Faiz rantı
Bu ayın ilk haftası Trabzon Sanayi ve Ticaret Odası’nda yaptığı konuşmada Erdoğan yine bildik çıkışını yaptı: “Bankalar yüzde 40 kar etmişse burada bir sorun var. Bu yıl ikiye katladılar. Bu felaket. Parayı değerli kılan bankaların kasasında yatması değil, esnafın sanatkarın girişimcinin tezgahında bulunmasıdır.”
Birincisi, sözü edilen kar oranı nasıl hesaplanmış açıklansa iyi olur… Çünkü bankaların özsermaye karlılığı yüzde 15 civarında, yani enflasyonun birkaç puan üzerinde.
İkincisi, bankalar kar etmişse bu, paranın kasada durmadığını, kullanıldığını gösterir. Rekabetçi bir piyasada bankalar ne kadar çok kazanmışsa para o kadar çok dönmüştür.
Üçüncüsü, bankalar da kar amacıyla kurulur, ürün geliştirir, risk alır ve kazanç sağlar. Eğer bankaların daha az kazanmasını istiyorsanız, makro politikalarınızı ona göre düzenlemeniz gerekir. Piyasa koşulları veri alındığında bankalardan ‘hüsnüniyet’ göstermesini beklemek gerçekçi değildir.
Nihayet dördüncüsü, hükümetin isteği mantıklı ise önce kamu bankalarının ‘doğru’ davranmasını sağlaması gerekmez mi?
***
Hükümet özel yatırımların aksamasının nedeni olarak gördüğü faizi, ‘emirle’ düşürerek enflasyonu da aşağı çekeceğini sanıyor. Oysa faizin düşürülmesi enflasyonu artırır ve bu da faizi yeniden yukarı iter. Çünkü faizin düşmesi tüketicileri tasarruf yerine tüketime teşvik eder, insanlar ucuz kredi ile bütçelerinin üzerinde harcamalara girişirler. Üreticiler ise bu düşüşten çok cüzi bir avantaj elde ederler.
Basit bir örnek verelim… Diyelim ki ürününü 1 liraya mal eden bir üretici var. Faize ‘savaş’ açanları kayırmak üzere bu üreticinin tüm ürün maliyetini kredi ile karşıladığını ve karını da döner sermayesine eklemediğini varsayalım. Yani söz konusu firma 1 lirayı bankadan almak durumunda. Bugün kredi faizi yüzde 15 olduğuna göre yılda 15 kuruş faiz ödemesi yapacaktır. Öte yandan parasını yılda üç kez çevirdiğini, yani aynı malı üç kez üretip sattığını düşünelim. Birim ürün başına 5 kuruş ek maliyeti olacaktır. Şimdi faizlerin radikal biçimde yüzde 15’den yüzde 9’a indirildiğini düşünün. Bunun bizim üreticiye yansıması birim ürün başına sadece 2 kuruşluk bir maliyet azalmasıdır.
Nitekim maliyet enflasyonunun ana nedeni faiz değil, ham madde ve enerji fiyatı artışları ya da dövizin yükselmesi. Peki, faizin radikal düşüşü dövizi nasıl etkiler? Paramızın getirisi düştüğü için TL yabancı paralar karşısında düşer, yani döviz kurları yukarı gider. Bu da enflasyonu körükler… Öte yandan enerji sektörüne hakim olan devlet kar marjını sürekli artırırken, üreticinin maliyeti zaten düşmez…
Kısacası yukarıda ortaokul dili ile anlatıldığı üzere faizlerin piyasa dengesini bozan şekilde, siyasi tasarruf sonucu emirle indirilmesi enflasyonu azdırır ve bu da ister istemez faizi yeniden yukarı çeker çünkü aksi halde piyasada para bulamazsınız. Yatırımların artması için ise enerji ve dövizin ucuzlaması gerekir…
Demek ki asıl olay enflasyonun düşürülmesi. Ne var ki bizzat hükümet hala piyasaya yeni para girişi yapıyor. Yılsonu hedeflenen bütçe açığı 48 milyar iken şu an itibariyle en az 60 milyara çıkması garanti. Oysa bu para dövizi ve enflasyonu daha da yukarı çekebilir… Nitekim yüzde 15 olan üretici enflasyonu tehlikenin çoktan kapıda olduğunun işareti.
***
Ekonomiyi yönetenlerin bu basit tabloyu bilmemeleri mümkün mü? Belki de asıl mesele iş dünyasını yeni yatırıma ikna etmek üzere, hükümetin piyasanın altında maliyetle para bulma arayışına girmesidir. İktidar yüksek büyüme istiyor ama bunu kamu eliyle yapınca yüksek enflasyon/döviz/faiz dengesi özel sektörü bloke ediyor. Özel sektör yapsın denince onlar da birkaç kuruş daha fazla kazanmak istiyorlar…
Böyle bakıldığında faizleri düşürme acilciliği, kendi parasını bağlamak istemeyen bazı büyük iş adamlarına sunulan bir ‘faiz rantı’ arayışını akla getiriyor sadece…