Metal yüklemesi
İnsan sağlığı açısından en zararlı olaylardan biri zararlı metallerin vücudumuzda yerleşmesi ve dışarı atılamaması… Kansere kadar gidebilecek sonuçları olan bu durumun en yaygın belirtilerinden biri aşırı yorgunluk ve depresyon. Buna metal yorgunluğu da deniyor ve çare olarak ‘keleyşın’ denen bir kan dolaşımı yöntemiyle metallerin ‘yakalanıp’ vücuttan atılması sağlanıyor. Ancak eğer sizin yaşam biçiminiz sürekli metal almaya açık ise bir noktadan sonra çaresiz kalıyorsunuz…
***
Erdoğan’ın AK Parti teşkilatına ilişkin ‘metal yorgunluğu’ tespiti gerçekçi, ama tedavi olarak öne sürdüğü yöntem yanlış. Olayın nedeni bazı insanların heveslerini kaybetmeleri değil, ellerinde onları hevesli kılabilecek ‘iyi bir hikayenin’ kalmamış olması. Çare olarak önerilen ise daha da sorunlu… Teşkilatları yenilemek meselenin özünü değiştirmeyip daha da katmerleştirebilir. Çünkü bu aslında bir ‘metal yüklemesi’ anlamına da gelebilir ve bir ‘kripto AK Partili’ dalgasının organizmaya yerleşmesi ile sonuçlanabilir. Velhasıl zorlama sayesinde görüntüde bir aktivizm yaratılsa bile, altta giderek pekişen bir dejenerasyon yolunun açılması çok mümkün…
Bu noktaya nasıl gelindiği fazlasıyla ibret verici bir öykü… Yirmi yıl öncesine dönersek muhafazakar dindar kesimi taban tabana zıt iki hareket taşıyordu. Biri Gülen’in Hizmet hareketi idi. Modernist, devletçi ve milliyetçi bir ideolojiyi benimseyen Cemaat, merkezde konumlanmaya, sistemin içine nüfuz etmeye, onu içeriden fethetmeye girişmişti. İçe kapalı, şeffaflıktan uzak, meşruiyet kaygısı taşımayan bir oluşumdu.
Buna karşılık Milli Görüş geleneği ve AK Parti, ideoloji olarak modernizme karşı duran, buna karşılık kendine has bir modernliği üretmek isteyen, devlete mesafeli, milliyetçiliğe uzak bir siyasi damardı. Çeperden gelerek merkeze meydan okuyan, halka dayanarak söz konusu merkezin ‘vidalarını’ yerinden oynatan bir hareketti. Dışa açılan, şeffaflıktan korkmayan, her adımında meşruiyet arayan bir bakışı temsil ediyordu.
Ancak şimdi garip bir durumla karşı karşıyayız. Tam da Gülen hareketinin siyasi, sosyal, ekonomik ve psikolojik hegemonyasına son verilirken ve AK Parti’nin muhafazakarlar nezdinde hükmü tartışılmaz hale gelirken, AK Parti birden diğer kanada savruldu. Tek devlet, vatan, millet, bayrak söyleminin ve birlikte ‘yürünen’ partnerlerin gösterdiği üzere, devletçi ve milliyetçi ideolojiye kaydı. Merkeze tutunma uğruna kendi toplumsal tabanından uzaklaştı. Sisteme sahip çıkarken, şeffaflıktan ve meşruiyet kaygısından taviz vermek zorunda kaldı.
Yargıyı beklemeden hüküm verme alışkanlığı yerleşti. Siyasetin ideolojik koruması altında idari sistem halk karşısında giderek sınırlayıcı uygulamalar geliştirdi. İşkenceyi sıfıra indirmiş bir partinin yönetimi altında kötü muamele yeniden hortladı ve mazur görüldü. Adil yargılanma ilkesinin ihlali sıradan bir vaka haline geldi…
***
Türkiye’yi daha demokratik kılacak bütün geçmiş itiraz hareketleri ya darbe ile durduruldu, ya da devlete asimile edildi. Acaba AK Parti’nin kaderi de böyle mi olacak? Yoksa bunca darbe tehlikesi atlatan ve asimile de olmayan AK Parti, kendi iradesiyle, sırf ‘iki gün daha’ yönetme uğruna sistemle mi bütünleşecek?
Bu yönelim ideolojik planda AK Partiyi sağ ve sol milliyetçiliğin kıskacına sokmakla kalmıyor, cumhurbaşkanlığı sisteminin getirdiği olanakların cazibesi altında ‘kripto AK Partililerin’ de önünü açıyor. Oportünistlerin sahte hevesinin gözleri boyadığı ve ölüm/kalım haline getirilen bir seçim sürecinin, bu siyasi hareketin özünü boşaltacağını görmemek aymazlık olur.
Evet, AK Parti’de bir metal yorgunluğu var. Ama bunu gidermenin çaresi AK Parti’yi anlamlı ve değerli kılan konumuna yeniden oturtmaktır. ‘Vücudun’ tüm kan değerlerinin şirazeden çıkmasına neden olacak bir metal yüklemesi yapmak değil.