Kutuplaşma yeni bir şey mi?
Neredeyse iki ayrı gerçeklikten söz edeceğiz. Bir yanda 15 Temmuz’u derinden yaşayan ve hisseden, içinden şehit ve gaziler veren geniş toplumsal kesimler var. Diğer yanda söylemleri 15 Temmuz hiç yaşanmamış gibi şekillenen, muhtemelen o geceyi deneyimleme biçimleri de farklı olan kimi muhalif kesimler var. Bu muhalif kesimler “kontrollü darbe” hoyratlığına yaslanmaktan hiç yüksünmüyor, bir yandan da sürekli toplumun kutuplaşmasından şikayet ediyorlar.
Peki, ilk kez mi böyle bir kutuplaşma deneyimliyoruz? Yoksa on yıllardır varolan bir ayrışmanın yansıması mı bu iki gerçeklik? Demokrasi tarihimizin başlangıcından itibaren bakalım. Demokrat Parti “Yeter! Söz Milletindir” diyerek sandıktan zaferle çıktı. 1950’lerin ilk yarısı görece bahar havasında geçti. Sonra yerleşik düzenin çarkları işlemeye başladı. 50’lerin sonuna keskin bir kutuplaşma havasında varıldı.
***
DP’nin hiç mi hatası yoktu? Çok. Ama bu kutuplaşmanın sonu bir Albaylar cuntası mı olmalıydı? Pek özgürlükçü profesörler heyetinin teşvikiyle Menderes ve arkadaşları yargılanmalı, sonları idam sehpası mı olmalıydı? Darbenin etkileri yatıştıktan sonra, millet bu kez Adalet Partisi’ni iktidara taşıdı. 1965-71 döneminin ilk yılları görece bahar havasında geçti. 1960’ların sonunda keskin bir sağ-sol kutuplaşması başladı. Yitirilen onca can, iki darbe, haksız idamlar, işkenceden geçen kuşaklar.
Ardından millet mührü bu kez Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’ne vurdu. 1980’ler yerleşik ideolojik kutuplaşmanın zayıfladığı, yeni arayışların başladığı bir dönemdi. En azından biz öyle deneyimlediğimizi sanıyorduk. Aynı zamanda Özal eliyle ciddi bir dönüşüm yaşıyordu Türkiye. 1983-89 arası görece bahar havasıydı. Sonra Özal Çankaya’ya çıktı, başkanlık sistemi dahil pek çok aykırı tez dile getirdi. Anında şeytanlaştırıldı. Diktatörlük özlemi çeken, Türkiye’yi maceraya sürükleyecek bir adamdı hesapta.
ANAP Özal’dan uzaklaştı. DYP-SHP koalisyonuyla bahar havası bir nebze sürdü. Ama koalisyon hükümeti başarısızdı. Siyaset hızla parçalandı. Terör. Susurluk. Işık açıp kapama eylemleri. Eski bir ideolojik ayrışmayı uyandıran rövanşist arayışlar. İrtica korkutması. 28 Şubat postmodern darbesi. Ardında Erdoğan’lı ve Ak Partili yıllar. Yine ilk yıllarda bir bahar havası. Sonra tarihi değişken milatlar saptamalar, “Erdoğan değişti” söylemleri. Ve son dört yıl. Sayısız olayla dolu, tam bir mücadele süreci. FETÖ’nün önce 17-25 Aralık, sonra 15 Temmuz darbe girişimleri.
Bütün bu dönemlerin ayrıntılarına girmiyorum. Ayrıntılarına girmeye kalksam kitap hacminde olur. Dikkat çekmeye çalıştığım tek şey bu kutuplaşma kısırdöngüsü. Kısa bahar dönemleri: Menderes’in ilk yılları, Demirel’in ilk yılları, Özal’ın ilk yılları, Erdoğan’ın ilk yılları. Buna, normal seyrinde akan bir siyaset olsaydı, “Erbakan’ın ilk yılları” ifadesi de eklenebilirdi belki, ama ona bile izin vermediler. Siyaset alanı çok hızlı bir kurguyla anormal ve akıldışı hale getirildi 28 Şubat öncesi.
Yukarıdaki dönemleri izleyen bellidir: Yerleşik düzenin, vesayet mekanizmasının harekete geçmesi ve cunta, darbe, postmodern darbe, siyasete açıktan müdahale yoluyla illa ki başarıya ulaşması. Sonrası? Yerleşik düzenden pay alan kimi siyasi parti ve kesimlerin iktidar üzerinde bir şekilde söz sahibi olması. Kendini bir yandan da seçkin sayan bu kesimlerin tavize yer bırakmayacak şekilde desteklediği kökleşik yapının korunması. İster istemez kısa sürecek zafer anları. Kısa sürecek, çünkü önüne konan ilk sandıkta millet bu düzene hayır diyecek her seferinde.
***
71 yıllık demokrasi tarihimizin kutuplaşma döngüsü olduğu yerde duruyor. Yerinde durmayan şey yerleşik düzenin müdahale döngüsü. Kimi muhalif kesimler, belki de bu döngü artık işlemediği için büyük bir düş kırıklığı yaşıyor, başarılı olsaydı sonu kendileri için de felaket olacak 15 Temmuz’u bilinçdışı bir tepkiyle yok saymayı sürdürüyor, kendi gerçekliğinde ona bir yer açamıyor, bilemiyorum. Normalleşmiş, akıldışılıklardan arınmış, muhalefetin de siyaset, proje ve vizyon ürettiği bir Türkiye düşlemeyi sürdüreceğim yine de. Bir gün hep birlikte bunu başaracağız.