Tarikatlar zaten kapalı

Her zaman olduğu gibi tezlerin ve antitezlerin ifratla tefrit arasında gidip geldiği tenis maçı benzeri bir tartışmanın seyircisiyiz. Bir yanda “tarikatlar ve cemaatler kapatılsın” etiketleriyle kampanya yapanlar, öbür yanda ise ne olursa olsun kol kırılır yen içinde kalır mantığıyla dini cemaatlerin hiçbir hatasını görmeye yanaşmayanlar.

Tarikat ve cemaatlerin kapatılması talebinin somut bir karşılığı yok, çünkü zaten resmi olarak var olmayan yapılar bunlar. Buna rağmen fiilen varlıklarını sürdürebilmeleri de gösteriyor ki resmi tescilden bağımsız olarak var olabilen toplumsal kurumlardan söz ediyoruz. Yani kapattım demekle kapatılmıyorlar. Devletin baskısı bunları zayıflatmıyor, aksine güçlendiriyor. Dolayısıyla laiklik hassasiyeti olan kesimlerin temsilcileri tribünlere şov yapmak için böyle gösterişli ama faydasız çağrılar yapmak yerine toplumsal bir realite olan bu tür yapıların devletle ve siyasetle ilişkisine dair kuralların belirlenmesini talep etseler daha doğru bir iş yapmış olurlar.

Muhafazakâr-mütedeyyin kesimdeki “yedirmeyiz” tutumu da rasyonel değil, çünkü son tahlilde işe yarar değil. Tarikat ve cemaatlere kendi alanlarındaki faaliyetleri serbestçe sürdürebilme imkânı sağlamak liberalizmin “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışıyla olmaz. Kurallar olmalı, sınırlar bilinmeli.

Esasen dini yapıların da yararına olan sağlıklı yol bu alanda kuralların belli olmasıdır.

***

Gördüğüm kadarıyla söz konusu tartışmayı Menzil Cemaatinin devlette kadrolaştığına ilişkin iddiaların ortaya atılması tetikledi. Önce adı geçen cemaatin liderinin oğlu olduğu söylenen bir gencin altın yaldızlı gösterişli bir “taht”ta otururken çekilmiş görüntüleri yayıldı sosyal medyada. Ardından devlette kadrolaşan tarikat mensuplarının özel araçlarının plakaları için tercih ettikleri GVS harflerini Sağlık Bakanlığı’nın ambulans uçaklarına da yazdırdıkları iddiası çıka geldi. Denildiğine göre GVS harfleri “zamanın en büyük velisi ve darda kalınca manevi yardımına müracaat edilecek kişi” demek olan gavs kelimesinin kısaltması. Kutup kavramıyla aynı anlamda…

Hemen hemen bütün tarikatların mensupları ve özellikle Nakşiler kendi şeyhlerinin gavs olduğuna inanma eğilimindedirler. Nakşibendiliğin bir kolu olan Menzil tarikatının müntesipleri de halihazırdaki şeyhlerinin gavs olduğuna inanıyorlar.

Bu noktada bize bu inanca saygı duymak düşer. Ancak eğer iddialar doğruysa, yani söz konusu tarikata mensup bürokratlar veya siyasetçiler devlete ait bir araca kendi şeyhlerinin adını yazmakta beis görmüyorlarsa, bu durumda kabul edilebilir ve hoş görülebilir bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz söylenemez.

Bu iddialar doğruysa daha yakın zamanda gayet olumsuz sonuçlarını gördüğümüz devlet-cemaat ilişkilerindeki bozukluğun devam ettiğini söyleyenler haklı demektir.

***

Genelleme yapmaktan kaçınmak ve sağlıklı yapıları tenzih etmek gerekir tabii… Ama toplumsal görünürlüğü olan tarikatların çoğunun bir yanda holding ölçeğinde devasa ticari işletmeleri var, öbür yanda ise bürokraside ve siyasette temsilcileri. Bu tablo tasavvuf, marifet, maneviyat, insan-ı kâmil gibi kavramların ifade ettiği anlam dünyasıyla pek uyumlu görünmüyor.

Gelgelelim adı geçen grupların kendilerinin bileceği iş bu. Ne olursa olsun hiç kimseyi ticaretle veya siyasetle uğraşmaktan men etme hakkımız yok. Evrensel hukuk ve demokrasi bize böyle bir yetki vermiyor. Ama hem siyasette hem de ticarette şeffaflığa riayet edilmesini beklemeye hakkımız var. Hukukun gereği de bu zaten.

Haddizatında demokratik bir hukuk devletinde şu veya bu inanca veya herhangi bir dini gruba mensubiyet hiçbir alanda kısıtlanma gerekçesi olamaz. Ama imtiyaz sebebi de olamaz.

Toplum düzenimizde bu dengeyi kurabilirsek rahat ederiz.

YORUMLAR (32)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
32 Yorum