Osmanlı devleti Yalova’da kurulmadı
Âşıkpaşazâde’nin oldukça açık ifadelerine değil, Neşrî’nin bozuk ve karışık anlatımına itibar ettiği için İnalcık, Koyunhisarı savaşının Yalova’da olduğunu düşünmüş, bu hisarı o yörede aramıştır.
Anonim Osmanlı Kroniği ve Neşrî’de anlatılan Yalak Ovası çarpışmasıyla Pachymeres’teki Bapheus savaşının aynı olamayacağını düşündüğümü söyledim. Birinde, kuşatma altındaki İznik’e yardım amacıyla gönderilen bir Bizans kuvvetinin Yalak Ovası’nda bir yerde kıyıya çıkartılmaması ve püskürtülmesi var. Diğerinde ise İzmit’in çok yakınlarında Osman’ın atlılarıyla Bizans piyadesi ve Alan süvarisi arasında geçen bir savaş var. Birinde gemiler ve deniz geçme var. Diğerinde yok.
Aslında her iki anlatım arasındaki tek ortak nokta Doğu Roma merkezinden gönderilen ordularla Osmanlıların çarpışmasından ibarettir. Bu kadarının ise Osmanlı kaynaklarında herhangi bir ad verilmeyen Yalak Ovası savaşı ile Bapheus arasında bir özdeşleştirme kurmaya yetmeyeceği kanısındayım.
Merhum Halil İnalcık ise İznik’ten İzmit Körfezi’ne inen yol üzerinde, sahilden birkaç kilometre mesafede, Karadere ve Ayazma köyleri arasında bulunan ve bugün Çoban Kale olarak adlandırılan hisarın Osmanlı kaynaklarında bahsedilen Koyunhisarı olduğu çıkarımını yapmış ve bunu da Bapheus ile özdeşleştirmiştir. İnalcık’ın başlangıçta sadece bir çıkarım olarak ileri sürdüğü bu özdeşliğe daha sonraki yayınlarında artık bir olgu muamelesi yaptığı görülüyor.
Kısacası, İnalcık, Bapheus’un, Pachymeres’ten anlaşılabileceği gibi İzmit’e çok yakın bir yer olduğu görüşünü kabul etmemiş ve bu hisarın, İzmit Körfezi’nin güney kıyılarında, bugünkü Yalova sınırları içinde olduğunu düşünmüştür. İnalcık’ın neden böyle düşünmüş olabileceği hususunu ele alacağız. Fakat ondan önce, iki adet itirazım var ki birincisi aslında İnalcık’ın Çoban Kale- Koyun Hisarı / Bapheus özdeşleştirmesine de bir kapı aralıyor.
Şöyle: Osmanlı kaynaklarının bahsettiği Koyunhisarı, bugün belki de semantik bir yakınlıktan dolayı Çoban Kale olarak adlandırılıyorsa, bu daha sonraki bir gelişmedir. Kaynaklara gidince onun yerine orijinal “Koyunhisarı” adını görmemiz gerekir. Oysa kroniklerde Yalak Ovası’nda bir Koyunhisarı geçmiyor. Osmanlı zamanında Çoban Kale’ye Koyunhisarı deniyor idiyse bunu neden görmüyoruz?
İkinci itirazım daha basit: Diyelim ki bugünün Çoban Kale’si Osmanlı döneminde, kaynaklar bir şekilde kaydetmedi ama gerçekten de Koyunhisarı olarak adlandırılıyordu, Anonim ve Neşrî’nin anlattığı çarpışma bütünüyle deniz kıyısında, Bizanslılar gece çıkarma yaparken tam sahilde olmuş görünüyor, neden tepedeki hisarla anmalıyız bu savaşı? Daha önce Koyunhisarı- Bapheus özdeşleştirmesi yapıldığı için mi?
Halil İnalcık, uzun kariyerinin önemli bir bölümü boyunca Bapheus / Koyunhisarı’nın İzmit Körfezi’nin güney kıyılarında, bugünkü Yalova sınırları içinde bulunduğunu savundu. Bu ısrarlı savunu, Rudi Lindner’in bir makalesinde bir dipnotla dikkatimizi çektiği üzere 1969 yılına kadar geri gidiyor. İnalcık’ın, Osman Gazi’nin İznik kuşatması çerçevesinde bu konuyu kapsamlı olarak ele alması ise, daha önce değindiğim gibi 1991’de Girit’teki bir konferans vesilesiyledir.
Merhum hocamız daha sonra defalarca konuya geri dönmüş, 1993’te basılan orijinal tebliğindeki bazı hususları düzeltmesine rağmen Çoban Kale- Koyunhisarı özdeşleştirmesinden vazgeçmemiştir. İnalcık, mesela, Bapheus savaşının tarihini 27 Temmuz 1301 olarak vermişken, İznik Vakfı ve İş Bankası tarafından 2003’te yayımlanan İznik. Throughout History adlı eserdeki makalesinde bu tarihi 27 Temmuz 1302 olarak düzeltiyor. Fakat Yalak Ovası savaşı- Bapheus özdeşleştirmesi ve tabii Bapheus’un Yalova’da bulunduğu görüşü olduğu gibi kalmıştır.
Dolayısıyla, bizzat İnalcık’ın, kendisinin bu görüşlerinin zamanın sınamasından geçtiği kanaatinde olduğunu söyleyebiliriz. Merhum, 2005 yılında Osmangazi Belediyesi tarafından düzenlenen “Osman Gazi ve Bursa” sempozyumunun açış konuşmasını bitirirken şöyle demekteydi:
“Görüyorsunuz ilk Osmanlı devletini tamamen yeniden ele almak lâzım. Şimdiye kadar yazılan bütün şeyleri bir tarafa atacaksınız, yeni baştan yazacaksınız (…) Ben araştırmalarımı şu makalelerimde ele aldım. Kaynaklarını ve delillerini orada bulacaksınız. Bir kere ‘Osman Gazi’nin İznik Kuşatması ve Bapheus Muharebesi’ adlı makalem, sonra ‘Struggle for Nicea between Osman Gazi and the Byzantine’ (sic) adlı makalem. Bu iki makale Osman Gazi tarihini zannediyorum yenileyecektir.”
Bu yazıda, İnalcık’ın “Bapheus- Yalova” tezinin kapsamlı bir arkeolojisini yapmak veya bu tezin kamusal alanda nasıl yayıldığının izini sürmek şöyle dursun, bu konuda yapılan yayınları sıralayabilmem ve söylenenleri hakkıyla özetleyebilmem bile mümkün değil. Belki, Yalova ve Bilkent üniversitelerinin 27 Temmuz 2009’da gerçekleştirdiği Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tarihi Uluslararası Sempozyumu neticesinde ortaya çıkan ve içinde İnalcık’ın da bir yazısı bulunan Kuruluş. Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak adlı kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından bir alıntı yapmak bu konuda sınırlı da olsa bir fikir verebilir.
2010’da yayımlanan ve Hayykitap’ın “Bize Söylenmeyenler” serisinden çıkan 12. Eser olduğu belirtilen çalışma arka kapakta şöyle tanıtılmış:
“[P]rof. Halil İnalcık bildiklerinizi unutun diyor. (…) İnalcık kendine özgü sistematiği ile tüm zamanların belki de en önemli olayını, Osmanlı’nın kuruluşunu yeniden okuyor ve yeniden yazıyor. ‘Hayır’ diyor İnalcık, hepimize öğretilenin aksine ‘Osmanlı 1299’da Söğüt’te kurulmamıştır.’ ”
Peki, gelelim işin daha güç kısmına. Nasıl oldu da Halil İnalcık, Bapheus / Koyunhisarı’nın bugünkü Yalova sınırları içinde olduğunu düşünerek yanıldı ve bağlantılı olarak Yalak Ovası savaşıyla Bapheus savaşının aynı olduğu sonucuna ulaştı? Aslında yazdıklarından ve söylediklerinden anlaşılıyor ki İnalcık, Osmanlı kronik geleneğinde Yalak Ovası’nda da bir Koyunhisarı’ndan bahsedildiği kanaatindeydi. Türkçeye yapılmış birkaç tercümesi var ama Girit makalesinin orijinalinden çeviriyorum:
“Orhan, İznik’in fethinden (1331) sonra babasının Yalak Ovası sahilindeki genişleme planlarına kaldıkları yerden devam ettiğinde, yöredeki Yalak Ova (Yalova) ve Koyun Hisar kaleleri, İzmit teslim olana kadar (1337) direnmeyi sürdürmüştü.
Osmanlı geleneğine göre, 1337’de Yalak Ova ve Koyun Hisarı kaleleri bir Bizans prensesinin haslarını oluşturmaktaydı. Bu kaleler, tam olarak şöyle tarif edilmiştir: ‘Yalak Ova’da deredeki hisar Yalknya (veya Balknya) ismindeki bir kâfire aitti ve tepede şimdiki zamanda Koyun Hisarı denilen bir başka kale daha vardı’. (…) Osmanlı geleneği ayrıca, Koyun Hisarı’nın, Yalak Ova’nın sahibi Yalknya’nın erkek kardeşi Kaloyan’ın kumandası altında olduğunu da ekliyor.”
Buradan çok açık bir şekilde görülüyor ki İnalcık, Yalakonya’nın, Yalak Ovası’nda dere içinde bir hisara, kardeşi Kalayon’un ise yine Yalak Ovası’nda, tepede Koyun Hisarı denen başka bir hisara sahip olduğunu düşünüyor.
İnalcık, çok sonra 2009’da, Devlet-i ‘Aliyye kitabının ilk cildinde İzmit’in fethi çerçevesinde konuyu tekrar işlediğinde de bu yaklaşımını aynen korumuştu:
“Bizans imparator ailesinden bir prenses, İzmit bölgesini elinde tutuyordu. Sahilde iki hisar ona tâbi idi. Bunlardan biri, Osman Gazî’nin 1302 yılında Muzalon idaresinde bir Bizans ordusunu denize döktüğü Yalak-Ova idi. İkinci hisar onun kardeşi Kalayon’a ait bulunuyordu. İznik’e giden yol üzerindeki sırtta bulunan bu hisar, Koyunhisar’dır; 1302 yılında Osman Gazî’nin saldırısına karşı koymuştu. (…) 1337 yılında İzmit kuşatmasında bu uclardaki tüm gazîler gelip, Orhan Bey’in ordusuna katıldılar. Ordu bu bölgeye ulaşmadan önce, İzmit kuşatmasını arkadan tehdit edebilecek Yalak- Ova’daki iki hisar ele geçirildi. Orhan Bey, ordusuyla İzmit Kalesi önüne geldiğinde, gazîler gelip ona katıldılar. Kaledekiler açlık çekiyordu. Ablukaya daha fazla dayanmanın imkânsızlığını anlayan Bizanslı prenses teslim kararı aldı (1337).”
Durum hakikaten de bu merkezdeyse, Osmanlı kronik geleneğinde Yalak Ovası’nda, tepelik bir yerde bir Koyunhisarı’ndan söz ediliyorsa İnalcık’ın, Yalova’da bir Koyunhisarı görme ve arama ısrarını biraz daha anlayabiliriz. İnalcık, ne Girit makalesinde ne de Devlet-i ‘Aliyye’de, “Osmanlı geleneği” derken hangi kaynakları kastettiğini söylemeye gerek görmüştür. Bu kaynaklar Âşıkpaşazâde ile Neşrî’dir. Maalesef, Âşıkpaşazâde’nin İzmit’in fethi ve Koyunhisarı’nın yeri hakkında oldukça açık olan ifadelerine değil, Neşrî’nin bu kısımda iyice bozuk olan anlatımına itibar ettiği için İnalcık, bu Koyunhisar’ın Yalova’da olduğunu düşünmüş ve bu hisarı o yörede aramıştır.
Âşıkpaşazâde, İzmit’in Orhan Bey tarafından fethini anlattığı yerde şöyle diyor:
“Sürdiler İznikmid’e vardılar. Anun sahibi bir hatun idi. İstanbul tekvürine ta‘allûkı var idi. Adına Yalakonya derler idi. Yalak Ovasınun sahibiydi. Deredeki hisar anun idi. Ve hem bir kardaşı var idi. Adına Kalayon derler idi. Yukaru sırtdağı hisar anun idi. Şimdiki zamanda Türk ana Koyun Hisarı derler. Bunlarun hisarınun üzerine Türk vardı. Ceng eder iken Kalayon’un göksine ok dokındı. Sesmedi öldi. Orhan Gazi geldi. İznigmid’ün üzerine kondu. Hatun eyidür: ‘Ben bu Türk ile ceng etmezin. Anun içün kim eger bunlar bizden öldürürler ise ölen gitti. Yerinde kalandan fayda ne? Ve ger biz bunları öldürürsevüz bunlarun ilen kan düşmanı oluruz. Tâ kıyâmete değin ceng etmek gerek’ dedi.”
Bendeniz, burada dere / vadi içinde ve sırtta / tepede olarak gösterilen her iki hisarın da İzmit’te olduğunu düşünüyorum. Orhan Bey komutasındaki Osmanlılar, İzmit’teki bu hisarlara saldırdığında tepedeki hisarın komutanı olan Kalayon, savaş sırasında öldürülünce aşağı hisardaki Yalakonya, Orhan Bey’le anlaşmış ve malını alıp çıkması karşılığında İzmit’i ona teslim etmiş.
Kabul, belki de bir halk etimolojisi yapmak uğruna metnin, Yalakonya’nın aynı zamanda Yalak Ovası’nın sahibi olduğunu söylemesi bir kafa karışıklığı yaratabilir. Fakat bu sadece Yalak Ovası’nın da Yalakonya’nın mülkiyetinde olduğunu belirtmek için yapılmış bir açıklama. Dikkat edilirse “deredeki hisarın” Yalak Ova’da olduğu söylenmiyor. Zaten anlatılan İzmit kuşatması ve İzmit’in düşüşüdür. Metinde Yalova tarafında iki hisarın fethedilmesinden hiç bahsedilmiyor. Kısacası, Âşıkpaşazâde’nin kendi zamanında Türklerin “Koyunhisarı” dediği hisar Yalova’da değil. Orhan, tepedeki Kalayon öldürüldükten sonra aşağı inerek İzmit’in “üzerine konuyor”.
“Açık olan buysa!” dediğinizi duyar gibiyim. Ama bir de Neşrî’yi görmek gerek. Ayrıca, Âşıkpaşazâde’nin kritik bir edisyonuna hâlâ sahip olmadığımız için orijinalinde bu “Yalak Ovasınun sahibiydi” ifadesinin tam ne şekilde geçtiğini bilmiyoruz. Aslında, basit bir “de”, “dahi” bağlacı anlatımı çok daha anlaşılır kılardı. Nitekim Âşıkpaşazâde’nin Berlin nüshasında ifade daha derli topludur: “Yalak Ovası’nun sâhibiydi. Deredeki hisar dahi anunidi.”
Neşrî ise epeyce karıştırmış, şöyle diyor (Menzel nüshası):
“Ol vakt İznikmid’ün sâhibesi bir hatundı. İstanbul tekvurına alâkası varıdı. Yalak-ova’da deredeki [Unat-Köymen yayınında: turduğı] hisârda bir kâfir varıdı. Yalakonya dirleridi. Yalak-ova’nun sâhibiydi. Ve sırtda bir hisâr dahı varıdı. Şimdi ana Koyun-hisârı dirler. Yalakonya’nın bir kardaşı varıdı. Kılayon dirlerdi, anundı. Ve bi’l-cümle, çünki bu hisârlarun üzerine düşüp, cenge başladılar. Yalakonya’nın gögsine ok tokunup, ol mel‘ûn eglenmeyüp öldi. Ol esnâda Orhan dahı gelüp, İznikmid üzerine düşdi. Ol hatun yanındagıları cem‘ idüp, eyitdi…”
Kalayon yerine yanlışlıkla Yalakonya yazılmasını geçelim. Âşıkpaşazâde’nin Berlin nüshasında da aynı basit karışıklık var. Ölen, Yalakonya ise Orhan’la anlaşan hatun kimdi? Asıl büyük karışıklık ise Neşrî’nin deredeki hisarın açık açık Yalak Ova’da olduğunu söylemesinden kaynaklanıyor. O zaman sırttaki Koyunhisar da orada olur! Tabii elimizde sadece Neşrî olmuş olsaydı, onun bu anlatımından İzmit sahibesinin adının Yalakonya olduğunu da öğrenemezdik, sadece “hatun” diyor çünkü. İnalcık, İzmit sahibesinin adının Yalakonya olduğu bilgisini Âşıkpaşazâde’den almış ama her nedense deredeki ve sırttaki hisarlar konusunda Neşrî’ye itibar ederek Koyunhisar’ın Yalova’da olduğunu kabul etmiştir.
Sonuç olarak, ben, geleneği daha iyi koruyan Âşıkpaşazâde’nin tercih edilmesinden yanayım. Böylece, bir Osmanlı kaynağında, Bursa yakınlarındaki Koyunhisar’dan başka bir ikinci Koyunhisar gerçekten de geçiyor, hem de İzmit yakınlarında! Aynen Pachymeres’in söylediği gibi. Gördüğüm budur.