ve çok daha karışık bir ülke olarak yeni Ortadoğu haritasında yerini almış olabilirdi.
Tüm bunların ötesinde daha üç yıl önce BM Mülteciler Yüksek Komiserliği 4.4 milyon Iraklının kendi ülkelerinde yer değiştirmek zorunda kaldığını açıklamıştı. Bundan 10 yıl önce yapılan araştırmalar dahi Iraklı çocukların yüzde 70’nin psikolojik problemleri olduğuna, üçte birinin beslenme bozukluğuna bağlı sağlık sorunlarından etkilendiğine işaret ediyordu.
***
Doğrudur, bu müdahaleyi asıl tetikleyen Amerika’ya zemin hazırlayan Saddam Hüseyin yönetiminin pervasız ve acımasız politikalarıydı. 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmeseydi bunların hiçbiri ülkesinin, kendisinin ve bölgesinin başına gelmeyecekti. 16 Mart 1988’de Halepçe’de halkına karşı gaz kullanmasaydı da öyle.
Ama Irak rejiminin kötü olması Amerika’nın 2003’te müdahale etmesini meşru kılmadı, kılamadı. Müdahalenin meşruiyetini sağlamak için üretilen gerekçelerin gerçek olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. Saddam devrildi, Irak’ta rejim değişti ancak ABD arzuladığı hiçbir siyasi sonuca ulaşamadı. Ve belli ki Amerika bu müdahaleden gereken dersi de henüz çıkartmadı, çıkartamadı...