Topluma gerekçe sunmak gerekir
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen gün motorlu araçlar vergisine yapılan zam hakkında dikkat çekici bir açıklama yaptı: “Artış getirilebilir ama bunun sebebini vatandaşlara iyi izah edebilmek gerekir” dedi mealen...
Gerçekten de önceki hafta gündeme gelen vergi zamları için ileri sürülen gerekçeler kamuoyunu ikna etmekten uzak nitelikteydi. Keza yine son günlerin popüler tartışma konusu olan lise ve üniversite sınavlarıyla ilgili değişikler de topluma doğru düzgün izah edilebilmiş değil. “Sokaktaki Adam”ı doğrudan ilgilendirdiği için bu örnekleri zikrettim. Ayrıca bu iki hadisenin taşıdıkları kitlesel etki gücü bakımından bir kriz süreci mantığıyla yönetilmesi gerektiği de aşikâr.
Ne var ki ortada bir kriz yönetimi anlayışı görünmüyor. Zaten, kendi adıma belki on yıldır yazıp söylüyorum bunu, AK Parti iktidarlarının en başarısız olduğu iş kriz yönetimi... Nispeten normal zamanlarda sorunlar bir şekilde çözülüyor, işler kotarılıyor. Ama kriz süreçlerinde ne yapılacağı pek bilinemiyor nedense.
İşin trajik boyutu şu ki sözünü ettiğimiz krizlerin ekseriyeti harici etkilerle meydana gelen krizler olmuyor. Bunlar çoğunlukla dışarıdan bakanlar açısından gerekçesi anlaşılmayan bazı tutumlar neticesinde ortaya çıkıyor. Üstelik bu süreçlerde refleks şeklinde üretilen kimi kısa vadeli çözümler orta ve uzun vadede daha büyük krizler olarak geri dönme potansiyeli taşıyorlar.
***
Cumhurbaşkanı’nın dikkat çektiği “topluma gerekçe sunma zorunluluğu” aslında demokrasinin gereği. Demokratik düzende halk size yetki verir, ama bu yetkiyi “ben yaptım oldu” yaklaşımıyla kullanamazsınız.
Bir de şu var: Yapılan işlerin gerekçesi açıklıkla ortaya konulmayıp kamuoyundaki sorular ayak üstü uydurulan bahanelerle veya klişe ifadelerle geçiştirilirse kriz yönetilmiş olmuyor. En azından böylesi bir kriz yönetimi “sürdürülebilir” olamıyor.
Söz gelimi eğitim alanında ikide birde karşımıza çıkan radikal değişiklikleri düşünün. Her bir değişiklik için ileri sürülen gerekçe bir sonraki değişikliğin savunulması sırasında taşınması zor bir yüke dönüşüyor!
Görevleri sorun çözmek veya proje ve politika üretmekten ziyade ihtiyaç durumlarında gerekçe üretmeye indirgenmiş bazı yetkililerin çoğu zaman el yordamıyla alelacele buldukları gerekçeler bir sonraki kriz sürecinde sorunun çözümünü zorlaştırabiliyor.
***
Hükümet icraatında olması gereken şeffaflığın siyasi süreçlerde de elzem olduğunu söylemeye gerek yok. Ama ne yazık ki son dönemde bunun pek umursanmadığını görüyoruz. Ülke nüfusunun yaklaşık yarısının desteğini alan bir siyasi partinin en önemli kademelerinde gerçekleşen değişimler hakkında ikna edici, doyurucu açıklamalara gerek duyulmadı hiç. Parti yöneticilerini veya bakanları bırakın, genel başkan ve başbakan değişiklikleri bile “gerekçesiz” gerçekleşti.
Bugünlerde belediye başkanlarıyla ilgili yürüyen süreç de farklı görünmüyor. İstanbul Belediye Başkanı görevinden ayrıldı ama oylarıyla kendisini o göreve getiren 4 milyon seçmenine üstü kapalı birkaç laf dışında açıklayıcı bir gerekçe sunmadı. Oysa bu kadar önemli bir kararın sebebini bilmek, sadece Topbaş’a oy verenlerin de değil, toplumun tamamının hakkı.
Şimdi istifalarının istendiği veya isteneceği iddiaları ortaya atılan Ankara, Bursa, Balıkesir gibi illerin belediye başkanlarının durumu böyle olmaz umarım.
Spekülasyona konu olan istifa iddialarının “şimdilik” söz konusu olmadığına dair açıklamadan da anlaşıldığı üzere adı geçen belediye başkanlarıyla ilgili parti yönetiminin müspet olmayan bir kanaati varsa bunun sebeplerinin toplumla paylaşılması gerekir.