Türk usulü başkanlığı ararken
Alaturka (‘A la Turca’) deyimi Avrupalıların Türkiye’deki iş yapma usulüne verdikleri bir tanımlamaydı ama bu ülkenin vatandaşları tarafından da hızla benimsendi ve hala kullanılıyor. Çünkü Osmanlı bakiyesi olmanın ilginç bir özelliği var: Dünyanın farkında olduğunuz için olması gerekeni bilirsiniz, ama öte yandan da kendi zihniyetinizin ve siyasi kültürünüzün farkında olduğunuz için işlerin niye olması gerektiği gibi yapılmadığını anlarsınız. Dolayısıyla ister istemez objektif bir bakış geliştirirsiniz. Gerçekte nasıl baktığınızı yabancılara söylemek istemeyebilirsiniz, ya da bu bakışınızı hayata geçirmek için çabalamayabilirsiniz ama iç dünyanızda objektifliği korursunuz.
***
Bu tespit AK Partililer için de büyük çapta geçerli ve ‘demokratik refleksin’ parti seçmeninin en azından bir bölümü için dikkate alınması gereken bir unsur olduğunu ima ediyor. Nitekim Haziran 2015 seçimindeki oy düşüşünün temel nedenlerinden biri AK Parti’nin söylem ve tarzının seçmenin bir kısmında onay bulmamasıydı. Kısaca söylemek gerekirse nispeten daha iyi eğitimli, kentli ve yüksek gelirli orta ve genç yaş kuşağı iktidarın iş yapma biçimini giderek ‘a la Turca’ bulmakta.
Şimdi AK Parti yeni anayasa için bir kampanyanın başlangıcında ve bu anayasa ile birlikte başkanlık sistemine geçilmesini istiyor. Hemen belirtelim ki, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve halkın doğrudan seçtiği bir cumhurbaşkanının yetkilerinin kısılmasının çok gerçekçi olmaması nedeniyle ‘bir tür’ başkanlık sistemine geçilmesi neredeyse kaçınılmaz. Buna direnmek yozlaşan ve hilkat garibesine dönen bir yönetim sistemi ile yaşamak anlamına gelecek. Bu nedenle yapılması gereken şey, ‘doğru’ bir başkanlık sistemini yerleştirmek için uğraşmak. Yani tüm evrensel hak ve özgürlüklere sahip çıkan, yürütme ile yasama arasındaki denge denetleme mekanizmasını sağlayan ve kurumsal özerkliklere saygı gösteren bir yapılanma…
***
Ancak muhalefet alaturka davranmaktan bir türlü vazgeçmiyor. Erdoğan’ın başkan seçilme ihtimalini psikolojik ve tarihsel bir yenilgi olarak gördükleri ölçüde başkanlık sisteminin kendisine karşı çıkıyorlar. O durumda Erdoğan’ın bir diktatör haline geleceğini savunuyorlar. Oysa eğer yönetim sisteminde bir değişim yaşanmaz ve bugünkü yapı üç aşağı beş yukarı aynı şekilde devam ederse, Erdoğan zaten olağanüstü yetkilerini kullanmaya devam edecek. Üstelik hiçbir sorumluluk taşımadan! Dahası AKP parlamento çoğunluğuna da sahip olduğu için tüm kanunları tek başına çıkartabilecek ve denge denetleme işlevi de ütopik bir hayal olarak kalacak.
***
Ama ortada daha da büyük bir tehlike var: AK Parti’nin de alaturka davranması… Muhalefetin kendi işini ciddi yapmaması, iktidarın da kolaya kaçmasına ve ‘doğru olmayan’ bir alternatife razı gelmesine neden olabilir. Muhalefetin ciddiye alınamayacak itirazlarını devam ettirmesi halinde, AK Parti önerisi tek alternatif olarak kamuoyuna çıkacak ve belki Meclis içinde de farklı partilerden gerekli ilave 14 oyun alınması sağlanacaktır. Ne var ki bu hem yöntem ve tartışma kalitesi açısından ‘a la Turca’ bir gelişme olur, hem de önerilen sistemin meşruiyeti ve kalıcılığı açısından sorun yaratır.
Bu nedenle de Türkiye toplumunun böyle bir ciddiyetsizlikle karşılaşması halinde ‘evet’ dememe ihtimali sanıldığından daha yüksek olabilir. Cumhurbaşkanı sık sık ‘Türk usülü’ başkanlık sisteminden söz ediyor. Umarız kastedilen alaturka bir yaklaşım ve içerik değildir. Eğer değişimi garanti etmek istiyorsa AK Parti’nin ‘a la Turca’ olmayan bir ‘Türk usulü’ geliştirmesi gerekiyor…