İsrail – İran savaşına doğru

Dört gün önce yazdığım yazıda İsrail ile İran arasındaki problemin mütekabiliyet ilkesi gereği artık sona ereceğini beklediğimi, bu durumdan bir savaş ihtimali doğmayacağını yazmıştım.

Ama yazının sonuna doğru “söz konusu bu iki dengesiz ülke olduğunda bir şeyleri tahmin etmek çok zor” diye de eklemiştim.

Nitekim dört gün sonra bugün, İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in doğum gününde sabah saatlerinde İsrail’in İran’ın İsfahan kentine saldırdığı haberi dünya kamuouyunu sarstı.

Saldırının detaylarına henüz hakim değiliz, olay daha çok sıcak fakat İran yetkilileri “Nükleer tesislerin hasar almadığını” açıkladı.

İsrail yetkililerinden henüz ses yok ancak Amerika’da görev yapan gazeteci arkadaşım Anıl Sural’ın paylaştığı bilgiye göre İsrail Amerika’yı konu hakkında bilgilendirdi ama onay almadı.

İsrail’in Amerika’dan onay almadan adım attığını pek duymayız ama bu durumda tam olarak gerçek nedir günün ilerleyen saatlerinde daha net anlayabiliriz.

İsrail her ne yaparsa yapsın batılı devletler tarafından yaramaz çocuğuna kızamayan ebeveynlerin çocuklarına verdikleri tepki kadar tepki alıyor.

Gidiyor sokakta bir çocuğa saldırıyor. Çocuk tokat atınca da ağlayarak babasının, annesinin yanına koşuyor.

İlginçtir o anne-baba da tüm mahalleye o çocuğu kötülüyor.

Mizansen yıllardır bu şekilde.

Batılı devletler kısa süre içerisinde İsrail tarafından saldırıya uğradığı için İran’a çeşitli ambargo uygulamalarına başlarlarsa şaşırmam. Nitekim bu saatten sonra kimse İran’ın bu saldırıya cevap vermeyeceğinin garantisini veremez.

OKUDUĞUNU ANLAMAK ÖNEMLİ

Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek “Harcamalarda kesintiye gideceğiz” dedi.

Dedi ama insanlar buna inanıyor mu orası meçhul. Nitekim kamuda öyle bir israf var ki akıl almayacak seviyede. Küçük küçük belediyelerin borçları milyar liraları aşmış durumda.

Sancaktepe Belediyesi aralarında en meşhur olanı.

Hiç bir şekilde hesap vermeyeceklerini bilerek harcamalar yapan belediye başkanları belediyeleri akıl almaz borçlara sokmuşlar.

Ben de konuyla ilgili Sancaktepe Belediyesi’nin binasına açılan borç afişini paylaşıp “borcu kim yaptıysa o ödesin” minvalinde bir tweet atmıştım.

Aman yarabbi! Okuduğunu anlamak ne kadar da önemli bir meziyetmiş.

Toplum olarak bu önemli meziyeti kaybediyoruz galiba, çok yazık.

Sanki ben yukarıdaki cümleyi söylememişim gibi “İşte İstanbul’un borcunu kim ödesin, İzmir’in borcunu kim ödesin?” diye kahkaha emojisiyle birlikte bana sataştığını, beni alt ettiğini düşünen onlarca kişi oldu.

Bu kişileri ciddiye almıyorum ama cevap veren ikinci bir grup daha vardı. Onlara cevap vereceğim.

O ikinci gruptakilerin de ortak savı “proje, hizmet istiyorsan borç olacak tabii ki” şeklindeydi.

Bir kere bu son derece yanlış bir argüman. Belediyeler merkezi idareden bütçe alan kurumlar. Yani gerektiği takdirde ayaklarını yorganlarına göre uzatabilirler. Daha fazla bir bütçeye ihtiyaç duyulan bir proje söz konusuysa da yine merkezi yönetimden ödenek talep edebilirler.

Bu da mı olmadı?

Evet borçlanabilirler ama bir liralık işi on lira borçlanarak mı yaptılar yoksa olması gerektiği gibi miydi?, Alınan borç nereye harcandı? gibi soruların da cevaplarını şeffaf bir şekilde vermek zorundalar.

AH İSMAİL KARTAL AH

Avrupa’daki tek temsilcimiz, benim de taraftarı olduğum Fenerbahçe tarihinin en iyi kadrolarından birine sahip ve Avrupa’da geçen seneden beri devam eden istikrarlı performansını bu sene de Konferans Ligi’nde Çeyrek Final oynayarak sürdürdü.

Ancak dünkü Olympiakos maçında penaltılar sonucu elendi.

Ben artık İsmail Kartal’ın kritik yerlerde yaptığı kritik hataları eleştirmekten de sıkıldım ne yalan söyleyeyim. Açıkçası hocanın basın toplantılarından da sürekli övgü bekleyen açıklamalarından dolayı sıkıldım.

Ama hem İsmail Kartal’a olan eleştirilerimi hem de genel sorularımı uzatmadan sıralacağım.

  1. Tadiç bu sezon kaç penaltı kaçırdı? (Dayanamadım cevabı da ben vereyim 4. Maç içerisinde atılan 4 penaltı kaçırdı. Dün 5. Penaltıyı kaçırmış oldu)
  2. Sahada en diri oyunculardan biri olan Fred neden oyundan çıktı? Bu maç sezonun en önemli maçı değil miydi? Hele ki İsmail Yüksek yorgunluktan bayılacak gibiyken çıkması gereken kişi Fred miydi?
  3. Szymanski sahanın en silik oyuncularından biriyken neden bu kadar uzun süre sahada kaldı? İlla ki Cengiz girecekse İrfancan 10 numara pozisyonunda oynamaz mıydı?
  4. Gol atmak gerekiyorken çift forvetle oynama fikri neden İsmail Hoca’nın aklına gelmedi? Dzeko-Bats beraber düşünülmedi
  5. 3 penaltı da neden sağ köşeye atıldı?
  6. Penaltı ihtimali düşünülmedi mi?

ü

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum