Kızıl Elma yolunda Fetih Suresi
Türkiye’nin Afrin’deki PKK hedeflerine yönelik başlattığı askeri operasyon milletin çoğunluğunun tartışmasız desteğiyle yürütülüyor. Hemen her konuda farklı görüşlere sahip olan siyasi partilerin bu konuda aynı yaklaşımı benimsemeleri de toplumdaki bu ortak duygu ve düşüncelerin yansıması…
Bunun tek istisnası HDP. Zaten toplumun genelinde operasyon hakkında olumsuz düşünenlerin yalnızca HDP tabanından ibaret kaldığı da ortada. Bir de her zaman olduğu gibi sol-liberal aydınlarımız… Bu kesim öteden beri Türkiye’nin PKK terör örgütüne karşı yürüttüğü mücadeleyi haksız buluyor. Biz Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarını tanımadığımız için PKK askerimizi, polisimizi öldürme, şehirlerin meydanlarında caddelerinde bomba patlatıp masum sivilleri katletme hakkına sahiptir bu kesime göre…
Ne var ki siyasi ve kültürel haklar konusu tartışmaya açık bir konu ve geçmişteki problemlerin çözümü konusunda atılan bunca adıma rağmen hâlâ silah kullanmanın, kan akıtmanın, terörün, cinayetlerin bahanesi olarak kullanılması inandırıcılıktan ve mantıki temelden uzak bir argüman.
***
Elbette bu konuda hiçbir farklı ses çıkmasın, değişik fikirler ifade edilmesin diyemeyiz. Her konuda her görüşün açıkça ifade edilmesinden yana olmalıyız. Bizi en fazla rahatsız eden fikirlere bile tahammül etme olgunluğunu gösteremezsek medeni bir toplum ve demokratik bir düzen oluşturma hedefine ulaşmamız mümkün olmaz çünkü.
Ancak bugünkü atmosferde toplumun sinir uçlarını rahatsız edecek birtakım provokatif ifadelerden kaçınmak da aydın sorumluluğunun gereği. Siyasi iktidara veya devletin karakteristiğine duyulan tepkilerin haklı-haksız veya meşru-gayrımeşru ayrımı yapma gereği duymadan her konuda tavizsiz bir muhalif refleks ve nefret dili üretmesi sağlık belirtisi değil.
Bunları düşünce özgürlüğü çerçevesinde hoş görüyle karşılasak bile cevapsız bırakmak zorunda değiliz…
PKK yanlısı veya daha kibar bir ifadeyle “etnik ayrılıkçı silahlı teröre hoşgörülü” aydınlar zümresi içinde öteden beri -geleneksel dindar kimlikleri dolayısıyla- yanlış biçimde “İslamcı” diye tarif edilen bir grup da var. Bu gruptakilerin diğerlerinden farkı davalarına dini argümanlar bularak hizmet etmeleri. Söz konusu dini argümanlar ne yazık ki belirli bir kesim üzerinde etkili de olabiliyor. Milli kimlikle etnik kimlikleri birbirinden ayırt edecek derecede siyaset bilgisine ve bilincine bile sahip olmayan yarı aydınlar etkilenebiliyor bunlardan.
Bir de bizim bugünkü okuryazarlarımız geçmişin kültürel mirasından çoğunlukla habersiz olduklarından kafaları kolay karışıyor. Söz gelimi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Afrin Harekâtı başladığı saatlerde camilerde “Fetih Suresi” okunma talimatı vermesi tuhaf tepkilere yol açtı. “O toprağı fethe mi gidiyoruz!” itirazları baş gösterdi. Bunu söyleyenler “hani askerimiz oraya barış için, bölgenin güvenliğini sağlamak için gidiyordu” diye muhataplarını sıkıştırınca bazı “İslamcı”lar da “Fetih Suresi okunması yanlış oldu” demeye başladılar.
Oysa bizim geleneğimizde Fetih Suresi yalnızca asker sefere çıkarken değil her türlü zorlukla baş etmek için dua olarak okunur. Bugün de yakını ağır bir ameliyata giren veya çocuğu önemli bir sınava hazırlanan dindar insanlar Fetih Suresi okuyarak önlerindeki zorluğu aşmak için dua ederler. Fetih aynı zamanda “başarı” demektir. (Surenin ilgili olduğu Hudeybiye Antlaşması zaten askeri fetih değil diplomatik başarıdır.) Ameliyat olan hastası için, sınava giren çocukları için başarı niyazıyla Fetih Suresi okuyan dindar insanımız savaşa giden askerinin başarısı için de dua edecektir elbette.
Siz duanın başarı getireceğine inanmayabilirsiniz tabii, hatta Diyanet’in bu işle uğraşmasına da karşı olabilirsiniz. Buna hakkınız var. Ama bu milletin dini-kültürel bir geleneğini fetihçilik, istila niyeti vs diyerek güncel siyasi kavganıza alet etmek üzere çarpıtmaya hakkınız yok. (Bu sözleri söyleyen kişilerin başında “emekli Diyarbakır Müftüsü” geldiğine göre karşımızda yalnızca cehaletle açıklanması mümkün görünmeyen bir tutum var.)
***
Aynı şekilde, Harekât bölgesine sevk edilen askerlerden birinin kendisine “İstikamet neresi?” diye soran bir TV muhabirine “Kızılelma” diyerek cevap vermesini dile dolayıp yine fetihçilik, istilacılık suçlaması yapmak da ayrı bir çarpıtma örneği. Aynı zamanda yine bu konuda da yarı aydın zümredeki sınırsız cehaletin kolaylıkla kışkırtılmasının örneği…
Sadece çocukluğunda Ömer Seyfettin hikayeleri okuyanların dahi gayet iyi bildiği üzere “Kızıl Elma” dünyayı istila etme fikri falan değildir. Korktuğunuz gibi “Turan” fikri de değildir. Zannettiğiniz gibi “Türk cihan hakimiyeti mefkuresi” de değildir. Milli hedef, ortak gaye demektir Kızıl Elma. Somut değil, soyuttur. Hadi Ömer Seyfettin okumadınız, daha yakın zamanda yabancı medyada bile “Türklerin yeni Kızıl Elması AB üyeliği” gibi ifadeler kullanıldığını da mı görmediniz?