Muhalefetin neden ittifakta gözü yok
Seçim ittifaklarını siyasi partiler güle oynaya gerçekleştirmiyorlar. Parti demek ayrı, özerk yapı demek. Latincedeki bölmek, ayırmak anlamındaki fiilden (eskiden kullandığımız “fırka” da Arapçada aynı anlamdaki fiilden) türemiş bir söz bu.
Demek ki uzlaşmak değil farklılaşmak var doğasında. Dolayısıyla bir siyasi partinin bir diğer partiyle bir araya gelip işbirliği yapması harici bir etken sözkonusu olmadıkça kolay değildir. Bugünlerde seçim ittifakı çerçevesinde yürütülen çalışmaları ve partilerin tutumlarını bu gözle değerlendirmek lazım.
Geçmişte ittifak arayışlarında harici etkenlerin başında seçim sisteminin ortaya çıkardığı engellerin -özellikle de yüzde onluk barajın- aşılması zarureti gelirdi. Yeni seçim sisteminin ise ittifaksız işletilmesi adeta imkânsız. Cumhurbaşkanının iki turda ve “yüzde elli artı” oyla seçilme mecburiyeti ittifakları zorunlu kılıyor. İki turlu seçim zaten tabandaki “doğal ittifak”ın kapısını zorunlu olarak açıyor ama 24 Haziran öncesi yapılan değişiklikle bu durum yasal hale getirildi ve ittifakın tabandan önce tavanda kurulması esas alındı.
Bu yeni düzenlemeye göre, bir arada yapılan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde ittifaklara izin var, ancak belediye seçiminde ittifak yasal olarak mümkün değil. Seçim iki turlu olmadığı için tabanda ittifak da mümkün değil. (Aslında başkanlık sisteminin “felsefesi gereğince” belediye başkanlarının da “yüzde elli artı” oyla ve iki turlu seçimle gelmesi icap eder. Meclisin dahi etkisiz hale geldiği mevcut sistem içinde kamu yönetimindeki aşırı merkeziyetçiliğin sakıncalarını hafifletmenin başka yolu yok çünkü. Ama bu ayrıca tartışılması gereken başka bir konu…)
Bu durumda ister istemez tavanda kurulacak fiili ittifaklar çerçevesinde karşılıklı “jest”lerle partilerden birinin adayı etrafında uzlaşmak yoluna gidilecek.
***
AK Parti ile MHP cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde gerçekleştirdikleri ittifakı yerel seçimde de sürdürecekler. Aradaki pazarlık süreci biraz sert geçmiş olsa da bozulması veya gözden çıkarılması düşünülmeyecek, çünkü her iki tarafın da kazandığı rasyonel bir ortaklık bu.
İstanbul ve Ankara gibi sembolik değeri çok fazla olan iki merkezin kaybedilmesi riskini düşürebilmek için MHP’nin desteğine karşılık AK Parti’nin sözgelimi Mersin, Osmaniye ve Manisa belediyelerinden vazgeçmesi hiç de mantıksız bir “alışveriş” sayılmaz.
Muhalefet bloğunda ise durum biraz karışık. Millet İttifakı adı altında milletvekili seçimlerine kendi listeleriyle ama “oy pusulasında ittifak yaparak” giren CHP, İYİ Parti ve Saadet aslında ittifak yapmış değillerdi. En başta cumhurbaşkanlığı için ortak aday çıkaramamışlardı.
Buna mukabil 24 Haziran’da ortak aday çıkarmış ve seçimi kazanmış olan iktidar cephesi önümüzdeki yerel seçimde de -bu sefer lokal düzeyde bile olsa- ortak adaylar etrafında uzlaşmayı başarmış görünüyor. Muhalefet bloğundaki ortak aday üzerinde uzlaşamama tavrı ise devam ediyor. Gazetelerde yazılıp çizilenler, kulislerde konuşulanlar doğruysa iktidar bloğunun İstanbul, Ankara gibi merkezlerle ilgili endişeleri belki de yersiz. Çünkü ortak adaylar üzerinde mutabakat oluşturma iradesi gösteremeyen muhalefetin buralarda bir risk oluşturabilmesi en azından bugünkü tabloda kuvvetli bir ihtimal gibi görünmüyor.
Peki neden? Siyasi partilerin de kendi özel çıkarlarıyla içinde yer aldıkları siyasi bloğun ortak çıkarı her zaman örtüşmüyor… Bazen bugünkü çıkarlarıyla yarınki çıkarları arasında bir tercih yapmaları gerekebiliyor. Daha doğrusu yarınki büyük kazanç için bugünkü küçük beklentileri feda etmek siyasetin tabiatına uymayabiliyor... Bazen aynı parti içinde farklı grupların birbiriyle çatışan siyasi hesapları olabiliyor. Bazen liderler partilerine tam olarak hâkim olamadıkları için bu farklı hesapları tek bir politika olarak tevhit edemiyorlar...
Bir bölümü CHP’de bir bölümü de İYİ Parti’de karşımıza çıkan bütün bu problemler siyasi kaderini bir başka partinin siyasi kaderiyle birleştirmek anlamına gelebilecek bir ittifak içinde yer almayı zorlaştırıyor. Bu grafiğin karşı tarafında ise hem yeni sistemin hem de mevcut konjonktürün ittifakları zorunlu kıldığı siyasi tablo ve bununla bağlantılı kamuoyu baskısı veya beklentisi var. Dolayısıyla muhalefet partileri arasındaki ittifak müzakerelerinin bir sonuca bağlanması ihtimali son tahlilde bu konuda liderlerin gösterecekleri iradeye bağlı görünüyor.