Önce üsluplar bozuldu
İktidar kanadının seçim kampanyasında kullandığı “Bunlar gelirse AK Parti’nin yaptıklarını bozacaklar” argümanı “AK Parti’nin yaptıklarını” zaten AK Parti’nin kendisi bozduğu için anlamsız bir argüman ne yazık ki.
Çünkü AK Parti’nin 16 yıllık iktidarı kabaca iki döneme ayrılabilir. İlk döneminde ortak akıl, liyakat, çoğulculuk esastı.
İkinci dönemde ise kişi kültü inşasını önceleyen, ortak akıl ve çoğulculuk yerine merkeziyetçi bir yönetim anlayışını, liyakat yerine sadakati esas alan bir AK Parti görüyoruz.
Bu dönüşümün doğal sonucu olarak ekonomide, sağlıkta, eğitimde, dış politikada ilh... AK Parti’nin ilk döneminde gerçekleşmiş olan birçok olumlu gelişme AK Parti’nin ikinci döneminde tersine döndü, bozulma başladı. Bu sayılan alanlarda önce nereden nereye geldiğimiz, sonra yeniden nereden nereye geldiğimiz ortada.
AK Parti kendi elleriyle inşa ettiği bir kuleyi yine kendi elleriyle yıktı. Çünkü “fabrika ayarları” değiştirilmişti.
Bunu söylemek bu partiye veya “reis”ine düşmanlık etmek değil, tam tersine dostluk göstermek demek. Size hatalarınızı, kusurlarınızı dostlarınız söyler, ne olursa olsun her yaptığınızı alkışlayanların dostunuz olma ihtimali azdır. Ama AK Parti’yi yöneten akıl dostlarının yapıcı eleştirilerine kulaklarını kapatmayı tercih etti ve hızla bugünlere geldik.
***
AK Parti aslında gerçekleştirdiği hizmetlerle tabanını genişletme istidadına sahipti. 2002 seçiminden 2007 seçimlerine geçen sürede bunu başarmıştı da. Ama sonra yavaş yavaş başka bir tavır, başka bir dil egemen oldu iktidar partisi yönetiminde. Kutuplaştırıcı bir dil. Kendi taraftar kitlesini birtakım iç ve dış tehditlere, hatta içeride “düşman” bir kitleye karşı konsolide etmeyi siyaset stratejisi olarak benimseyen bir anlayış.
Benimsenen yeni yönetim üslubunun habercisi de konuşma üslubu oldu.
Söz gelimi “hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz” retoriğinin yerini “çatlasanız da patlasanız da...” ve “Bunlar...” retoriği aldı. Gezi Parkı olayları bir ölçüde buna tepki olarak doğmuştu. Bunları o günlerde de yazmıştık. Toplumsal barışın korunması için meselenin sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendirilmesi ve polisiye müdahaleyle değil, siyasi yaklaşımla oradaki kalabalığın evlerine gönderilmesi gerektiğini söylemiştik. Bu uyarılara kulak asılmadı. Sonuç olarak Taksim Meydanı’nda biriken kitlesel huzursuzluk marjinal örgütlerin işin içine zevkle karıştığı bir tür isyan hareketine dönüştü.
Bu yolla tabanın konsolidasyonu sağlandı ama ülkenin yarısının huzursuzluğu da kemikleştirildi.
***
FETÖ’nün kanlı 15 Temmuz kalkışmasına karşı toplumun genelinde oluşan milli iradenin yanında yer alma kararlılığı toplumsal birliğimizin onarılması için yeniden bir fırsat doğurmuştu ama o birlik tablosu içinde her kesimin, münhasıran CHP’nin de yer alması siyaseten uygun görülmedi. CHP ve diğer siyasi rakipler FETÖ cephesine yerleştirildi. FETÖ’yle mücadele içerideki siyasi mücadeleye meşruiyet sağlasın istendi. Yargı gücü de bu doğrultuda araçsallaştı.
Böylece tabanın konsolidasyonu yanı sıra toplumdaki kutuplaşma da devam etti.
Şimdi bir tarafta ötekileştirilmeye tepkileri giderek öfkeye ve hatta düşmanlık duygularına evrilmiş ve sayıları da her geçen gün büyüyen geniş kitleler... Diğer tarafta ise ilk döneminde adeta enkaz halinde devraldığı ekonomi, sağlık, eğitim, dış politika gibi alanlarda ortak aklı esas alan bir kadro hareketinin yazdığı başarı hikayesine artık kendi elleriyle zarar vermeye yönelmiş olduğu için kendi ideolojik tabanından bile homurtular işitmeye başlamış bir AK Parti yönetimi 24 Haziran gününe ulaştılar.