Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere
Modern sanat “modern hayat”a gösterilen refleks demiştik…
Bu çerçevede, modern şehirli insan tekine özgü duyguları ve duyarlığı ifade eden temalardan söz etmiştik…
Şehirli bireyin can sıkıntılarını, tutkularını, özlemlerini dile getiren şairlerde rastladığımız “bulunulan yerden uzaklara kaçma arzusu”nu da bu temalardan biri olarak zikretmiştik…
Yeni bir hayat tarzı olarak modernlik bizde Batıdan yaklaşık bir asır sonra görüldüğüne göre modern sanatın ve buradaki konumuz itibarıyla modern şiirin de buna yakın bir süre sonra karşımıza çıkmış olması şaşırtıcı değil. Modernliğin toplumsal yaşayışımıza dahil oluşu aşağı yukarı Birinci Dünya Savaşı sonrasının, yani Cumhuriyet döneminin hadisesi. Dolayısıyla “ilk modern” dediğimiz kuşağın 1920’li ve 1930’lu yıllarda eser vermeye başlayan şairlerimizden oluşması da doğal.
Modernliğin getirdiği sıkıntıları, şehir hayatının –hatta bazen dünya hayatının- verdiği sıkıntıyı ilk duyan kuşaktır bu. Sözünü ettiğimiz tavrın ilk örneklerini Necip Fazıl’ın 1920’lerde yazdığı gençlik şiirlerinde bulduğumuzu belirtmiştik geçen haftaki yazıda.
Kaldırımlar şairinden birkaç yaş küçük olan Ahmet Muhip Dıranas da
“Binmişim bir gemiye
-Ve böyle biteviye
Gidiyorum-
Bir diyar olsa gerek”
derken aynı duyarlık dairesinin içindedir. Bu arada elbette Batılıların “fin de siecle” dedikleri ondokuzuncu yüzyıl sonu şairleriyle de akrabadır. Çünkü bu kuşağın bindiği gemi artık modernliğin gemisidir. (Dıranas’ın “Bitmez Tükenmez Can Sıkıntısı”, “Bezginlik” veya “Kadavra”, “Darağacı” gibi şiirleri de, başlıklarından da anlaşılacağı üzere, “modern” duyarlığın örneği olarak zikredilebilecek şiirlerdir.)
Dıranas’ın akranı Cahit Sıtkı Tarancı da -yine Necip Fazıl’ı hatırlatan- bir şiirinde
Ani bir kararda
Edip şehre veda
Niçin acep niçin
Yolcusu değilsin
Sen de bu geminin?
diye seslenir.
(Tarancı ile Dıranas’ın bahsettikleri gemi, Rimbaud’nun “Sarhoş Gemisi”yle akraba olsa gerektir. Mallerme’nin “Deniz Meltemi”nde salınan modernliğin gemisi...
Bana ne tayfalardan; umurumda değildi
Pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve İngiltere
[çev. Sabahattin Eyuboğlu] diyen Sarhoş Gemi…
Hayır yok tenden artık; hatmedildi kitaplar,
Ah bir kaçsam! Bilirim o mest kuşlara diyar,
Bir akl’almaz köpükle göklerin arasında
[çev. Can Yücel] diyen Deniz Meltemi...
Bir de Modernliğin babalarından Baudelaire’in “Hüzün ve Serseri” şiirinin ilk kıtasını [Sait Maden’in çevirisiyle] okuyalım:
“Agathe, uçtuğu var mı ruhunun ara sıra
Büyülü, mavi, derin ve ışıl ışıl yanan
Bambaşka denizlere, bambaşka semalara
Şu kahrolası şehrin simsiyah havasından
Agathe, uçtuğu var mı ruhunun ara sıra?”
Şimdi de adı geçen ilk modernlerin hepsinin öncüsü olan Amerikalı üstad Edgar Allen Poe’nun, aranan ama bir türlü varılamayan bir yokülkeyi simgeleyen “Eldorado” şiiri:
Neşe içinde
Yiğit bir şövalye
Güneşte ve gölgede
Durmadan yürüyordu
Bir şarkı dudağında,
Eldorado yolunda.
Bu arada, şunu da söylemek lazım: Cahit Sıtkı ile Dıranas’ın modernlikle doğrudan ana damar üzerinden ilişkileri olduğunu, şiirlerindeki bazı ipuçlarından çıkartıyoruz. Mesela Verlaine’in “Green” şiirindeki [Cahit Sıtkı’nın çevirisiyle]
“Ben geldim işte çiğlerle bezenmiş olarak;
Alnımda seher yelinin dondurduğu çiğler” mısraları ile Dıranas’ın o güzelim “Serenad” şiirindeki
“Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ” mısralarının benzerliği, -herşeyden önce- aralarındaki akrabalıktan dolayıdır.
Aynı şekilde yukarıdaki mısraları Türkçeye çeviren Cahit Sıtkı’nın
“Yaş otuzbeş yolun yarısı eder” mısraıyla başlayan “Otuzbeş Yaş Şiiri” de Cocteau’nun
“Bak yarısına ulaşıverdi ömür” diye başlayan “Otuz Yaş Şairi” başlıklı şiiriyle aynı akrabalık bağından dolayı bir benzerlik taşır.
Tarancı’nın
‘Haydi Abbas! Vakit tamam
Akşam diyordun işte oldu akşam’
dizeleri de Baudelaire’in “İçe Kapanış” başlıklı şiirindeki [S. Eyuboğlu çevirisiyle] ‘Akşam olsun diyordun, işte oldu akşam’ dizesini hatırlatır.)
Cahit Sıtkı’nın yakın arkadaşı olmakla birlikte hayata ve dünyaya iyimserlikle, pembe gözlüklerle bakan, insanlara hep merhametle yaklaşan “beyaz şair” Ziya Osman bile, iyiden iyiye Necip Fazıl’ı hatırlatan “Gitmek” başlıklı şiirinde,
Gitmek, bir yere gitmek. Kalbim, artık bu gece.
Artık burdan ayrılmak, burdan ayrılmak gerek.
diye sızlanacaktır.
“Başka yerde olmak” arzusu ve özellikle ‘denizaşırı’ yolculuklar Attila İlhan şiirinin de başlıca izlekleri arasındadır. Belki ona bilahare müstakilen değineceğiz. İkinci Yeni döneminde ise “Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvay” göreceğiz…