Modern sanatı modern olmayandan nasıl ayırt ediyoruz

Modern sanat, yani estetik modernlik, sosyo-ekonomik modernliğin ortaya çıkardığı bir sonuçtur, demeye çalışıyoruz. Modernleşmeye gösterilen reflekstir diyoruz. Ama şu da var ki modern sanatla kadim sanat arasındaki fark mahiyet (öz) farkıdır. Yani her ikisi farklı cevherlerden mamuldürler.

Tabiatıyla modern edebiyat ve modern şiir de bu çerçeve içindedir.

Peki, ama modern edebiyatı diğer edebi verimlerden nasıl ayırt ediyoruz?

Bu alanda sahip olduğumuz iki tür kriter var: İlki biçim ve teknikle ilgili özellikler, ikincisi zihniyet, duyarlık veya bakış açısı farkları… Aslında bu ikisinin birbirinden ayrı kriterler olmadığı, aralarındaki bağıntının tavuk-yumurta ilişkisinden farksız olduğu söylenmek durumunda.

Bu meseleye daha sonra değinmek üzere, öncelikle modern sanata mahsus konulara ve temalara bakacağız.

***

Hatırlayacak olursanız, bu bahse dair ilk yazıda ifade etmiştik:

Teknolojinin, kitlesel üretimin ve standartlaşma fikrinin hayatımıza daha fazla girdiği, bireyselleşmenin yükseldiği, şehir hayatının karakterinin değiştiği, doğa bilimleri alanındaki gelişmelerin paralelinde yükselen akılcılığın kadim evren ve tanrı algılarını tahrip ettiği bir çağ modern çağ. Bu çağın insanının -ve dolayısıyla bu çağın sanatçısının- kendine mahsus bir dünyası var.

Bu dünyanın içinde üretilen sanat ürünlerinin belli başlı ayırt edici niteliklerini ve özelliklerini topluca görmek için genel kabul görmüş bazı eleştirmen ve kuramcı görüşlerine bakalım:

Postmodernist edebiyat kuramcısı Ihab Hassan, modernizmin başlıca özelliklerini şöyle listeliyor:

a. Şehirlilik (urbanism), şehir hayatı, b. Teknoloji (bir tema olduğu kadar bir form olarak da modernizme ait bir unsurdur), c. İnsansızlaşma, d. Primitivizm, e. Erotizm, f. Başkaldırı düşüncesi, g. Deneyselcilik.

Diğer yandan Fred Jameson, Norveçli ekspresyonist ressam Munch’un Çığlık tablosunu “modernizmin büyük temaları olan yabancılaşma, anomi, yalnızlık, toplumsal parçalanma ve tecritin saygın bir ifadesi” olarak tanımlar.

Stephan Spender ise The Struggle of the Modern isimli kült kitabında modernist yazının “amaçlarını” şöyle sıralıyor:

1. Modern yaşantıdan doğan yeni sanatın sağladığı kavrayış (realization); 2. Topluma yönelik bir umut modelinin sanat yoluyla icadı; 3. Geçmişle bugünü ortak bir hayatın modern sembollerinde kaynaştıracak olan bir sanat ideali; 4. Sanat eserindeki alternatif hayat; 5. Biçimbozma (distortion), 6. Geleneğin devrimci kavranışı.

Orhan Koçak’ın modernist şiirin değerlendirilme ölçütleri olarak saydığı özellikler de şunlardır: Gerçeklikten daha gerçek olmak; karşıt ya da uyumsuz niteliklerin gergin bir denge içinde bir araya getirilmesi; çirkin olanı içerme yetisi, kakışım; Hugo’nun Les Fleurs du Mal’de bulduğu bir “yeni ürperti”; somutluk, yaşanan anın tekilliğine (?) teslim olabilmek.

Hugo Friedrich’in saptadığı ana özellikler ise şunlar: “Kapalılık, gizemlilik, disonans, kışkırtıcılık, gerilim, çok katmanlı anlamların kendi içinde yeterliliği, günlük dilden kesin kopuş, nesnelle izleksel olan arasındaki gerilim...”

***

Bütün bu sıralanan özelliklerin -kâğıda geçirilmiş, yazıya dökülmüş halleriyle- çoğunlukla birbiriyle ilgisiz, farklı olgular gibi görünmelerine bakmayıp, hepsinin derin anlamlarıyla aynı şeyi ifade ettiğini görmek zor değil. Bunun için ayrıca birtakım yorumlara ve açıklamalara girişmek yerine daha genel, daha “bütüncül” bir ölçüte başvurabiliriz. Bence böyle bir ölçütü İsmet Özel bize veriyor: Modern şiirin doğasını ve karakterini belirlemeye giriştiği “Şairler Intellect’in Pençesinde” başlıklı yazısında Özel, bir şiirin modern olmasının ilk şartının “intellect boyunduruğu” taşımamak olduğunu söylüyor.

Bunun için –kabaca özetlersek- genel kabullerin bireysel bir söze dönüştürülerek ifade edilmesi ya da bu kabul edilmiş “nesnelliklerin” süslü, sanatlı bir biçimde terennüm edilmesi değil, öznel bir tecrübenin genel bir söz olarak, yani herkesin kendi öznelliğiyle bir anlam verebileceği genel bir tecrübe olarak sunulması gerekir.

T.S. Eliot’ın da bu mealde bir şeyler söylemiş olduğunu hatırlayalım. Ancak Eliot’ın 17. Yüzyıl’ın İngiliz metafizik şairlerini de işin içine katmasına karşılık Özel -Dante’nin İlahi Komedya’sını hariç tutarak- Baudelaire’e gelinceye kadar şiirin tüm modern çağ boyunca bir edebiyat türü olarak yaşadığını; Baudelaire’le birlikte ortaya çıkan modern şiirinse bir edebiyat türü olarak değil, bir yaşantı olarak doğduğunu söylüyor. Aynı yazının başka bir yerinde de Özel, modern şiirin, tıpkı roman gibi, burjuva medeniyetinin gereklerinden biri olarak ortaya çıktığını belirtiyor.

Galiba modern sanatın bütün dalları, daha doğrusu estetik modernlik için aynı şeyi söylemek durumundayız.

Modernliğin getirdiği sıkıntılar, şehir hayatından –hatta bazen dünya hayatından- duyulan sıkıntı ve kaçma arzusu, cinsel tutkuların ifşası, görünen gerçeklikten kuşku duyma, saçmaya ve çirkinliğe gösterilen ilgi... gibi konular modern Türk şiirinin başlangıcından itibaren yoğun olarak karşımıza çıkan temel izlekler.

Duyarlık anlamında başkaldırı, huzursuzluk, uyumsuzluk…

Estetik alanda, yani sanat eserinin biçim ve tekniği alanında ise deneyselcilik, devrimcilik…

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum