Küçük hesabın yüksek bedeli

Pazar günkü ‘kapanış’ mitingine üç parti başkanının Cumhurbaşkanı ile birlikte katılması Türkiye için kazanç oldu. Hangi partinin bu birliktelikten daha karlı çıkacağı önemsiz hale geldi. Cumhurbaşkanı ise bunu sağlamak üzere bizzat uğraştı. O Cumhurbaşkanı ki henüz bir yıl önce CHP ile kısa sürecek bir koalisyonu engellemek için elinden geleni yapıyordu…

O koalisyon kurulsa devletteki temizlik daha kolay olmaz mıydı? Koalisyon olsa Gülenciler bu darbeye kalkışabilir miydi? Kesin yanıtı yok bu soruların ama anlaşılan o ki AK Parti ve Erdoğan bu ülkenin nasıl ‘yönetilebilir’ kılınabileceği hakkında çok derinlikli bir fikre sahip değillerdi. Bunda bütün seçimleri kazanmanın, birçok alanda başarılı bir performans izlemenin, küresel trendlerin kendisinden yana olmasının muhakkak ki payı var. Ancak bu toprakların tarihine, siyasi kültürüne, sosyolojik ve ideolojik zeminine serinkanlılıkla baktığınızda şu tespitten kaçınmanız zor: Hiçbir sivil kesim veya kimlik, ne denli çoğunluk olursa olsun, Türkiye’yi tek başına yönetemez… Seçim kazanabilirsiniz. Hatta bütün seçimleri de kazanabilirsiniz… Ama sivil alanda sahici ve çoğulcu bir iletişim ve karar mekanizması kuramaz, hele bundan bilinçli olarak kaçınırsanız, bu ülkeyi yönetemezsiniz. Çünkü bu ülkeyi devlet üzerinden yönetilemez kılmak son derece kolaydır.

***

Gülen Türkiye Cumhuriyeti’nin, devletinin, yargısının ve sivil siyasetinin ne denli hızla ve kolayca ‘delik deşik’ edilebileceğini, uzaktan kumanda ile yoldan çıkarılabileceğini somut örneğiyle ortaya koydu. Bu sürede bazılarımız Türkiye’yi yönetiyoruz, bazılarımız da ülke yönetiliyor sanarak kendimizi aldattık. Geri kalanlar ise zaten Gülen’den medet umuyordu… Oysa AK Parti sistemi vesayetten kurtararak yeni bir ‘sıfır’ noktası yakalamıştı. Ancak aynı AK Parti vesayetsiz bir sistemin yerleşmesinde başarısız oldu. Vesayetle mücadele yöntemi devam ettirilerek vesayetsiz sistemin oluşturulabileceği sanıldı. Bu siyasi naiflik, oksidantalizmden İslam’ın ideolojik yüceltilmesine, psikolojik eziklikten olgunlaşmamış doğulu kimliğe kadar birçok etkenle beslendi.

***

Erdoğan etrafında yaratılan dayanışma safları pekiştirdi ama AK Parti’nin ayaklarını da yerden kesip gerçeklikle bağını zayıflattı. Nesnellik ve sağduyunun yerini mobilizasyon ihtiyacı ve hamaset aldı. Yönetme yeteneğine haiz orta kademe kadrolar trol kariyerizmine heba edildi…

Bugün hayat burnumuzu sürterek küçük hesapların büyük bedeli olabileceğini öğretiyor. Seçim kazanmayı siyaset sanmanın, ‘ille de ben yöneteceğim’ demenin bedeli Türkiye’nin elinizden kaçması olabiliyor… 2015 yazında CHP ile yapılacak koalisyon Erdoğan’ın alanını daraltacağı için istenmedi. Oysa aynı koalisyon parti içinde ortak aklı öne çıkarabilir, iktidarın tüm dünyada yıpranan imajını düzeltebilir, Kürt meselesinin uluslar arası hale geldiği bir dönemde askere mahkumiyeti azaltabilir, Türkiye’nin isteklerini Batı’ya kabul ettirme açısından avantaj sağlayabilirdi. Kürt meselesinde çözümü askeri yöntemlere indirgeyen bakışın yanlış olduğunu yıllarca tekrarladıktan sonra, ne yazık ki AK Parti aynı noktaya döndü. CHP’yi yönetmekten korkanların Türkiye’yi yönetebilmesinin nasıl mümkün olabileceği üzerine düşünülmedi.

***

Bugün ulusalcılarla kol kola Atatürk CHP’si övülüyor… Fıtratını bahane ederek ‘CHP ile koalisyon yapılmaz’ diyenler, ülkeyi yönetmekte her tıkandıkları noktada o fıtratın asıl sahibine dayanma ihtiyacı duyuyorlar. CHP ile koalisyon AK Parti için bir siyasi basiret olurdu. Bunu reddetmek de kaçınılmaz olarak siyasi bir basiretsizlikti ve nitekim bedeli ağır ödendi.

YORUMLAR (116)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
116 Yorum