İnsanlık kaybederken kimse kazanamaz

Kadim zamanlarda Çinli bilgeler kızdıkları kişilere beddua yerine “ilginç zamanlarda yaşayasın” derlermiş. Epeydir ilginç zamanlarda yaşıyoruz bütün insanlık âlemi olarak. Hiçbir vicdan yasasının, hiçbir ahlak kuralının artık “standart” olmadığı zamanlardayız. Bazılarının postmodern diye tanımladıkları bu çağda ne iyiliğin ne de kötülüğün standardı var. Beşeriyetin tekâmül yolculuğunda tuhaf bir durak… Dua edelim de çok fazla sürmesin bu dönem.

Ama elbette sadece dua etmek yeterli değil; ayrıca “fiili dua”ya, yani çabaya ihtiyaç var. Bu belayı nasıl savuşturabiliriz diye düşünmeye, elimizi taşın altına koymaya, cesarete, fedakârlığa ve işbirliğine ihtiyaç var.

Meseleyi parçalarına ayırarak çözmeye çalışmak bir yöntem olabilir. Ancak meseleyi kendi parçalarına indirgemek riskli. Körlerin fil tariflerindeki hataya düşmeden meseleyi olanca bütünlüğü içinde ele almak ve gerekenleri bu anlayış içinde yapmak zorundayız. Fransa’da yaşanan son terör faciasının ardından bir kere daha gördük ki çoğumuz konuyu yalnızca kendi durduğumuz yerin bakış açısından değerlendirmeye eğilimliyiz. Oysa bizim gördüğümüz veya bizi öncelikli olarak etkileyen boyutlarının ötesinde bir yapısı var bugünkü terör salgınının.

Evet, Avrupa şehirlerinin varoşlarında yaşayan insanların öfkesini dindiremeyen, onlara insanca bir hayat ve eşit yurttaş duygusu veremeyen ülkelerin siyaseti üzerinde öncelikle durulmalı…

Evet, İslam’ın selefi yorumunun ürettiği ve aslında dinin özüyle ilişkisi biçimsel unsurlardan ibaret olan bir İslam anlayışının damarda yayılan zehir gibi toplumun problemli kesimlerinde yayılmasına karşı ne yapmak gerekiyorsa yapılmalı…

Evet, Avrupa’nın sömürge geçmişinin mirası olarak Afrika ve Ortadoğu başta olmak üzere bütün İslam dünyasında Batı karşıtlığının en başta bu mazlum ülkelere zarar verecek olan sağlıksız mecralara akmasının önüne geçecek politikalar geliştirilmeli…

Evet, böyle hadiselerin ardından daima klişe olarak -ve inanmadan- tekrarlanan “kimden gelirse gelsin, terörün her türlüsüne karşıyız” sözü hayata geçirilmeli… “Benim teröristim, senin teröristin” ayrımı yapılmamalı… Bu meyanda başta Fransa, Belçika ve Almanya olmak üzere bazı dost bildiğimiz Avrupa ülkeleri PKK’ya veya DHKP-C’ye verdikleri açık-örtülü her türlü destekten vazgeçmeliler… Terör konusunu günlük siyasi sorunlardan biri olarak değil, bir toplumsal ilke sorunu olarak ele almalılar…

Evet, İslam dünyasındaki radikalizmin en büyük gıdası olan Filistin meselesinin çözümünün aynı zamanda Batı dünyasının güvenliği de demek olduğunu anlamak ve anlatmak gerekiyor… Irak ve Suriye’nin bugün İslam dünyası için Filistin’den bile daha yaralayıcı bir konuya dönüşmesinin sorumluluğuyla yüzleşmek ve bu sorunun çözümü için milli çıkarlardan taviz vermek de içinde olmak üzere gerekenlerin yapılması iradesi göstermeye ihtiyaç var…

Evet, bütün bunlar doğru. Ama bunlardan yalnızca birinin veya birkaçının doğruluğunu kabul edip diğer sorunları görmezden gelmek bizi bulunduğumuz yerden bir adım daha ileriye bile taşıyamayabilir.

Biliyorsunuz, Fransız aydınları ve siyasetçileri geçen yılki Paris saldırısından bu yana tam da bu noktada takılıp kalmış durumdalar. İki ünlü “İslam uzmanı”nın temsil ettiği iki ayrı yaklaşımın etrafında.

Bunlardan Gilles Kepel ülkelerini ve Batı dünyasını tehdit eden IŞİD terörünü İslam’ın selefi yorumunun yayılmasına bağlı olarak değerlendirmek gerektiğini söylüyor. Olivier Roy ise meselenin aslında sosyolojik karakterde olduğunu, radikalizmin ve nihilist terör dalgasının İslam’dan kaynaklanmadığını, tam aksine toplumdaki problemlerin radikalleştirdiği kesimin kendilerine kimlik olarak selefi İslam’ını seçtiklerini savunuyor. Bu iki uzman bilim adamı ve taraftarları konuyu tartışıp duruyorlar. Oysa her ikisi de haklı. Mesele uzmanlıkların bazen konuyu bütüncül olarak görmeye engel oluşturması.

Uzmanlar arasındaki görüş farkı bir yere kadar masum hatta sevimli de bulunabilir. Ama devletler terörün artık insanlığın ortak yaşayışını tehdit eder hale gelmesini göz ardı ederek hala milli çıkarlar açısından konuya bakmayı sürdürürlerse yakın bir gelecekte hiçbir millî çıkarın değerinin olmadığı bir dünyayla karşılaşabiliriz. Çünkü bütün olarak insanlık kaybederken bundan birilerinin tek tek kazançlı çıkması söz konusu olamaz.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.