O parantez gerçekten kapandı

Eğer sahadaki sınırlı etkisiyle ölçerseniz basit ve yetersiz bir darbe planıydı… Ama Gülen grubunu tanıdığımız kadarıyla öncesinde hiç de böyle gözükmediğinden emin olabilirsiniz. Yapılan eylem öncelikle askeriyeyi hedef alıyordu. Ordu içinde emir komuta zincirinin ortasından hem yatay hem dikey kesen bir girişimdi ve o nedenle de önce Silahlı Kuvvetler’in ele geçirilip sindirilmesi gerekiyordu. Nitekim Genelkurmay Başkanı ve ordu komutanları rehin alındı, her ilde askeri komutanın ve yargının kime teslim edileceği belirlendi, polisin, MİT’in ve kritik askeri birliklerin nasıl enterne edileceği planlandı, TRT ele geçirilirken Türksat’ın devre dışı bırakılmasına çalışıldı. Nihayet Meclis ve doğrudan Cumhurbaşkanı vurulacak hedef olarak belirlendi. Bu işleri yapacakların listeleri, darbe sonrası görev dağılımı muhakkak ki çoktan hazırlanmıştı…

Yapanlar tecrübeliydi. Hem bu planları Balyoz döneminde yapılırken görmüşler, hem de onları geliştirecek kadar uzmanlaşmışlardı. Ayrıca şu anki darbe imkanlarını doğru değerlendirecek bilgi ve yönlendirme kabiliyetine sahiptiler. Ama öncesinde belki kusursuz gözüken bu plan hayatın gerçekliği karşısında bir ahmaklık örneğine, trajik bir hikayeye, bir intihar eylemine dönüştü. Çünkü Türkiye artık ‘daraltılmış hayatlar’ evresinde yaşamıyor. Önceki bütün darbelerde halk evinde gizlenip beklemiş, darbeciler bürokrasi, medya ve akademi elitinin desteği sayesinde meşruiyet kazanmıştı. Halkın toplumsal ve siyasi merkezin dışında yaşadığı, oraya itildiği ve bireysel kaygıları aşacak bir ortaklık duygusuna sahip olmadığı zamanlardı.

Oysa önceki günkü darbe girişiminde halk sokaktaydı ve demokrasiye sahip çıkarak bu sınavı başarıyla geçip rüştünü ispat etti. Bu geçen elli yılda demokrat olmadık… Hala cemaatçi, ataerkil özelliklerimiz çok daha ön planda. Öte yandan küreselleşme ile birlikte normlarımızın geliştiğini, kendi kaderimize sahip çıkmanın erdemini duyumsadığımızı ve bunun tadını aldığımızı söyleyebiliriz. Ancak sokağa çıkan halkın kimliksel niteliğinin belirleyici olduğunu atlamayalım. AK Parti ile birlikte çeperden merkeze akan dindar muhafazakarlar, sadece Gülen grubuna değil, Kemalizm’in tortularını taşıyan her türlü askeri/bürokratik müdahaleye alerjik bir asabiyeye sahipler. Eğer muhafazakarlar kendilerini kurucu unsur olarak algılamasalardı, eğer AK Parti sayesinde bu sahiplenme duygusunu üretememiş olsalardı bugün o sokaklar büyük ölçüde boş kalırdı. AK Parti hareketinin Cumhuriyet’in Kemalist parantezini kapatmış olduğunu defalarca yazdım. Ne de olsa kuramsal ve izlenimsel bir tespitti. Bugün görüyoruz… O parantez gerçekten de kapanmış.

Öte yandan hak yemeyelim… Bu olayda halk yalnız kalmadı. Medya ve siyasi partiler de çok başarılı bir sınav verdi. Seçilmiş olanlar ne denli yanlışlar yaparsa yapsın, bunun ‘düzeltilmesinin’ bir mesleğin hasbelkader üst konumlarına oturmuş olanlara düşmeyeceği, çözümün yine siyasetin ve toplumsal dinamiğin içinde aranması gerektiği teyit edilmiş oldu.
Son bir not Erdoğan ile ilgili… Bu başarısız darbenin Erdoğan’ı ve AK Parti’yi güçlendireceğini düşünerek hayıflananlar var. Tabi ki güçlendirecek… İyi de, doğrusu da bu değil mi? Erdoğan bu tür tehditler karşısında bütün varlığını risk edebilen bir siyasetçi. AK Parti darbe karşısında duruşu kendi ‘karakteri’ olarak tanımlayan ve bunu hayatla sınayan bir hareket. Nitekim halk sadece Erdoğan’ı değil, Yıldırım’ı, Davudoğlu’nu ve Gül’ü de duydu… Ama eğer bu konuda geride kalınıyor, sokaklara çıkılamıyor, evden seyrediliyorsa, şimdi Erdoğan veya AK Parti güçlenecek diye şikayetçi olmak sadece acınası bir ezikliktir...

YORUMLAR (34)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
34 Yorum