CHP’nin söylemi sorunlu
CHP’nin yürüyüşü demokratik bir haktır, bu tercihi onaylamasam da sorgulama konusu yapmam. Güvenlik güçleri de en sorunsuz biçimde gerçekleştirilmesi için gereken özeni gösteriyor. Enis Berberoğlu’nun mahkumiyeti de hem hukuki hem siyasi açıdan tartışılacaktır. Elbette ki bunun sınırı hukuk devletine saygıdır, iç hukuk yollarının sonuna varıncaya kadar sabırdır. Hukuk yolunda oldubitti yoktur. Umarım hukuk devletinin ve adalet kavramının altını çizip duranlar bu gerçeğin farkındadır.
Demokraside her parti, elbet yasal sınırlar içinde, kendi siyasi eylem yöntemini belirler. CHP’nin tercih ettiği siyasi eylem biçimiyle bir alıp veremediğim yok. Ancak her siyasi eylem buna yönelik tepkileri de göze alır. Ak Parti ve MHP’nin CHP’nin siyasi eylem tercihini eleştiri konusu yapması ve buna yönelik tepkiler vermesi de doğaldır, demokrasinin gereğidir. Hiçbir partinin tepkisine bu anlamda sınır konamaz. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, sizin bileceğiniz iştir ve bunu göze almışsınızdır.
***
Uzun lafın kısası: CHP’nin tercih ettiği siyasi eylemle sorunum yok. Ama tercih ettiği ve ısrarla kimi öğelerinin altını çizdiği siyasi söylemle sorunum var. CHP Genel Başkanı ve sözcüleri nicedir büyük laflar edip duruyor. Bu büyük lafların çoğu fena halde sorunlu. Ne mi onlar? Örnekse “kontrollü darbe.” Örnekse “20 Temmuz darbesi.” Örnekse “dikta.” Örnekse “Cumhurbaşkanı Erdoğan uluslararası mahkemelerde savaş suçlusu olarak yargılanacak” pervasızlığı. Örnekse Kılıçdaroğlu’nun 25 Haziran tarihli “Sorgusuz sualsiz görevine son verilen yüz bini aşkın kişi var” ifadesi.
Örnekler çoğaltılabilir. Mesele o değil, mesele işin düğümlendiği yer. MİT’in çalışması sonuncunda yüz bini aşkın bylock kullanıcısı belirlenmiş. BTK, talepte bulunan mahkemelere UYAP aracılığıyla bunların bilgilerini geçiyor. Daha önemlisi, 15 Temmuz’da hain bir darbe girişimi yaşanmış. O gece 250 şehit vermişiz, 2193 gazimiz var. O gece sokağa dökülen, demokrasimizi koruyan milyonlar var. Aradan nerdeyse bir yıl geçmiş, duyarlığımız bir nebze olsun azalmamış.
Siz işin içine “kontrollü darbe” söylemini, “sorgusuz sualsiz” lafını sokarsanız, biz de “15 Temmuz bir rüya mıydı? Yaşanmadı mı?” sorusunu sokarız. Aynı gerçeklik içinde yaşayıp yaşamadığımızı sorgularız. Adalet diye yola çıkanların bu vicdansız peşin yargısını fena halde hesaba çekeriz.
Biz 15 Temmuz’un tarafıyız. Aralarında dostlarımızın da olduğu şehitler bizi taraf kılar. Demokrasimizin korunması, devletimizin bekası bizi taraf kılar. Gönlümüzdeki dinmeyen acı bizi taraf kılar. Diğer 15 Temmuz yazılarımın başına geldiği gibi, bu yazının altına yazılacak yorumların bazılarında vicdandan, ahlaktan, edepten yoksun ifadelerin yer alacağını da pekiyi biliyorum. Zerre umursamıyorum da.
***
O gece yaşadıklarımız, Cenab-ı Allah’ın şahitliğinde bize aittir. O gece sokağa inenlerin illa bir yakınını şehit vermiş olması, gaziliğine tanıklık etmiş olması da gerekmez. O gece o milyonlar yaşanan her şeyi kendi gözleriyle gördü. Yaramıza tuz bastık, yola devam etmeye çalışıyoruz. Bunu, 15 Temmuz’u bizim gibi yaşamayanların anlamasını da ummuyoruz. Herkes kendi tanıklığından sorumludur.
Beni derinden üzen şey CHP’nin söylemiyle FETÖ’nün söyleminin benzerliği, bu kadar örtüşmesi. Örnekse, NATO’daki FETÖ’cü subayların hazırladığı raporla CHP’nin söyleminin bu kadar çakışması. Kutuplaşma ve ötekileştirmeden onca şikayet eden CHP’nin 15 Temmuz’da sokağa çıkan milyonları bu söylemiyle ötekileştirmekten hiçbir beis duymaması. Bizim duyarlığımıza gönül indirmemekte direnmesi. Anladık, bizi anlayamıyorsunuz. Ya siz bizim sizi anlamamızı nasıl bekliyorsunuz? Heybenizde bunca FETÖ argümanı taşırken, bizi bunca yok sayarken, ne dememizi bekliyorsunuz? Biz 250 şehidin yükünü taşırken, sizin aklınızdan ne geçiyor? Bir an dönüp baksanız ve 15 Temmuz gecesine dönseniz, bizi ötekileştirmekten vazgeçebilir misiniz? Hiç sanmam.