Bülent Tezcan’ın açıklamaları
Bir önceki yazımda CHP’nin siyasi söylemini, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan’ın 4 Ekim tarihli basın toplantısı üzerinden örnekleyerek eleştirmiştim. Yazının yayınlandığı gün Sn. Bülent Tezcan beni arama inceliğini gösterdi. Eleştirilerime yaklaşımı, bunlara ilişkin açıklamaları ve siyasi nezaketi için kendisine teşekkür ediyorum. Bülent Tezcan’ın telefon konuşmamızda belirttiği ana noktaları, bir köşe yazısının sınırları içinde özetlemeye çalışacağım. Elbette mealen ve kendimi yorumumla aktararak. Sn. Tezcan’ın bu çerçeveye de itirazları olursa, yine bu köşeden görüşlerine yer veririm.
***
CHP’nin anayasa değişikliğini gayrimeşru saymasını eleştirmiş ve söyleminin meşru siyaset alanının dışına kayma eğiliminde olduğunu belirtmiştim. Bülent Tezcan meşruiyet tartışmasını 16 Nisan’dan beri yaptıklarını ve sürdüreceklerini söyledi. Ben de 16 Nisan’dan beri bu tutumu eleştirdiğimi ve sorunlu bulduğumu belirttim. Tezcan, tam da bu düzlemde, “meşru” ve “mer’i” arasındaki ayrıma dikkat çekti, yaklaşımlarını bunun üzerinden belirlediklerini söyledi.
Mer’i “yürürlükte olan” anlamına geliyor. Bülent Tezcan demokrasi tarihimizde “meşru” ve “mer’i” arasındaki ayrıma ilişkin ilk tartışmanın muhafazakar siyaset tarafından gerçekleştirildiğini söyledi ve bunu örnekledi. Mealen aktarıyorum: 61 Anayasası hiçbir zaman AP ve diğer sağ partiler tarafından meşru görülmemiştir. Ama Süleyman Demirel ve AP ne seçimlere girmekten kaçınmıştır, ne de mevcut sistem içinde iktidar ya da muhalefet olmanın gereklerini yerine getirmekten. Özetle mer’i olana, yürürlükte olana saygı göstermiştir.
Tezcan, buna bağlı olarak, CHP’nin tutumunun da aynı yönde olduğunu ve meşru siyaset alanı dışında bir alan öngörmediklerini ifade etti. Bunu önemsediğimi belirtmeliyim. Bu köşeyi düzenli izleyenler, demokratik işleyiş ve meşru siyaset alanının korunması konusundaki duyarlığıma tanıktır. DP kökenli bir ailenin çocuğu ve gençliğinde 12 Eylül’ü yaşamış biri olarak darbelere karşı keskin bir tutumum var. 15 Temmuz bu duyarlığımı biledi ve o gün kişisel olarak da ağır bir bedel ödedim. Yakın dostum ve çalışma arkadaşım Erol Olçok’la oğlu Abdullah Tayyip’in acısı yüreğimde ilk günkü gibi duruyor. Teselliyi şehadetlerinde buluyorum.
Demokratik işleyişin ve meşru siyaset alanının korunması, bu kişisel yönelimlerimden bağımsız olarak, benim için bir ilke meselesidir. Siyasi mücadeleyi sadece ve sadece meşru alanda vermek ve sandığın değeri de. CHP’yi de bu çerçevede eleştiriyorum. Sn. Tezcan’ın bu konudaki argümanını tatmin edici buldum. Kendilerine sadece şunu söyledim: “CHP tarafında meşruiyet tartışması o kadar yüksek sesle yürüyor ki mer’i olana dayalı yaklaşımınız yeterince duyulmuyor, hatta üstü örtülüyor olabilir.”
Bunun hem CHP tabanında hem Ak Parti tabanında daha anlaşılır hale getirilmesinin doğru olacağı kanısındayım. Özellikle de CHP’nin “toplumsal barışı sağlama” çağrısı göz önüne alınırsa. Yukarıdaki Süleyman Demirel ve AP örneği de zaman zaman dile getirilirse,
***
CHP’nin tutumu netlik kazanacaktır diye düşünüyorum. Bülent Tezcan 2019’da seçmenin önüne iki tezle çıkacaklarını söyledi:
“Bize anayasayı değiştirecek çoğunluğu verin, iyi işleyen bir parlamenter sistem değişikliği yapalım. Bu olmazsa, bize iktidarı verin, kendi anlayışımız doğrultusunda ülkeyi yönetelim.” İlk seçenek zaten yeniden sistem değişikliği demek. Bu seçenek gerçekleşmezse ister iktidar olsunlar, ister şimdiki gibi muhalefette kalsınlar yeni sistemin gereklerini yerine getireceklerini vurguladı Bülent Tezcan.
Yukarıda belirttiğim gibi, bu yaklaşımı önemsiyor ve tatmin edici buluyorum. Sn. Tezcan uyum yasaları konusundaki tutumlarına yönelik eleştirilerime de cevap verdi. Gördüğünüz gibi, bunları tek bir köşe yazısı içinde ele alamadım. Kendilerine haksızlık etmemek için, bir sonraki yazıda düşüncelerine yer vermeyi sürdüreceğim. Kendi yorumlarımı ve bu söyleşimizden çıkarılacak önemli bir siyasi dersi ekleyerek elbet. Sn. Tezcan’a açıklamaları ve incelikli yaklaşımı için tekrar teşekkür ederim.