Bahçeli ne yapmaya çalışıyor
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin referanduma iki gün kala yaptığı “eyalet” çıkışı bu sürecin en başından beri sürekli sorulan ama bir türlü cevaplanamayan o soruyu bir kere daha gündeme getirdi: Bahçeli ne yapmaya çalışıyor?
Önceki akşama kadar Bahçeli’nin Türkiye’yi bugünkü referandum sürecine sokan kritik kararının gerekçesi merak ediliyordu; şimdi referanduma saatler kalmışken merak edilen ise MHP liderinin son düzlükte eyalet meselesini neden gündeme getirdiği sorusunun cevabı.
Biliyorsunuz, MHP lideri önceki akşam bir TV yayını sırasında 16 Nisan’dan sonra eyalet sisteminin gündeme gelebileceğine ilişkin açıklamalar yapan cumhurbaşkanlığı danışmanlarına tepki göstermiş ve “Cumhurbaşkanı da buna ses çıkartmıyor, kabulleniyor ise o zaman 2 gün içinde eyalet sistemine karşı olan, üniter yapıda düşüncesi olan Ülkücülerin kararı ne olabilir?” diye konuşmuştu.
Referanduma iki gün kala yapılan bu açıklamanın evet oylarını çoğaltmaya yaramayacağı ortada olduğuna göre Bahçeli’nin amacı neydi?
Gördüğüm kadarıyla, hemen herkesin aklına gelen ilk gelen ihtimal 16 Nisan akşamında evet bloğunu memnun edecek bir sonucun çıkmayacağının anlaşılması üzerine Bahçeli’nin bir manevraya girişmiş olması. Yani, çıkacak “hayır” sonucunun sorumluluğundan kurtulma manevrası…
Bu senaryoya göre, 16 Nisan akşamı veya 17 Nisan sabahı “Anayasa değişikliğini milletimiz onaylamadı; çünkü Erdoğan’ın danışmanlarının dile getirdiği eyalet konusu MHP tabanının evet oyu vermesini imkânsız hale getirdi” diyebilecek Bahçeli ve hatta belki şunu da ekleyebilecek: “Zaten ben de referanduma iki gün kala yaptığım açıklamada Ülkücüleri serbest bırakmıştım.”
Yani böylece MHP tabanını evet demeye ikna edememiş olması Bahçeli’nin kusuru olmaktan çıkacak.
***
Yukarıdaki senaryo referandum sandığından “hayır” sonucunun çıkacağından emin olanların akla yatkın buldukları izah tarzını yansıtıyor. Ancak böyle bir sonuç beklemeyenler için çok anlamlı değil bu senaryo. Çünkü Bahçeli’nin kendi siyasi geleceğini garanti altına almasa bile hiç değilse makamını belirsiz bir süreliğine de olsa koruma imkânı sağlayacağı düşünülen evet sonucunun çıkmasını zorlaştıracak bir adım atması nedense makul bulunmuyor.
Referandumdan evet sonucunun çıkacağından emin olanlar açısından bu durumda -birtakım komplo teorilerini dışarıda bırakacak olursak- geriye kalan tek ihtimal Bahçeli’nin yaptığının siyasi manevra olmayıp millî hislerin doğurduğu samimi ve vicdani bir tepki olduğudur. Elbette sayın Bahçeli’nin milli hislerinden ve milli konulardaki hassasiyetlerinden kimsenin şüphesi olamaz ama kendisinin referandum gününe topu topu iki gün kala tartışmaya açtığı bu konunun ''bugünün gündemi olmadığı'', milli hassasiyete sahip kesimlerde aylardır tartışılmakta olduğu bilinince ister istemez milliyetçi kimliğini zaten bildiğimiz MHP liderinin “siyasetçi kimliği” de hatırlanıyor.
Konu hakkındaki akıl yürütmemiz bu noktaya geldiğinde ise ister istemez yeniden en baştaki ihtimale geri dönüyoruz ve Bahçeli’nin hepimizi şaşırtan tutum değişikliğini 16 Nisan referandumundan arzu edilen sonucun çıkmayacağının anlaşılmasına bağlamanın daha mantığa uygun bir seçenek olduğunu görüyoruz.
Haddizatında referandumdan evet sonucunun çıkması bana da kolay görünmüyor. Çünkü sadece MHP tabanında değil, AK Parti tabanında da getirilmek istenen değişiklik konusunda tereddüt ve itirazlar olduğu ortada. Doğrusu, birden fazla gerekçe dolayısıyla yarın akşam sandıklardan 7 Haziran 2015 seçimindekine benzer bir sonuç çıkması güçlü bir ihtimal olarak görünüyor.
***
Eyalet meselesine dönecek olursak… Bu konudaki tartışma abartılı bir retorikle yürütülüyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın veya AK Parti hükümetinin bu doğrultuda bir arzusu ve bir planı olabileceğini düşünmek için aşırı paranoyak olmak lazım. Ben Erdoğan’ın samimi olarak üniter yapıdan yana olduğuna inanıyorum. Zaten getirilmek istenen yönetim değişikliği şimdikinden daha merkeziyetçi bir model öngörüyor. Ancak problem de burada zaten…
Zira, propaganda gürültüsü içinde objektif bir değerlendirmeye pek konu olmadı ama Başkanlık sisteminin üniter yapı içinde sürdürülebilmesi çok zor. Haddizatında başkanlık modeli daha ziyade üniter olmayan yapıların ihtiyaçlarına cevap olarak teşekkül etmiş bir sistem. Ama tabii ki üniter yapıdaki devletlerin de Başkanlık sistemiyle yönetilmesi en azından teorik olarak mümkün. Ne var ki bizim yarınki referandumda oylayacağımız model önerisinde bulunmayan bazı asetler gerekiyor bunun için. Güçlü bir meclis en başta. Bizim üzerinde tartıştığımız model ise sadece güçlü bir merkeziyetçilik getiriyor ve bunu da kurumlar üzerinden değil aşırı yetkilerle donatılmış bir kişi üzerinden inşa ediyor.
Diğer yandan, tarihteki tecrübeler de gösteriyor ki yönetimde aşırı merkeziyetçiliğin belirli bir aşamadan itibaren adem-i merkeziyet üretmesi mukadder. Dolayısıyla önerilen sistemde üniter yapının sürdürülmesinin bazı zorluklarla karşılaşabileceğini düşünenleri peşinen paranoyak saymak veya bu meseleyi yalnızca “hayır propagandası”nın bir cüzü olarak telakki etmek haksızlık olabilir.
***
Peki, Bahçeli haklı mı burada? Buna karar verebilmek için şu realiteyi akılda tutmak gerekir: Bu konu aylardır konuşulan bir konu. İlk defa bugün gündeme gelmiş değil ki Bahçeli’nin buna tepki göstermesini doğal karşılayalım. İkincisi, MHP liderinin meclisteki oylamada evet dediği ve referandumda da evet diyeceğini açıkladığı metin değişmiş değil. Referandumdan üç gün öncesine kadar bir problem görmediği, dahası Türkiye’nin önünü açacağını düşündüğü öneriyi halkın önüne getirilmiş olan metin üzerinden değil, Cumhurbaşkanı danışmanlarının -aslında yeni de olmayan- bazı ifadelerinden dolayı reddetme noktasına gelmesi anlaşılır değil.
Her halükârda MHP lideri Bahçeli’nin bu son çıkışında haklılık veya tutarlılıktan ziyade sandıklardan evet sonucunun çıkamayacağına ilişkin bir öngörüyle yapılmaya çalışılan bir siyasi manevranın izi görülüyor.