İmamoğlu’na fesat...
CHP ile ilgili abartılı bir meşguliyet var… Medyanın gündemi fazlasıyla CHP’de kim gidecek, kim gelecek tartışmasıyla dolu.
Halbuki AK Parti oy kaybetmeye devam ediyor. Yüzde 7 oy kaybı var… Ama medya radarı CHP’ye kilitlenmiş olduğu için AK Parti çok rahat…
Sorgusuz, sualsiz kendi ajandasını uyguluyor… CHP’yi de hiç ara vermeden yargı sopası ile yumruklamaya devam ediyor…
Ekrem İmamoğlu’na açılan yeni dava örneğin…
Biz hazır CHP ile fazlası ile meşgul iken medyada “İmamoğlu’na siyasi yasak istendi” manşetleri atılıyor.
Öncelikle bir kez daha söyleyeyim, Ekrem İmamoğlu için “özel olarak” siyasi yasak istenmiyor… Ceza Kanunu 53. Maddeye göre 1 yıl ve aşkın süreli cezaya temas eden kasti eylemlerle işlenen suçlarda otomatik olarak hak mahrumiyeti gelir.
Ekrem İmamoğlu için “özel” bir talep değil bu.
Ayrıca ilk önce;
“Açılan dava nedir, İmamoğlu için ihaleye fesat karıştırma eyleminden dava açılması mümkün mü” sorusunun sorulması gerekmez mi?
Ekrem İmamoğlu, Belediye Başkanı ve hakkında dava açılabilmesi için İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturma izni verilmesi gerekiyor.
İmamoğlu’için verilen soruşturma izninde “İmamoğlu ihaleye fesat karıştırmıştır” yazmıyor…
Hazır CHP tartışılırken, İstanbul yerel seçimde geri alınmak istenirken, İstanbul’un başarılı belediye başkanı için bu hukuksal olarak eksik ve yanlış manşetler kimin işine yarar?
İmamoğlu’na soruşturma izni aynen şu gerekçe ile veriliyor:
“Üst yönetici olarak gözetim ve denetim görevlerini gereği gibi yerine getirmeyerek söz konusu harcamaların usulsüz olduğunun tespitini sağlamamak, bu usulsüz uygulama konusunda görevlerini ihmal edenler hakkında işlem yapmamak veya yaptırmamak”tan soruşturma izni verilmiştir.
Bu ne demek?
Ekrem İmamoğlu’nun ihaleye fesat karıştırma gibi bir eylemi yok demek.
Hatta soruşturma izni kararı incelendiğinde;
Ekrem İmamoğlu’nun ihale iş ve işlemlerinin hiçbir safhasında aktif olarak görev almadığı, diğer bir anlatımla, ihale veya harcama yetkilisi olmadığı, ihaleyi onaylamadığı, ihale belgelerinde onay ya da imzasının bulunmadığı, bu belgelerin hazırlanmasında katkısının söz konusu olmadığı, söz konusu ihalelerin teknik şartnamelerde belirtilen koşulları taşımayan şirketlere verilmesi konusunda herhangi bir talimatının bulunmadığı açık bir şekilde görülmekte.
Bu, İmamoğlu’na ihaleye fesat karıştırdığı için değil, yönetim ve denetim görevlerini yerine getirmediği gerekçesiyle soruşturma izni verilmiş demek…
İhale Kanuna göre de “bir kamu görevlisinin ihaleye fesat karıştırma suçunu işleyebilmesi için o ihalede ihale yetkilisi, ihale komisyonlarının başkan ve üyeleri ve ihale işlemlerinden sözleşme yapılmasına kadar ihale sürecindeki her aşamada görev alan diğer ilgililerden biri olması gerekmekte.”
Bilindiği üzere belediye başkanının görev ve sorumlulukları 5393 sayılı Kanunun 38 inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre ihale konularını ilgilendiren onayların imzalanması esas olarak belediye başkanlarının görevleri arasında bulunmamaktadır.
Bu yönde pek çok Danıştay kararı var.
Buna göre Ekrem İmamoğlu; belediye başkanı sıfatıyla gerek Danıştay kararları gerekse yasal mevzuata göre harcama yetkilisi, ihale yetkilisi ve benzeri olarak herhangi görevinin olmadığı, söz konusu ihale işlemlerin ait belgelerde imzasının bulunmadığı halde hakkında bu haksız dava açılmıştır.
Ama kimse bu davanın konusunu “net” bir biçimde anlatmakla ilgilenmiyor.
Sanki bu toplum ve dolayısıyla muhalefet “netlikten” bilinçli olarak kaçınıyor.
Özellikle de “değişim” kavramıyla ilgili bir netlik yok ortada
Hepimiz “değişim” fikrinde hemfikir gibiyiz.
Ama nedir o değişim?
Seçime giderken hepimiz öyle ya da böyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun “cumhuriyeti demokratikleşme” hedefinde birleşmiştik…
Kim bu demokratikleşmeden ne anladı, nasıl içselleştirdi bilinmez ama seçim bitti ve galibiyet yerine mağlubiyet geldi.
Ve biz, demokrasi için birleşmeyi başaran biz, eski reflekslerimize derhal geri döndük; “değişimin ne olduğu” konusunda bile hemen bölünmeyi başardık…
Değişim geriye dönmek mi? 21. Yüzyıla uyarlanma mı?
Netlik yok çünkü herkes kendi meşrebine göre bir değişimden söz ediyor, pozisyon kolluyor.
Muhalefeti, iktidarı ve hatta medyası ile radikal bir demokrasi talebi peşinde olmadıkça hep aynı tuzaklara düşüyoruz...
“Değişim” diyoruz ya, nedir o değişim?
Bir türlü bunun cevabında birleşemiyoruz.