Kürtler arasında
Gördüğümde gözlerime inanamadım. Twitter’da KÜRTLER TEHCİR EDİLSİN diye bir “hashtag”!
Herhalde şakadır, birileri faşizmle dalga geçiyordur diye düşündüm önce.
Değilmiş.
Birileri ciddi ciddi tehcir edilmesini istiyormuş Kürtlerin.
Amedspor’un antrenörünü döven manyaklar gibi bir güruh.
PKK’nın alçaklıklarını bütün Kürtlere mal eden, böylece PKK’lı şovenistlerin ‘Türklerle bir arada yaşamamız imkânsız hale geldi’ propagandasına çanak tutan ahmaklar.
Bu ahmaklıkları bir yana; gönüllerinden nasıl geçirebiliyorlar böyle bir şeyi?
Kürtlerden kopmayı yahut Kürtleri kendilerinden koparmayı nasıl yedirebiliyorlar gönüllerine?
Bu nasıl gönül?
Neyse ki hezeyanları maşeri vicdanın ağırlığı altında ezildi, Twitter’da hadleri bildirildi.
O “hashtag”i açanları ve ‘kampanyaya’ destek verenleri toplayıp Kürt illerine götürmek, oralarda bir güzel gezdirmek lazım.
Umulur ki Kürt’ü hakkıyla tanıyıp kendilerinden utanırlar.
Bu vesile ile, seneler evvel Nihat Nasır’la çıktığımız bir Güneydoğu Anadolu seyahati üzerine yazdığım bir yazıyı -kısaltarak- dikkatinize sunmak isterim.
***
Mustafa İslamoğlu, infak eden insan için “cennet gibi bir insan” diyor; “içinde bulunduğu eve cennet kokusu verir, onunla beraberliğiniz adeta cennetten bir an yaşamak gibidir”.
Kürt, işte böyle bir insan.
Onun misafiri olmak, cennetten bir an yaşamaya benzer.
“Ser seremın ser çavemın” (Başım-gözüm üstüne) dedi mi, hiç şüpheniz olmasın, başının üstünde gerçekten yeriniz vardır.
Kim olursanız olun, nereden geliyor olursanız olun, sizi baş tacı eder.
Sizi izzet ve ikrama boğmak için varını-yoğunu ortaya koyar.
Her istirhamınızı emir telakki eder.
Her kıpırdayışınızda ayağa fırlayıp “Bir emrin mi var?” diye sorar.
Gözünüz masadaki sürahiye değdiği anda bir bardak su veya ayran doldurup size uzatır, hafif bir yorgunluk belirtisi gösterdiğiniz anda “hemen yatağı hazırlatayım” der.
Emrinize verilmiş, sınırsız rahatınızdan sorumlu bir melektir sanki.
Yanından ayrılıp gittiğinizde de onun başı-gözü üstüne olmaya devam edersiniz.
Diyelim ki Bingöl’den Diyarbakır’a geçtiniz; artık başka bir evin misafirisinizdir, ama Bingöl’deki dostlarınız sizi mütemadiyen arayıp sıhhat ve afiyetinizi kontrol eder, bir ihtiyacınızın olup olmadığını sorar, “başım gözüm üstüne” deyip dururlar.
Diyarbakır’dan Mardin’e geçersiniz; bu sefer hem Bingöl’den hem de Diyarbakır’dan “başım-gözüm üstüne” telefonları gelir.
Mardin’den Batman’a geçersiniz; bu sefer hem Bingöl’den hem Diyarbakır’dan hem de Mardin’den ararlar.
Bu böyle çoğala çoğala devam eder.
Sağ salim evinize dönünceye kadar bir melekler ordusu gibi takip ederler sizi.
Halbuki çoğu zaman yeni tanışmışsınızdır.
Bir daha görüşmeniz de çoğu zaman uzak bir ihtimaldir.
Size bir borçları yoktur, sizden temin edecekleri bir menfaat yoktur, ortada hiçbir hesap-kitap yoktur; ama insan olmanın ve bilhassa din kardeşi olmanın hatır ve hukuku vardır işte.