Silikon Vadisi'nde ne oldum demeyeceksin...
“Ne oldum demeyeceksin, ne olacağım” diyeceksin öğüdü verirdi büyükler. Elizabeth Holmes herhalde son dönemde bu sözün doğruluğunu kanıtlayan en iyi örneklerden biri. ABD’de gazete ve televizyon haberlerinin manşetlerinden düşmeyen dava, dünyada da büyük bir dikkatle takip edildi.
Disney Plus’ta hayatını anlatan belgeseli izleyenleriniz vardır, izlemeyenler de biten haftanın son günlerinde hakkındaki haberleri okumuş olabilir. Kan testlerinde ve sağlık sektöründe bir devrim vaat eden Silikon Vadisi girişimi Theranos’un kurucusu, 39 yaşındaki iki çocuk annesi Elizabeth Holmes, dolandırıcılıktan suçlu bulunmuştu. Holmes’a bir yaşındaki oğlu William ve iki aylık kızı Invicta’nın bakımıyla ilgili hazırlıkları tamamlaması için yaklaşık bir ay süre verilmişti. Kefaletle serbest kalma talebi mahkeme tarafından reddedilen Holmes, 11 yıllık hapis cezasını nedeniyle geçen salı günü Teksas’ta asgari güvenlikli bir hapishaneye girdi.
Holmes’un eski sevgilisi ve iş ortağı olan Ramesh ‘Sunny’ Balwani de 13 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Theranos’un düşüşü Wall Street Journal gazetesinde kan testi teknolojisinin işe yaramadığıyla ilgili bir haberin yayınlanmasıyla başladı. 2003 yılında kurulan, bir dönem 9 milyar dolar değer biçilen Şirket 2018’te kapandı. Elizabeth Holmes, 2014 yılında 30 yaşındayken ‘dünyanın servetini kendi başına yapan kadın milyarder’ olarak ünlendi. Oysa her şey güzel başlamıştı. Şirketin yatırımcıları arasında medya patronu Rupert Murdoch, ABD eğitim eski bakanı Betsy DeVos, dışişleri eski bakanı Henry Kissinger, Walmart’ın milyarder ailesi Waltonlar da vardı.
Mahkeme şirketin yatırımcılara 452 milyon dolar ödemesini emretti ama şirkette böyle bir para yok. Elizabeth Holmes şimdi Teksas’taki hapishanede saatte ortalama 10 sent alarak çalışacak.
YENİ STEVE JOBS OLACAKTI!
Zeki bir çocukluktan aşırı hırslı bir gençliğe, dev bir servetten hapse giden yolculuk filme konu olacak türden.
Eizabeth Holmes, kan testi girişimi Theranos’u kurmak için 19 yaşında Stanford Üniversitesi’nden ayrıldı. Şirket sağlık teknolojisinde bir devrim olarak nitelendirildi. Hatta Holmes’un yeni Steve Jobs olduğu konuşuluyordu.
Elizabeth Holmes, daha yedi yaşındayken kendi zaman makinesini icat etmeye çalıştı, detaylı mühendislik çizimleri büyüklerin bile dikkatini çekiyordu. Hani büyüdüğünde ne olacaksın klasik sorusu vardır ya; Holmes doktor, mühendis, yazılımcı cevapları vermiyordu. “Ben milyarder olacağım!” diyordu! Üstelik bunu öyle bir inançla söylüyorduk ki onu duyanlar bunun çocuk masumiyetiyle verilmiş bir cevap olmadığını, son derece kararlı olduğunu hissediyordu.
Holmes çocukluğundan itibaren rekabetçiydi. Erkek kardeşi ve arkadaşlarıyla Monopoly oynarken bile kazanana kadar oyunu bırakmıyordu. Bırakmak zorunda kalırsa öfke nöbetleri geçiriyordu.
Lise yıllarında Mandarin Çincesi dersleri almaya başladı. Büyük dedesi bir cerrahtı, ondan ilham alıp tıp okumaya karar verdi ama iğneden korktuğunu keşfedince bu hayalinden vazgeçti. Sonradan Theranos’u başlatmasında bunun etkisini olduğunu söyleyecekti. Stanford Üniversitesi’ndeki birinci yılından sonra Singapur’daki Genome Enstitüsü’nde staja kabul edildi.
İkinci sınıftayken profesörlerinden biri olan Channing Robertson’a “Haydi bir şirket kuralım” dedi. Real-Time-Cures olarak kurulan şirketin adını daha sonra Theranos olarak değiştirdi. Yazım hatası nedeniyle ilk çalışanların maaş çeklerinde Real-Time Cures değil Real-Time Curse ‘Gerçek zamanlı lanetler’ yazıyordu. Belki de şirkette sonun başlangıcının habercisiydi bu.
GİZLİLİK SAPLANTISI
Bir sonraki yıl Holmes Stanford’u tamamen bırakmıştı ve üniversite evinin bodrumunda Theranos üzerinde çalışıyordu. İş modeli, yalnızca parmaktan alınan çok az miktarda kanla yapılabilen tescilli bir testti. Testlerin kanser ve kolesterol gibi tıbbi durumları kısa sürede tespit edebildiği iddia ediliyordu.
Elizabeth Holmes, Stanford’dan ayrıldığında kendisinden 20 yaş büyük olan Sunny Balwani ile birlikte olmaya başladı. Balwani çok az deneyimi olmasına rağmen Theranos’un iki numarası oldu. Son derece zorba bir yönetici olarak tanınıyordu. Holmes ve Balwani 2016 yılında Holmes onu şirketten attığında çiftin ilişkisi de bitti.
Holmes, Theranos teknolojisinin nasıl çalıştığını açıklamama şartıyla yatırımcılardan para aldı, şirkette her konuda son sözü de kendi söyleyecekti. Holmes’un gizlilik saplantısı şirketin her yönünde kendini gösteriyordu. Theranos ilk on yıl gizli modda çalıştı hatta Holmes, şirketin ticari sırlarını kötüye kullandıklarını iddia ederek üç eski çalışanı mahkemeye verdi. Genç girişimcinin bu gizlilik tutkusunun ilhamı Apple’ın kurucusu Steve Jobs’tu. Holmes da tıpkı Jobs gibi siyah boğazlı kazaklar giymeye başladı, onun gibi hiç tatile çıkmadı.
Son derece talepkar bir patrondu. Asistanlarının en önemli görevlerinden biri çalışanların işe kaçta gelip gittiklerini takip etmekti. İnsanları daha uzun çalışmaya teşvik etmek için akşam ofise yemek servisi yapmaya başladı.
Theranos milyonlarca dolar fon toplamaya başladığındad Holmes, teknoloji dünyasının yıldızı oldu. Fortune ve Forbes gibi önemli dergilerin kapaklarını süsledi. ABD eski başkanı Bill Clinton ve Alibaba’nın kurucusu Jack Ma ile birlikte panellere konuşmacı olarak katıldı.
Öyle bir noktaya gelmişti ki, yaklaşık 4,5 milyar dolarlık net servetiyle göz kamaştırıyordu. O dönemde güvenlik konusuna kafayı takmıştı. Şirkete gelen herkes binaya girmeden önce gizlilik anlaşması imzalıyordu. Güvenlik görevlileri ziyaretçilere tuvalete gittiklerinde bile eşlik ediyordu. Kurşun geçirmez camları olan bir araçla seyahat ediyor, korumalar eşliğinde geziyordu.
Aynı dönemlerde Theranos’un teknolojisi hakkında sorular sorulmaya başlandı. Şirketin baş bilim adamı Ian Gibbons, testlerin henüz hazır olmadığını, teknolojide bazı yanlış ve eksikler olduğunu konusunda uyarılarda bulundu. Farklı bilim insanları da endişelerini dile getirmeye başladı.
2015 yılına gelindiğinde FDA Theranos’u araştırmaya başladı, laboratuvarı denetleyen müfettişler, Theranos’un hastalar üzerinde yaptığı testlerde önemli yanlışlar buldu. Hemen ardından Wall Street Journal’da şirketin teknolojisiyle ilgili geniş bir dosya haberi yayınlandı. Kan testleri doğru sonuçları vermiyordu.
2016 yılında Theranos’un laboratuvarlarındaki testlere iki yıl yasak geldi, 2018 yılında da şirket kapandı.
Ardından davalar geldi. Savcılar Holmes’un başarısızlık yerine dolandırıcılığı seçtiğini iddia ederken o, bir suç örgütü değil iş kurduğunu savunuyordu..
Gelinen noktada Elizabeth Holmes 11 yıllık cezasını çekmek için hapishaneye girdi. Karısının dünyayı değiştirme kapasitesinin sınırsız olduğunu iddia ederek hakime onu hapse göndermemesi için yalvaran eşi Billy Ewans iki küçük çocuğunu büyütme sorumluluğuyla baş başa kaldı.
KANSER ARAŞTIRMALARI İÇİN HARCANAN MİLYARLAR DOĞRU YERE GİDİYOR MU?
2020 yılında dünya genelinde 19 milyon kişiye kanser teşhisi konmuş. Bu rakamın 2040 yılında 28 milyona ulaşması bekleniyor. Gelişmemiş ülkelerdeki vaka sayıları ise zengin ülkelerden daha fazla. Yani en büyük darbeyi onlar alacak. Kanserin küresel yükü ise çok büyük.
Southampton Üniversitesi Küresel Sağlık Bölümü öğretim üyesi Michael Head, Southampton Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Bölümü’nden Profesör Ramsey Cutress ve Queen’s Üniversitesi Onkoloji Bölümü’nden Stuart McIntosh, The Conversations’ta ‘Küresel olarak kanser araştırmalarına milyarlarca dolar harcanıyor ancak bu para iyi harcanıyor mu?’ başlıklı bir makale yayınladı.
Kanser araştırmaları bu küresel yükü azaltma anlamında önemli. Ancak harcanan bu paranın nereye ve nasıl harcandığı yardıma nerede ve nasıl ihtiyaç duyulduğuyla eşleşmiyor. Makaleyi yayınlayan bilim insanları 2016-2020 yılları arasında küresel olarak kamu ve hayır kurumlarına yapılan kanser araştırma fonlarını kapsayan verileri toplamış. 66 bin 338 adet hibe 24,5 milyar dolar ediyor.
Ülkelere göre bakıldığında kanser araştırma fonlarının yüzde 57,3’ü ABD tarafından sağlamış görünüyor. Bazı araştırmalar şeffafken, bir kısmının detayları bilinmiyor. Ekibin analizine göre, en fazla fon meme kanseri araştırmalarına veriliyor (2,73 milyar dolar, toplam fonun yüzde 12’si.) Lösemi gibi hematolojik kanserlere yapılan yardım 2,3 milyar dolar. Kanser araştırmalarında fonlar en az akciğer ve tiroid kanserine harcanıyor.
Kanserle ilgili çalışmalar için yapılan yatırımların 18 milyar doları, yani yüzde 75’i preklinik araştırmalar için harcanmış. Buradaki umut, kanser için yeni ve daha iyi tedavileri bulmak. Preklinik çalışmaları insanlar üzerinde uzun yıllar sürebilen klinik deneyler takip ediyor. Klinik öncesi çalışmaların pratikte kullanılan tedaviye dönüşmesi 17 yılı bulabiliyor. Çoğu yeni ilaç/tedavi klinik öncesi ya da klinik deneme aşamalarında başarısız oluyor.
İmmüno-onkoloji, kanserle savaşmak için vücudun bağışıklık sistemini güçlendirecek tedaviler geliştirmeye çalışan görece yeni bir alan. Grubun analizine göre immüno-onkoloji toplam fonun yüzde 12’sini almış ki bu kanser tedavilerine yeni yaklaşımlar bulma isteğini gösteriyor. Bu iyi haber ama... Küresel sağlıkta eşitsizlik öylesine fazla ki imnüno-onkoloji ve diğer yeni ilaçlar klinik kullanıma girse de zengin ülkelerin bunlara erişimi daha fazla olacak.
Bir kötü haber de 2016-2019 yılları arasında kanser araştırmaları için yapılan harcamalar 5,5 milyar dolarken 2020 yılına bu rakamın yüzde 45’lik düşüşle 2,9 milyar dolara gerilemesi. Bu düşüşün fonların Kovid 19 araştırmalarına yönlendirilmiş olacağı tahmin ediliyor. Henüz bir bilimsel çalışmanın erken evrelerindeki çalışmalara atıfta bulunan ‘kansere çare bulundu’, ‘mucize tedavi’ gibi haberler kendisi ya da yakınları kanser olan hastalar tarafından ilgiyle takip edilse de pek çoğunun –eğer geçebilirse- klinik olarak kullanılması için uzun yıllar gerekiyor. Fonların ne kadar sağlıklı kullanılıp kullanılmadığı ise bir başka sonu işareti.
Ama görünen o ki çalışmalar ağırlıklı olarak vücudun bağışıklık sistemini güçlendirecek tedaviler üzerinde yoğunlaşacak.