Yalan haberlere neden inanıyoruz
Yalan haber daha önce hiç bilmediğimiz bir şey değildi. Eskiden de haberler bazen çarpıtılarak verilirdi, eskiden de bazen hiç olmamış olaylar olmuş gibi gösterilirdi. Algı operasyonları, kışkırtma kampanyaları yapılırdı… Ama sosyal medya çağında bu “iş” bambaşka bir anlam kazandı. Geçmişte gazete okuyanlar belirli konularda dezenformasyona maruz kalabiliyorlardı. Şimdiyse gerek profesyonel gerekse gönüllü yalan haber üreticileri neredeyse hepimizin gündemini oluşturabilecek, hatta zihinlerimizi şekillendirebilecek imkanlara sahipler.
Bütün bunlardan daha önemlisi, giderek “doğru haber”in de anlamı değişiyor. Söylemesi biraz tuhaf ama artık “haber tüketicileri” tüketmekten hoşlandıkları veya “kendilerine yakıştırdıkları” haberleri “satın alma” eğilimindeler. Tüketim diyoruz ama aslında inanca dayalı tüketim demek lazım. Veya inanç tüketimi. Zira insanlar habere “inanıyorlar”. Doğru olduğuna veya yalan olduğuna…
Mesela, ABD Başkanı Trump kendisiyle ilgili olumsuz her haberi “yalan” (fake news) ilan ediyor ve ilginç olan nokta şu ki taraftarları da bu yazılanların hepsinin yalan olduğuna -hiç sorgulamadan- inanıyorlar.
Trump’ın yalan haber ürettiğini söylediği ve ciddiye alınmamasını istediği medya organları New York Times, Washington Post gibi gazeteler. CNN, ABC News gibi kanallar. Time, Newsweek gibi dergiler. Yani bizim “itibarlı” değimiz türden yayın organları… Geçenlerde bir anket yapıldı Amerika’da: Trump’a oy vermiş olan seçmenlerin ciddi bir bölümü bu gazetelerde çıkan haberlerin asla doğru olmadığına inanıyor. Diğer yanda ise bu kesimin itibar ettiği yayın organları düpedüz masa başı üretim yapan yerler. Bunları geçin, sosyal medya üzerinden yayılan fabrikasyon görüntülerin veya “haber” görünümlü komplo teorilerinin de doğruluğuna çabucak “inanan” bir kitleden söz ediyoruz… Ancak bu tek bir siyasi kanadın mensupları için geçerli bir durum da değil. Hatta eğitim seviyesi, ekonomik durumu veya sosyal statüsü ne olursa olsun herhangi bir politik kampta yer alan hemen herkesin “başına gelebilen” bir anomali…
***
Şimdi internet sitesi olarak yayınını sürdüren mizah dergisi The Onion uydurma haberler yayınlardı. Bir tür parodi habercilik... Okuyanlar sadece gülerdi. Sonradan birçok ülkede ve bu arada Türkiye’de de aynı tarzda yayınlar çıktı. Bunlar da ilgi gördüler. Ama şimdilerde bu ilgi eski seviyelerinde değil. Çünkü yine -dolaylı olarak- Trump’ın meşhur ettiği tabirle “gerçeklik sonrası” (post-truth) çağda özellikle politik kimlikleri olan insanların ihtiyaçları değişmiş görünüyor.
“Aslında akılla mantıkla ilgisi olmadığı aşikâr birtakım ‘haber’lere neden bu kadar kolaylıkla inanıyoruz” sorusunun cevabı bu. Toplumsal ve politik kimliklerimiz… Jay Van Bavel ve Andrea Pereira isimli sosyal piskoloji ve nöroloji uzmanı iki bilim adamının imzasıyla ABD’de yayımlanmış bilimsel bir makalede veriliyor bu cevap.
Makalenin epigrafı George Orwell’ın 1984 romanından: “Parti gözlerinizle gördüğünüz, kulaklarınızla işittiğiniz gerçekleri inkâr etmenizi istiyordu. Bu en son ve en önemli talimattı.”
Günümüzde çoğu insan okuduğu haberin gerçek olmadığını bildiği halde gerçek olduğuna inanma eğiliminde yazarlara göre. Bunun en önemli sebebi politik kimliğimiz. Makalede daha önce H. Tajfel ile J. C. Turner’ın dile getirdiği “grup içi davranışlarda toplumsal kimlik teorisi”ne de atıfla politik kimliklerin de zihinsel süreçlerde toplumsal kimlikler gibi işlev gördüğü anlatılıyor. Çünkü politik kimliğimiz bize toplum içinde bir statü veriyor, değer kazandırıyor. Sıradan biri olmaktan çıkarıyor. Bu yüzden politik görüşümüzle özdeşleşiyoruz. Bu süreçte beynimizin işleyişi de değişiyor. Karşımıza çıkan haberlerin güvenilir olup olmadığı objektif kriterlere göre değil psikolojik ihtiyaçlarımıza göre belirleniyor.
Adı geçen bilim adamları “kimliğe dayalı inanç modeli” diyorlar bu davranış şekline. Çevremizde olup biten olayları toplumsal kimliğimizin ihtiyaç duyduğu şekilde algılayıp bu doğrultuda bir gerçekliğe inanmak…
Demek ki aslında yalan haberlere yalan olduğunu bile bile inanıyor veya inanmış görünüyor değiliz. Yalan olduğunu göremediğimiz için inanıyoruz. Gerçi görmemeyi de kendimiz seçiyoruz ama o başka mesele…