İhanet söylemi ile değil gönül diliyle...
16 Nisan referandumu öncesi kelimenin tam anlamıyla bir sis bulutu içerisinde ilerliyoruz. Herkes elinde bir kılıç, ‘öteki’ olarak gördüklerini ya ihanetle ya da yandaşlıkla suçluyor. Öylesine zehirli bir iklim ki, yıllardır yan yana duran, zor günlerde birlikte mücadele veren insanlar bile her sabah kalktıklarında etrafını dikenli tellerle çevirdikleri alanı muhafaza etmek ve de bulundukları konumu garanti altına alabilmek için, hemen en yakınındakini ‘ihanetle’ suçlayarak güne başlama gereğini duyuyor.
Bu hal hiç hayra alamet bir durum değil. Şunu tecrübeyle çok iyi biliyoruz ki, bugüne kadar yapılan bütün seçimlerde insanlar inançları, siyasal kimlikleri ve aidiyetleri istikametinde özgür iradeleriyle kararlarını verdiler. Ama hiçbirimiz bu sandık iradesini hiçbir şekilde kimin daha vatansever olduğunun göstergesi olarak değerlendirmedik. Dolayısıyla 16 Nisan’da Türk halkının ortaya koyacağı ‘evet’ ya da ‘hayır’ iradesi de bir vatanseverlik testi olmayacaktır.
Peki ama o zaman neden insanlarımızı ‘ihanet’ ve ‘vatanseverlik’ gibi birlikte yaşama azmimizi zaafa uğratacak bir tasnife tabi tutuyoruz. Unutmayalım ki, referandum sonucu ne olursa olsun bu ülkede yine birlikte yaşayacağız. Eğer bugün birbirimizin yüzüne bakamayacak, neredeyse selamı sabahı kesecek kadar yıkıcı bir mücadele içinde olursak, bilelim ki bundan kimsenin bir kazancı olmayacaktır.
Farklılıkların bir zenginlik olduğunu, sükunetin, istikrarın bu ülke için ne kadar değerli olduğunu en iyi bilen parti AK Parti’dir. Çünkü siyasi tarihimizdeki ideolojik kavgaların ve kutuplaşmaların ülkede yarattığı ağır tahribatla ortaya çıkan sükunet ihtiyacı AK Parti’yi doğurmuştur.
Yıllardır ufku vesayet perdesiyle kapatılan, laik-antilaik tartışmalarıyla enerjisi tüketilen Türkiye nihayet 2002’de AK Parti iktidarıyla birlikte 70 milyonu kucaklayan birlikte yaşama iklimini yakalamıştı. Tayyip Erdoğan kendisine oy vermeyenler dahil, bu ülkede yaşayan herkesin yüreğine dokunarak hepimizin daha rahat nefes aldığı demokrasi kalitesi yüksek bir Türkiye hayali kurmayı öğretti.
Şu günlerde ahlaki hassasiyetleri önemsemeyenleri bir tarafa bırakıyorum, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi hayatı boyunca bütün toplumsal kesimleri kucaklayan o gönül diline şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır.
***
AK Parti’nin şu ana kadar gerçekleştirdiği seçim başarılarını doğru anlayabilmek için Tayyip Erdoğan’ın 2011 seçimleri sonrasında yaptığı tarihi balkon konuşmasındaki şu ifadeleri tekrar tekrar okumasında sayısız faydalar olduğu kanaatindeyim:
“Kardeşlerim, gönülden ifade ediyorum; bugün yeni bir toplumsal uzlaşma sürecini hep birlikte başlatalım diyorum. Eski tartışmaları, eski Türkiye’de bırakalım istiyorum. Gerilimleri, çatışma kültürünü, sanal sorunları eski Türkiye’de bırakalım istiyorum.
Değişimden, tekamülden hiçbir zaman çekinmedik. Türkiye’nin gerçekleriyle, milletimizin gerçekleriyle ortak akıl ve ortak değerlerle örtüşmeyen her meselede kendimizi sorguladık ve değişim mücadelesi verdik. Bize yaşatılanların, bize dayatılanların, bize kısıtlanan, bize yasaklananların başkalarına yapılmaması için azami dikkat, azami hassasiyet gösterdik. Hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmedik. Hiç kimsenin değerlerini tahkir etmedik. Kimliklere, kültürlere, inançlara hor gözle bakmadık.
Farklılıklarımızı zenginlik olarak görerek, ama farklılıkları değil ortak değerlerimizi öne çıkararak yeni bir istikbali inşa etmek istiyorum.”
Özellikle şu günlerde böylesine kucaklayıcı bir dile şiddetle ihtiyacımız var. Maalesef şimdi memlekette öylesine sert bir rüzgar esiyor ki, her yeri kaplayan toz bulutu içinde göz gözü görmüyor. Oysa 16 Nisan’da Türkiye’nin geleceği açısından tarihi öneme sahip bir referanduma gidiyoruz. Siyasi tarihimizde yaşanan tecrübeler göstermiştir ki, bu toplum demokrasinin ihtiyaç duyduğu her durumda tam bir sorumluluk bilinciyle hareket etmiş ve ülkenin önünü açmıştır.
Eğer siyasi tarihimizde yaşadığımız demokrasi mücadelesi konusundaki tecrübe bizim için bir anlam ifade ediyorsa telaşa hiç mahal yok... Çünkü bu halk bütün darbeler, darbe girişimleri ve vesayet mücadelesinde, ne zaman ihtiyaç hasıl olmuşsa hiç tereddütsüz demokrasinin yanında yer almıştır.
Bugün de bu ihtiyacın demokrasi için elzem hale geldiğini görürse yine sorumluluğunu yerine getirmekten çekinmeyecektir. Yeter ki millete güvenelim ama korkutmayalım...
Ayrıca unutmayalım ki, eğer getirilen anayasa değişikliği gerçekten demokrasinin ihtiyacı olan bir değişiklikse, millet 18 maddenin her birine ayrı ayrı vakıf olmasa da engin ferasetiyle bu ihtiyacı duyar, hisseder ve gereğini yapar.















Fransızların başrolde oldukları Ruanda katliamını hatırlamakta yarar var. Malum bir milleti hutular ve tutsiler diye bölüp 100 günde 800.000 kişiyi sopa, balta, silah vs ile birbirlerine kırdırmişlardi. Birbirini kıranlar, baltadan geçirenler kardeş, akraba, komşu kısacası aynı ülkenin vatandaşı yani aynı geminin yolcusu idiler ama bir fitne ile kendi gemilerini delmekten imtina etmediler. Çok uç bir örnek gelebilir ama merhum Akif'in dediği gibi "Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez". Siyasi istikbal uğruna insanları ayrıştırmak şunu yaparsan teröristlerdensin demek çok tehlikeli bir söylem ve ucunun nereye varacağını bilinmez. Bunları duyan birileri kendine çıkarımda bulunur ve bir parti üyesi hayır çıkarsa iç savaş çıkacak hazırlıklı olun der! Bediüzzaman'in dediği gibi bu devirde medenilere galebe ikna iledir söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değil.
Yanıtla (0) (0)Yıllardır bu iktidara oy vermiş birisi olarak,ki siz de bu partinin vekilliğini yaptınız sol kültürü toplumu aşağılamakla itham eden bu zihniyet aklımızla daha çok dalga geçmesin artık.Adam gibi demiyorum yarım yamalak bir muhalefet olsa ülkede bunlar iktidarı da kaybederler..
Yanıtla (0) (0)Siyasetin Nefret dili toplumu bölüyor
Yanıtla (0) (0)Sayın ocaktan çok önemli tespitlerde bulunmuşsunuz, elinize sağlık. Fakat ben iktidarın böyle bir kucaklamayı yapacağına, karşı görüşleri saygı ile karşılayacağına inanmıyorum. Bu saatten sonra söylenecek sözler tamamen taktik gereği olur. Çünkü gönüllerde olanlar bir kere ortaya çıktı. Bundan sonra dil ne söylerse söylesin ikna edici olmaz. Tüm TV. programlarda herkes güçlü liderlik vb. söylemleri dile getiriyor. Bizim ihtiyacımız olan güçlü fakat bir o kadar adaletli liderliktir. Her ikisi birlikte olursa güçlü liderlik kalplerde taht kurar. Adaleti eksik olan güçlü liderlik hiç kimsenin gönülden desteklediği bir liderlik olmaz.
Yanıtla (0) (0)Sayın Ocaktan, "Herkes elinde bir kılıç, ‘öteki’ olarak gördüklerini ya ihanetle ya da yandaşlıkla suçluyor." diyorsunuz ama dün CHP'nin grup toplantısında Kılıçdaroğlu "Evet diyenin de başımın üzerinde yeri var" derken, Binali Yıldırım "Hayır diyenler FETÖ ve PKK'nın gemisine bindiler" diyordu. Dolayısıyla parti bazında bu suçlama siyasetini devam ettiren bir taraf kaldı.
Yanıtla (0) (0)Yav kardeşim libya ırak suriye tunus yemen k kore ne haldeyse bizde ucube bir yönetim şekline evet deyip onlar gibi mi olalım
Yanıtla (0) (0)Romalılar Anadoluyu ele geçirince Kapadokya bölgesi halkına bundan sonra kendi kendinizi yönetin demişler. Onlar da biz kralsız yönetilemeyiz illa başımıza bir kral isteriz demişler. Bu kadim toprakların insanları kemalist zihniyetin dayatmasıyla demokrasi istemiyorsa başlarına illa kral istiyorsa o zaman chp pkk fetö pyd pdy ne oluyor biraz milli irade ve halkın görüşüne saygınız olsun be kardeşim. Ben belki krallık belki halifelik istiyorum sanane.
Yanıtla (0) (0)Yok, öyle olmayacak.
Yanıtla (0) (0)Atalarımız güzel demiş "Lafla peynir gemisi yürümez" diye. 7-8 senedir bu ülkede laf var, icraat yok.
Yanıtla (0) (0)Getirilmek istenen baskanlik sistemi kuvvetler ayriligini ortadan kaldirarak diktatorluge yolu actigi icin evetciler de savunamiyorlar. O yuzden igrenc bir sekilde hayircilari terorist ilan ettiler. Bu halka saygisizliktir, milli iradeye guvensizliktir, milletin tepesinde tepinmektir. Hayircilarin gayri mesru medya hegemonyasina ragmen halkimiz bunu hissedecek ve referandumda gereken cevabi verecek!
Yanıtla (0) (0)Tek kelimeyle PES!
Yanıtla (0) (0)Mehmet Bey sendikadan dolayı ihraç olan benim gibi öğretmenlerle ilgili bir yazı yazsanız ne olur. Sevdiğiniz bir öğretmenin hatırına. Belki nasırlaşan vicdanlar yumuşar diye ümid ediyorum. Mesleğini seven,sevilen başarılı bir öğretmendim. 7 aydır işsizim. Okul zili duyduğumda gözlerim yaşarıyor. Yasal bir sendikaya üye olmak suç olabilir mi? Elbette kimse aşından işinden olmasın. 10 bin pkk iddasiyla ihrac olanlar göreve geri döndü. Benim suçum neydi de görevime dönemedim. Fetöyü, ihanet icinde olanları devletimiz cezalandirsin elbette. İtirazım olamaz. Ben İstanbula çoook uzaklarda bir öğretmenim. Çok kırgınım.
Yanıtla (0) (0)Balkon konuşmalarına hakikaten ihtiyaç var ama balkondan indikten sonra o konuşulanlar hemen unutuluyor,hatta seçim dönemlerinde hakaret,ötekileştirmeler seçmeni konsolide ediyor.
Yanıtla (0) (0)siz çok iyi anlıyorum...Çünkü siz bu mahallenin çocuğusunuz ...Ved enaz kendiniz tanıdığınız gibi tepe isimleri tanıyorsunuz .Kim bilir kendi aranızda ve ya içinizde neler ne bilgiler taşıyor ve konuşuyorsunuz .Ver bu yüzden saygı da duyuyorum yapabilecek başka şeyiniz yok ...Çünkü bir anda DAVADAN dönmüş olacaksınız ...lakin artık çok geç saygı değer efendim gerçekten çok geç ...Artık bu KÜP içinde çirkinlikleri saklayamıyor ..KÜP taşmaya başladı ...Gurup asabiyeti lider sadakatine eyvallah, lakin siz ne kadar çevir kazı yanmasın diyorsanız Bakanından sayın Erdoğana kadar sizleri tekzip ediyorlar ...Bakın ; 14 yıl bu iktidarı desteklemiş biri olarak yazıyorum, bakın 15 temmuz hain saldırısı ile meydana ilk yarım saate aracımla oğlumla inen bir adam olarak yazıyorum .Allah tanık ...Ben bu iktidarı dindar kimliğinden dolayı desteklemedim ...Çünkü dindarlığı çok geleneksel ilmihal dindarlığı idi ...Milli görüşten de gelmiyordum ...Lakin ; iktisadi ve politik taleplerim daha bu iktidar ortada yokken BİLİNÇLİ bir seçmen olarak vardı ...Konu başkanlık sistemi değil ...İsterseniz bu yorumumu yayımlamayın ..ama bakın Allah tanık çok gücüme gitti/ ve hala gidiyor ... neden mi ?Siz her ne kadar söyleyemezseniz de bu mücadelede emeği geçen onlar ın yüzlerin üstünün çizilmesine,ve sonradan ikbal için bu kayğına son anda atlayan adamların oportünizmine, ve Sayın Erdoğan bu danışman kadrosu tarafından aldatılmıyorsa iş daha da vahim ... şimdi bu cümleleri nasıl tevil edeceksiniz..? "Şimdi bölücü terör örgütü ne diyor? 'Hayır' diyor. Bizim değerler silsilemiz içerisinde şunu unutmayın, kişi sevdikleriyle beraber haşrolunacaktır. Dolayısıyla şu anda Kandil'de olanlarla beraber hareket edenler, onların uzantılarıyla beraber hareket edenler ne diyor? Hepsi birden 'Hayır' diyor. Öyleyse benim milletim, o Kandil'dekilerle beraber, benim 248 şehidimi, o şehadete gönderenlerle beraber, 2 bin 193 gazimi gazi yapan ve devletimin, ordumun o uçaklarıyla, helikopterleriyle, tanklarıyla, toplarıyla, modern silahlarıyla bir tarafta öldürenler, yaralayanlar var, onlarla beraber hareket etmeyecektir. Onlara da 16 Nisan'da ben inanıyorum ki 'Evet' demek suretiyle gereken cevabı verecektir. Çünkü 16 Nisan aynı zamanda 15 Temmuz'un bir cevabı olacaktır. 15 Temmuz'a önemli bir çıkış olacaktır. 'Hayır' diyenlerin konumu aslında 15 Temmuz'un bir yerde de yanında yer almaktır. Bunu kimse sağa, sola çekmesin." Üzgünüm ...
Yanıtla (0) (0)Vereceğimiz oyu düşünerek, araştırarak, inceleyerek veriyoruz, karşımızdakini ihanetle, terörle, darbecilikle suçlayarak değil: - Yürütmenin başındaki kişinin hem yasama üyelerini hem yargı üyelerini seçmesi kuvvetler ayrılığı açısından sakıncalıdır. - Parti üyesi hatta başkanı birinin tek başına üniversitelere rektör, AYM'ye üye ataması yargı bağımsızlığı ve tarafsızlık açısından sakıncalıdır. - Cumhurbaşkanı yardımcılarını halkın seçmemesi, sayısının ve niteliklerinin bile belli olmaması yol açabileceği sonuçları açısından tehlikeli ve yanlıştır. - Meclisin güvenoyu, gensoru gibi yetkilerinin elinden alınması milli iradeyi zayıflatır. - Cumhurbaşknının meclisi feshedebilmesi sakıncalıdır. - Cumhurbaşkanı ve meclis seçimlerinin aynı gün yapılması yanlıştır. Bütün bu sebeplerden ötürü Hayır demeye karar verdim.
Yanıtla (0) (0)mehmet hocam size komşu yazarın bugünkü Ahmet Necdet Sezer yazısını öneriyorum. sorun söylemde değil uygulamada. Erdoğan balkonda ne konuştu sonrasındaki uygulama ve söylemleri neydi bir daha düşünün lütfen. saygılar
Yanıtla (0) (0)Gönül dili diyen haindir...reise hakarettir...Allahın izniyle şeriat geliyor...Demokrasi denen kafir zihniyet yok olacak...
Yanıtla (0) (0)