Burjuvazinin anayurdunda bir Rönesans hikâyesi

CUMARTESİ YAZILARI

Bakmayın Picasso’nun “sanat hakikatin ne olmadığını anlamamızı sağlayan bir yalandır” demesine, o laf sanat eserinin zihnimizdeki işleviyle ilgili bir tespit. Ayrıca soyut bir gerçeklik burada Guernica ressamının söz ettiği. Yoksa toplumsal gerçekler söz konusu olduğunda gerek sanat eserlerinin biçim ve içeriğinde gerekse sanatçıların yönelimlerinde bulabileceğimiz ipuçlarını başka yerde kolay kolay bulamayız.

18-07/20/ekran-resmi-2018-07-20-234637.png

Zira sanatçının yönelimleri içinde yaşadığı toplumun yönelimleriyle daima -paralel olmasa bile- ilişkilidir. Sanatın doğası gereği.

Uzaktan veya yakından sanatla ilgisi olan herkesin “Avrupa sanatının müze şehri” olarak kabul ettiği Floransa bunun için kolay anlaşılabilir bir örnek.

***

Hümanist edebiyatın kurucuları sayılan ve bu anlamda Rönesans’a da öncülük eden Dante, Petrarca ve Boccaccio… Her üçü de Floransalıdır. Üstelik aşağı yukarı aynı dönemde yaşamış ve eser vermişlerdir.

Rönesans sanatının zirvesini oluşturan Leonardo da Vinci, Michelangelo ve Raffaello Santi üçlüsü de Floransalı. Onlar da birbirleriyle çağdaşlar. Keza Floransalı heykeltıraş Donetelli’yi de bu listeye eklemek lazım. Herkesin bildiği “Venüs’ün Doğuşu” tablosunun ressamı Botticelli’yi de. Rönesans Çağı’nın Floransalı ressamları listesi uzar gider, kolay bitmez.

Diğer yanda ise… Batı biliminin ve modern evren algısının öncülerinden Galileo Galilei de Floransalı. Dünya dönüyor dediği için Engizisyon mahkemesinde yargılanan bilgin. Amerika kıtasına adını veren kâşif Amerigo Vespucci de buralı. Modern siyaset biliminin kurucusu kabul edilen Machiavelli de.

Peki, Floransa’nın özelliği ne? Havasında suyunda başka şehirlerde olmayan bir özellik mi var ki bütün bu sanatçılar, yazarlar, bilginler hem de aynı dönemde burada zuhur ediyorlar?

***

Bu sorunun cevabını sanat eserleri doğrudan vermiyor. Sanat alanındaki değişimleri daha ziyade iktisat tarihi ve bir ölçüde sosyoloji yardımıyla okuduğumuzda bir cevap bulabiliyoruz ancak.

Özetle hikâye şu: İlk başta öteden beri iyi kötü hep ticaretle meşgul olan insanların yaşadığı bir şehir olan Floransa’da (ve daha sonra çoğu yine Toskana bölgesinde yer alan bazı başka komşu şehirlerde) Avrupa kıtası ve hatta Akdeniz havzası ölçeğinde yaşanan bazı büyük değişimlerin etkisiyle görülmedik derecede büyük bir ekonomik canlanma başlıyor; akabinde toplumda artan refah sanata vakit ve para harcayabilen bir kesimi de ortaya çıkarıyor. (Adını koyalım: “Burjuvazi”) Dolayısıyla sanat da “iyi para eden bir iş” haline geliyor. Sanatçılar eskisinden daha fazla el üstünde tutuluyor. Kilise’den ve aristokrasiden daha cömert ve üstelik daha açık fikirli bir sanat alıcısı Burjuvazi. İşte bu olumlu şartların ortaya çıkardığı imkanlar ve tabii biraz da oluşan rekabet ortamı sayesinde çok önemli sanatçılar yetişiyor aynı dönem içinde.

Ancak en başta Medici ailesinin fertleri olmak üzere “sanatın ve sanatçının dostu” kimliğiyle karşımıza çıkan varlıklı insanların kendinden önceki kuşaktan farkları sadece onlardan daha zengin olmaları değil. Belki bu zenginlik yüzünden, belki de bu zenginliği temin eden ilişkileri sayesinde dünyaya bakışları da değişmiştir bu insanların.

Avrupa tarihinde orta çağdan beri ilk defa olarak kiliseye veya aristokrasiye mensup olmayan insanlar toplumda ekonomik ve siyasi güç sahibi haline gelmişler ve mevcut ideolojik yapı da artık miadını doldurmaya yüz tutmuş durumda.

Dolayısıyla bu dönemde üretilen sanat eserlerinde de önceki devirlerin sanatçılarının duygu ve düşünce dünyalarından radikal ölçüde farklılaşmış biçim ve içeriklere rastlanmaya başlıyor. Tıpkı aynı dönemin bilim adamlarının da artık eskisinden çok daha cüretkâr şekilde evrenin ve doğanın sırlarını çözme yolunda atmaya başladıkları adımlar gibi.

Rönesans adı verilen hareketin serencamı özetle bu şekilde hikâye edilebilir…

Ancak bu hikâyenin sebep sonuç ilişkileri çerçevesinde anlam ifade edeceği bir kontekste oturtulabilmesi için özellikle vurgulanması gereken bir noktayı atlamamak gerekiyor: Yukarıda adlarını andığımız Mediciler -ve diğer bazı aileler- burjuva adı verilen “insan türü”nün ilk örnekleri aynı zamanda. Soylu değiller ama ticaretle ve giderek özellikle finansal kredi (bankacılık) işiyle zenginleşmişler ve daha önce yalnızca aristokratların yönettiği ve yalnızca aristokratların yönetebileceği düşünülen şehrin yöneticiliğini elde etmişler. Bilahare neredeyse bütün Avrupa şehirlerinde az çok benzer örneklerinin tekrarını izleyeceğimiz bir sahne bu.

Boşuna dememiş Sombart, “Burjuvazi” için “XIV. yüzyıl Floransa doğumlu…” diye.

***

Hikâyenin Avrupa kıtasının geri kalanında yaşanan kısmını haftaya tartışalım…

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum