PKK’nın en iyi yaptığı iş
PKK’nın en iyi yaptığı işlerin başında siyasi propagandanın geldiği malum. Zaten terör örgütlerinin ana amacı propagandadır. Haddizatında bizim “terör” dediğimiz şeye de onlar “silahlı propaganda” diyorlar. Ama tabii “PKK’nın en iyi yaptığı iş” derken kastettiğim daha ziyade uluslararası kamuoyundan destek bulmaya yönelik PR faaliyeti anlamındaki çalışmalar.
Türkiye’de Kürtlerin geçmiş dönemlerde kültürel alanda bazı kısıtlamalara maruz kaldıkları doğru. PKK’nın taban bulmasında bunun payı inkâr edilemez ama esas olarak terörle mücadelede izlenen yanlış yolların bu örgütü büyüttüğü vakıa. Ayrılıkçı teröre karşı giderek büyüyen uluslararası destek veya en azından sempati için de geçerli bu.
***
Evet, Kürtlerin kamusal alanda kendi anadillerini kullanmaları önünde kısıtlamalar vardı. Tıpkı diğer yerel diller gibi. Elbette Kürtler ve Kürtçe için söz konusu olan “önlem”lerde geçmişteki isyan girişimlerinin devlet hafızasındaki tazeliği kadar Kürt nüfusun bölgesel yoğunluğunun güvenlik bürokrasisi üzerinde uyandırdığı endişenin de payı vardı.
Ancak Türkiye’deki problemin terör eylemlerini meşru gösterecek bir boyutta olduğunu hiç kimse söyleyemez. Kendilerinin “asimilasyon politikaları” diye tanımladıkları uygulamaların hiçbiri masum insanları katletmelerini mazur gösterecek mahiyetteki eylemlere dönüşmedi. Sonraki süreçte kitlesel baskı, zorunlu göç gibi adlandırmalarla anılan bazı uygulamalar ise PKK terörüne karşı yürütülen mücadele kapsamında gerekli görülmüş önlemlerdi. Bunların uygulanışında aşırılıkların olduğu söylenebilir ama bunun devletin Kürtlere yönelik düşmanlığının sonucu olduğunu veya amacının Kürtleri yok etmek olduğunu söylemek bu toplumun bütününe yönelik bir iftiradır.
PKK ortaya çıktığında bazı Kürt aydınlarının -ki bunlar arasında hem sağ hem sol partilerde yer alan çok sayıda milletvekilleri de vardı- şikâyet ettiği başlıca konu Kürtçe yayınların illegal sayılması veya Kürtçenin kamusal alanda kullanımının kısıtlanmasıydı. Jandarma baskısı veya orman korucularının köylülere kötü muamelesi gibi konular ise ülkenin her tarafında kırsal kesim insanlarının hissettiği problemlerdi; “Kürt meselesi” değildi.
Uzun lafın kısası, PKK “silahlı propaganda” faaliyetine başladığında Kürtlerin “kültürel hakların kullanımı” dışında bir şikayetleri mevzubahis değildi. Daha sonraki süreçte terör örgütünü etkisizleştirmeye yönelik önlem ve uygulamaların şikâyet konusu olması da PKK’nın işlediği cinayetleri meşrulaştıramaz.
Ne var ki “bağımsız Kürt devleti” ideali uğruna cinayetler işleyen, yalnızca askere-polise pusu kurmakla kalmayıp şehirlerde bombalar patlatıp sivilleri de katleden bu örgütün bilhassa Batı ülkelerindeki temsilcileri “biz Türkiye’de kendi ana dilimizle yayın yapamıyoruz, onun için bu cinayetleri işliyoruz” diyemeyecekleri için “Türkiye’de devlet Kürtleri öldürüyor, biz de karşılık veriyoruz” propagandasına girişmişlerdir.
Batıda her zaman Türkiye aleyhtarı bir damar bulunur. Bazen zayıflar, bazen güçlenir ama hep vardır. PKK’ya bu damarın da destek verdiği veya en azından önünü açtığı muhakkaktır. Ancak şu da var ki Soğuk Savaş döneminde Sovyet istihbaratının kontrolünde kurulmuş olan söz konusu örgütün NATO üyesi olan Batı Avrupa ülkelerinde destek bulabilmesi büyük ölçüde propaganda başarısına dayalıdır. (Diğer bir faktör ise örgütün ittifak kurma becerisidir. Bu çerçevede -yine “Sovyet yapımı” olduğu bilindiği halde Avrupa’da kültürel gerekçelerle destek bulabilen- ASALA gibi örgütlerin kadrolarıyla yaptığı iş birliği verimli başka ilişkilerin yolunu açtı PKK’ya.)
***
Hem dünyada hem de kendi kamuoyumuzda özellikle insan hakları ve etnik kimlikler konusuna duyarlı olan liberal çevreler ve her türlü ayrılıkçılığa sempati duyan sol gruplar üzerinde etkili olan propagandanın gerçekleri eğip bükmeye dayalı manipülasyon faaliyetinden ibaret olduğu muhakkak ama hem içeride hem dışarıda başarı sağlaması öncelikle karşıt çalışmaların yokluğu veya eksikliği yüzünden. Yani iğneyi kendimize batırmamız gereken konulardan biri de budur.
Bugünlerde dünya kamuoyunda Afrin Harekatı’na karşı yürütülen propaganda faaliyeti kolayca Türkiye karşıtı bir hava yaratabiliyorsa bunun sebebi -bugünkü konjonktürde Türk dış politikasının taşıdığı belirli sıkıntıların yanı sıra- meselelerimizi dünyaya anlatma konusundaki beceriksizliğimiz ve hatta isteksizliğimizdir. Özellikle yaşadığımız çağda sadece kendi iç kamuoyumuzu muhatap alarak PKK propagandasını etkisizleştireceğimizi düşünmek başımızı kuma gömüp çevremizdeki tehlikelerden korunduğumuzu zannetmekten farksız olur.