Trump’ın bir Suriye stratejisi var mı?
Suriye meselesi etrafında küresel güçlerin ortaya koydukları tavırlar ahlaki ve ideolojik bakımdan değil, pragmatist siyasi hedefler açısından izah edilmek durumunda. Suriye’de yedi yıldır devam eden iç savaş yüzünden onbinlerce insan hayatını kaybetti; milyonlarca insan evinden, yurdundan oldu. Çünkü gerek bölgesel gerekse küresel güçlerin kendi siyasi hesapları zavallı Suriye halkının canından daha önemli! Tarafların çözüm konusunda bir türlü anlaşamamaları da bu yüzden.
Ancak siyasi hesap derken Rusya ve İran’ın durumuyla ABD’nin başını çektiği Batı bloğunun durumu aynı değil. Biri etkin taraf, diğeri edilgen. Rusya ve İran’ın iyi kötü bölgesel temelde bir siyasi stratejileri ve buna bağlı olarak ürettikleri planlar var. ABD ile Avrupalı müttefikleri ise yalnızca bu planlara karşı “oyun bozan” olabilmek peşindeler. Hatta ABD’nin bölgesel müttefikleri olan Suudi Arabistan ve İsrail bile Washington’dan veya Brüksel’den daha fazla ayakları yere basan politikalara sahipler ve zaten ABD’nin bölgesel politikalarına yön gösteren de bu iki başkent gibi görünüyor.
Nitekim yedi yıldır İran ve Rusya’nın Suriye’de yaptıklarını bozmaya veya planlarına zarar vermeye çalıştı Amerika ama kendisinin bir alternatif planı hiç olmadı. Sözgelimi karşı blokun “Çözüm Esadlı olmalı” görüşüne karşı “hayır, Esadsız olmalı” diyor ABD ve müttefikleri ama mevcut rejimin yerine ne konulması gerektiğine dair bir önerileri bulunmuyor.
***
Tabii, Amerikalılarda başından bu yana biraz da “gelenin gideni aratmasından” yana bir endişe söz konusu. Çekingen veya çekimser tavırlarının gerisinde bu da var. Ama netice olarak bu endişe de alternatif çözüm üretememesi yüzünden. ABD neredeyse dünyanın her yanında kendi çıkarlarına yönelik tehditler veya problemler için çözümler üretme zorunluluğuna sahip bir ülke olduğu için Suriye konusundaki yaklaşımı başlı başına bir zaaf ifadesi sayılmayabilir elbette ama çoğu kere tozlu raflarda veya buzluklarda duran eski çözümleri ikide bir gündeme getirmekte olması, yani günün gelişmelerine aykırı birtakım siyasi hamleler peşinde olması “süper güç”ten beklenen bir dinamizm olmasa gerek.
ABD’nin şimdiki başkanı Trump ise hem devlet kurumlarının söz konusu zaafları itibarıyla hem de kendi kişisel siyasi ajandası dolayısıyla “hesapsız” adımlar atıyormuş gibi görünüyor dünyaya. Başkanlık seçimine müdahil oldukları ortaya çıkan Ruslarla ilişkisi yüzünden ABD tarihinde görevden alınan ilk başkan olması ihtimal dahilindeki Trump’ın bu operasyon üzerinden kendisine siyasi meşruiyet oluşturmaya çalıştığı belli.
Esad rejiminin Doğu Guta’da gerçekleştirdiği vahşi katliamı Trump’ın gerçekten dert edindiğini hiç kimse düşünmüyor. Dolayısıyla söz gelimi vaktiyle Clinton’ın Kosova müdahalesiyle dünya kamuoyundan devşirdiği sempati türünden bir siyasi başarı anlamında buradan “puan” alması beklenmemeli.
***
Peki, Suriye’nin siyasi mimarisinin Batı lehinde dizaynı veya Ortadoğu dengelerinin Amerikan çıkarlarına uygun biçimde yeniden yapılanması gibi bir hedefe hizmet edebilir mi bu operasyon?
Bu teorik olarak mümkün elbette ama yedi yıllık sürece bakıldığında ABD’nin buradaki sorunun çözümü konusunda kendine ait bir stratejisi ve planlaması olduğuna dair herhangi bir emare görünmüyor. Askeri harekatın hemen ardından yapılan açıklamalar da Trump’ın hamlesinin buradaki sorunun çözümünün yolunu açabileceğini düşünenlere pek ümit vermedi.
Esad rejimini hedef alan askeri operasyonda ABD’nin kazancı bütün dünya önünde bir “güç gösterisi” gerçekleştirebilmiş olmasıdır. Zannedilenin aksine özellikle küresel iddiaları olan bir devlet için bu önemli bir siyasi kazanç anlamını taşıyor. İkinci olarak da birtakım jeopolitik zorunluluklardan dolayı ümidini Washington’a bağlamış durumdaki bölgesel müttefiklere moral motivasyon verilmiş oldu bu şekilde.
Bu güç gösterisinin içeride Trump’ın siyasi ömrüne faydası olup olmayacağını aynı netlikte söyleyemeyiz ama dışarıda sağlanan bir başarının içeriye de belirli ölçülerde etkisinin olabileceğini kabul etmek gerekir.
Görüldüğü gibi, ABD’nin bir Suriye siyasetine sahip olmayışı kendileri açısından çok da büyük bir problem sayılmaz!