Sanat sanat için mi Rus oligarklar için mi?
Rus oligarkların sanata olan düşkünlüğü bilinen bir gerçek. Geçmiş yıllarda Kremlin’in gözüne girmenin ve dev servetlerini aklamanın en popüler yoluydu sanat yatırımı. Rusya-Ukrayna savaşı ‘sanatı’ da etkiledi!
Geçen bahar aylarında Londra’daki ünlü Tate Gallery, Rus hükümetiyle ilişkide olduğu bilinen bağışçılarla ilişkisini kestiğini açıklamıştı. Ardından Rus oligarklar dudak uçuklatan değerdeki sanat eserlerini Avrupa’daki galerilerden çekmeye başladı.
Leonardo da Vinci, Salvator Mundi, Andy Warhol... Sanatla yakından ilgilenmeyenlerin bile bildiği isimler. Bu ustaların eserleri dünyada herhangi bir galeride kuyruğa girip görmek istenecek kadar önemli. Ancak, Rus uyruklu isimler ismi geçen sanatçıların en önemli eserlerinin sahibi. Batı yaptırımı altındaki oligarkların sahip olduğu bilinen 300 eser Ukrayna Yolsuzluğu Önleme Ajansı’nın (NACP) ‘savaş ve yaptırımlar’ portalında listelenmeye başladı. Sitede, Putin’in Ukrayna’daki savaşına yardım etmekle suçlanan Rus milyarderlerin son yıllarda satın aldığı bilinen tablo ve heykelleri listeleniyor. Eserler arasında resimler, heykeller, sanatsal mücevherler var.
NACP, Rus oligarkların kendilerine uygulanan yaptırımlara rağmen hala sanat eserleri aracılığıyla paralarını aklayıp sakladıklarını iddia ediyor.
Portalda adı geçen koleksiyonerler arasında 1976 tarihli Francis Bacon’ın bir triptiki (bu eseri 53 milyon dolara aldığı tahmin ediliyor), Alberto Giacometti’nin ‘Venedikli Kadın 1 ve 8’ de dahil olmak üzere bilinen eserlere sahip olan Roman Abramovich de var.
300 eserin sahipleri arasında Viatcheslav Kantor, Daria Zhukova, rapçi Timur Yunusov gibi Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını doğrudan desteklemeseler de yaptırım uygulanan isimler de var. Tespit edilebilen eserlerin tahmini değeri ise 1,3 milyar dolar.
Şimdi biraz magazine girelim. Listedeki isimler arasında yer alan Daria (Dasha olarak da biliniyor) Zhukova ABD ve Rusya vatandaşı. ABD’de yaşayan Zhukova, Rusya-Ukrayna savaşı başladıktan kısa bir süre sonra Ukrayna halkı ile aynı duyguları paylaşan milyonlarca Rus’un dayanışma içinde olduğunu söylemiş savaşı kınayan bir bildiri yayınlamıştı. Abramovich’in ‘sanat sevgi’sinin ardında ise Zhukova’nın imzası var deniyor. 2007’de Abramovich ile evlenen Daria Zhukova, Rus oligarkı en etkili 200 koleksiyoner arasına sokmayı başarmıştı. Çift 2017’de boşandı. Zhukova 2020’de Yunan asıllı armatör bir aileden gelen Stavros Niarchos ile evlendi. Niarchos’un bir koleksiyoner olduğunu söyleyelim. Savaş, sanat, para aklama... Aynı cümlede bile kullanmak zor ama...
LOL ÖLDÜ!
İngilizce bileni de bilmeyeni de sosyal medya postlarında ya da whatsapp mesajlarında yıllardır LOL kısaltmasını kullanıyor. LOL (laughing out loud/yüksek sesle gülmek) anlamına geliyor. Aman neler neler türetildi sonraları bu kısaltma üzerine. LOLLLLLL diye uzatmalı yazan teyzeler, “LOL, ha ha ha yani çok güldüm” yazan amcalar gördüm. Kınamayın, eleştirmeyin popüler kültür böyle bir şey...
Dünyanın hemen her ülkesinde popüler olan bu kısaltmanın devri bitti. Yeni kısaltma IJBOL (I just burst out laughing)! Gülmeye başlarım olarak çevirebiliriz bu kısaltmayı. Çok genç birinden gelen mesajda gördüm ben de ve merak edip baktım. Hani siz de çocuğunuzdan, genç yeğeninizden falan böyle bir cevap gelirse bu da ne ola ki demeyin diye iki satır yazmak istedim.
JBOL (eej-bowl olarak telaffuz ediliyor) aslında yaklaşık 10 yıldır kullanılıyor ama son dönemde K-Pop hayranları arasında gerçekten de LOL’i öldürmeyi başardı. İngilizcede ‘bol’ ile biten çok sayıda kelime olmadığı için bunun Korece bir kelime olduğu sanıldı önceleri.
Şimdilerde bu kısaltmanın neden popüler olduğu konusunda ciddi ciddi tartışmalar yapılıyor! Bir tanesi gerçekten komik; LOL biraz gayriciddi kalıyormuş, JBOL demek daha edepliymiş. Hayatta hep böyle şeyler tartışılsın diyorum o ayrı...
ŞEHİRLER TARİHE Mİ KARIŞACAK!
Şehir hayatının geleceği ne olacak? Vox’ta kapsamlı bir dosya haberi bu sorunun cevabını arıyordu.
Pandemi dünyayı değiştirdikten sonra şehirde yaşamayla ilgili farklı sesler çıkmaya başladı. Kimilerine göre şehirler hastalıkların hızla yayıldığı yerlerdi. New York gibi bir megapolün artık bittiği bile konuşulmuştu. Türkiye’de de pandemiden sonra (ve elbette hayat pahalılığı nedeniyle) İstanbul’dan farklı illere göç yaşandı.
İyi de insanlar şehirden kaçıyorsa kiralar niye dudak uçuklatacak kadar yüksek? Kafa karıştırıcı, beyin yakan sorular var. Vox, şehirlerin gelecekleri hakkında çalışan ekonomistlere, akademisyenlere şehir planlamacılara fikirlerini sormuş. Bir kısmı büyük şehirlerin gelecekleri hakkında fikir verebilir.
Örneğin Kanada Kent Enstitüsü Başkanı Mary Rowe “Şehirler yaşayan organizmalar, değişiyorlar. Büyük şehirler ölüyor fazla abartılı bir söylem” diyor. Toronto Üniversitesi şehir planlama bölümünden Prof. Richard Florida’ya göre pandemi ve uzaktan çalışma şehirlerden ayrılmayı hızlandırdı. Uzaktan çalışma konusunu inceleyen Stanford ekonomi profesörlerinden Nicholas Bloom, geçen yıl ABD’nin en büyük 12 şehrinde yaşayan bir milyon kişinin yaklaşık üçte ikisinin şehir merkezlerinden ayrıldığını söylüyor.
Pandemi bitmiş olsa da ardında bıraktığı izler var. ABD’deki büyük şehirlerde şiddet içeren suç oranları pandemiden hemen önceki zaman dilimine göre daha yüksek. New York’taki işsizlik oranları da pandemi öncesine göre ulusal ortalamanın üzerinde.
Büyük şehirlerin kaderi farklı zorluklar karşısında da değişkenlik göstermiş. 1970-1980 yılları arasında New York şehrinin nüfusu bir milyon azalmış.
Uzmanların şehirlerin geleceği hakkında farklı yaklaşımları olsa da bir konuda birleşiyorlar, şehirler gelecekte en çok gençler ve yaşlılar arasında cazibe merkezi olacak. Bunun nedeni çok açık, gençler iş koşulları ve sosyal yaşama, yaşlılar da sağlık gibi pek çok hizmete rahat ulaşabilmek için şehirleri tercih etmeye devam edecek.
Şehirlerin geleceğinde asıl büyük değişimin ofis binaları olduğu söyleniyor. Pandemi sonrasında ABD’de ofisler hala mevcut doluluklarının yarısında.
Columbia ve New York Üniversitesi’ndeki araştırmacılar uzaktan çalışmanın ülke çapında yarım trilyon dolarlık ofis değerini yok ettiğini tahmin ediyor.
Bu ‘boşluğun’, yüksek faiz oranları ve düşen emlak değerleri nedeniyle vadesi gelen 1,5 trilyon dolarlık ticari kredinin temerrüde düşürme ve bütçe açığına yol açma riski var. New York’taki emlak vergileri şehir bütçesinin yüzde 30’unu oluşturuyor ve ofisler bunun yaklaşık yüzde 20’sini kapsıyor.
Bizde de bildiğiniz üzere tatlı bir ege kasabasına taşınmanın hayallerini kuran milyonlarca şehirli var. Ama fiyatlara bakınca o tatlı Ege kasabalarında ev ya da arsa almak da artık güzel bir rüya...