Bütün insanlar aynı rüyayı görüyor

CUMARTESİ YAZILARI

Tarihe göz attığınızda görüyorsunuz ki bazı toplumlar veya bazı medeniyetler çoğu zaman diğerlerinin hiç değilse bir adım önüne geçebiliyor. Eşit seviyede bir sosyokültürel gelişmişlik pek söz konusu olmuyor. Ekonomik ve askeri güç siyasi üstünlük kazandırdığı için ülkeler arasında bir hakimiyet veya hegemonya ilişkisi de oluşabiliyor. Bu en azından aktüel gözlemlerimizin ürünü.

Ancak insanlık tarihini nispeten daha uzun bir periyotta ve global ölçekte incelemeye çalışırsanız bahsi geçen eşitsizliklerin çok da kıymeti harbiye taşımadığını fark edebilirsiniz. Daha doğrusu, bardağın boş tarafından bakıldığında görünen bazı toplumların diğerlerine üstünlükleri… Bardağın dolu tarafına baktığınızdaysa, dünyanın dört bir yanına dağılmış bulunan insan ırkının bilinen tarihi boyunca birbiriyle paralel bir gelişme izlediğini görebilirsiniz. Yaşadıkları yerler arasındaki mesafenin büyüklüğüne, üstelik coğrafya ve iklim şartlarının alabildiğine farklılığına rağmen hem maddi hem manevi alanlarda üç aşağı beş yukarı birbiriyle aynı veya çok benzer formlar üretmiş hep insanlık.

***

Söz gelimi, yerleşik hayata ve tarıma geçişin ilk olarak Mezopotamya’da gerçekleştiğini söylüyor tarih kaynakları. Bu doğru herhalde. Ancak sanıldığının aksine, birilerinin tarımı icat etmesi ve sonra bunun diğer bölgelere yayılması diye bir durum yok.

Yakın zamana kadar arkeologlar tarımın ilk olarak şimdiki Ürdün civarında bir yerde başladığını, daha sonra buradan diğer bölgelere geçtiğini düşünüyorlardı. Yeni arkeolojik bulgular bunun aksini gösterdi. Bölgenin farklı kısımlarında yaşayan farklı topluluklar birbirlerinden habersiz biçimde aynı esnada tarıma başlamış görünüyorlar.

Mevcut bulgulara göre, şimdiki Mısır, Orta Asya, Çin ve Hindistan gibi ülkelerde tarımın başlaması kronolojik olarak Mezopotamya’dan daha geç bir zamanda gerçekleşiyor. Elbette Amerika kıtaları da aynı şekilde. Ancak burada önemli olan tarımın veya yerleşik hayatın insanların birbirlerinden görüp öğrenmeleriyle yayılan bir kültür olup olmadığı. (Bu arada, Batı dillerinin büyük bölümünde kültür ve tarım kavramlarını karşılayan kelimeler aynı. Culture ve agriculture. Latincede toprağı işlemek anlamındaki “cultura” fiilinden… Bizde de bunun için kültür karşılığı olarak ekin sözcüğü ileri sürüldü ama pek tutmadı.)

Gerek aradaki zaman aralığı gerekse coğrafi mesafenin büyüklüğü göz önüne alındığında belirli bir yerde ortaya çıkıp bilahare dünyanın geri kalanına yayılan bir kültürden söz etmenin anlamlı olmadığı görülebiliyor. Çünkü biri Çin’de, diğeri Afrika kıtasında, öbürü Amerika’da bulunan toplumların birbirleriyle temas halinde olmaları ve tecrübe aktarımında bulunmaları pek mümkün görünmüyor.

Sadece tarım için değil, kültürün neredeyse bütün alanları için geçerli bu durum. Mimaride, sanatta, belki daha ilginci dini inançlar alanında birbiriyle paralel işleyen bir kültürel gelişimi var insan topluluklarının.

Dini inançlar demişken… Alman filozof Karl Jaspers’in “Eksen Çağ” tezinden söz etmek lazım. Ünlü varoluşçu düşünüre göre MÖ 800 ile 200 yılları arasında insanlık topyekun olarak zihinsel bir değişim yaşadı ve bugünkü modern insanın temeli o tarihlerde atıldı. Avrupa’da Yunan felsefesi, Ortadoğu’da Kitab-ı Mukaddes’te anılan peygamberler ve Zerdüşt, Uzakdoğuda ise Buda ve Konfüçyüs aşağı yukarı aynı dönemde ortaya çıkmışlar ve insanlığın ortak zihnindeki anlam haritasını baştan sona değiştirmişlerdir.

Jaspers’in günümüzde dinler tarihçilerinin de benimsediği bu tezine itiraz etmek gereksiz. Bunun yerine tespiti yapılan olgunun izahı yapılmak durumunda. Dini açıdan bu tablonun anlamı insanlığın ilahi bir tasarrufa tâbi oluşunun ispatı diye açıklanabilir. Evrimsel antropoloji belki biyolojik yeteneklerin doğal sonucunu görecektir bu tabloda. Tarihçiler başka bir boyutuna odaklanacaklardır. vs. vs.

***

Belki bizim sıradan insanlar olarak buradan çıkaracağımız çok daha basit ama belki diğerleri kadar önemli ders şu olabilir: İnsanoğlunun yetenekleri de yetersizlikleri de her coğrafyada, her iklimde, her toplumda, her zaman diliminde aynı. Keza iyilik ve kötülük yönündeki eğilimlerimiz de toplumdan topluma değişiklik göstermiyor.

Dolayısıyla görünürdeki sosyal ve politik gelişmelerin alt katmanlarında her birimizin ayrı ayrı ayrı gördüğümüz ama “aynı malzemeden yapılmış” ortak rüyalarımız olduğunu düşünebiliriz. Yani hiçbirimiz diğerlerinden farklı bir yöne yürüyor değiliz. Hem olumlu hem de olumsuz anlamda. Ama insanlığın genel yürüyüşünün daima olumluya doğru olduğunu, olumsuzlukların ne kadar sürerse sürsün geçici olduğunu bilmek güncel konularda fazlaca işe yaramasa da teselli kaynağımız.

YORUMLAR (22)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
22 Yorum