Ekonominin altında kalma ihtimali

Yerel seçimin 2019 ilkbaharında yapılacağını göz önüne alırsak, önümüzde hükümetin kendini kanıtlamak üzere hamle yapacağı sadece bir yıl bulunuyor. Sonrasında bu adımların meyveleri toplanarak seçimde iyi bir sonuç alınmak istenecektir. Öte yandan bu bir yıl içinde iktidarın elinde başarı olanaklarının çok da fazla olmadığı görülüyor. MHP üzerinden Kemalist devletçi ve milliyetçi pozisyona yanaşılması, Kürt ve Alevi taleplerinin karşılanmasına yönelik düzenlemelerin olamayacağını ima ediyor. OHAL’in kalkması halinde adil yargılanma hakkının ihlali üzerinden çok sayıda tazminat davasının gündeme geleceğini düşünürsek, özgürlük alanının genişlemeyeceğini de öngörebiliriz. Nihayet Erdoğan’ın AK Parti başkanlığı ile birlikte yurt içi ve dışı muhalif cenahın yıpratıcı propagandası altında, bazı medya organlarının korunması muhtemeldir. Ayrıca bu medyanın gerçekliği iktidar zaviyesinden yorumlama işlevi de sürsün istenecektir…

***

Velhasıl önümüzdeki bir yıl içinde hak, özgürlükler ve bilgiye ulaşma açısından fazla bir iyileşme olmayacağını tahmin etmek zor değil. Bu durumda hükümetin seçime yönelirken ihtiyaç duyduğu başarı nereden gelecek? Dış politikada fazla bir hareket alanı olmadığını herhalde artık herkes anlamıştır. Bu alanın açılması Kürt meselesinde bir yön değişimine muhtaç ama o da AK Parti’nin getirildiği noktada gerçekçi gözükmüyor. Dolayısıyla önümüzdeki sınavın asıl zemini ekonomi olacak…

Aslında AK Parti’nin bu açıdan hiç de karamsar olması gerekmiyor. Gerçi referandum uğruna herkese mavi boncuk dağıtılmasının ardından, sıcak para girişi ve piyasaya dolar verme politikası da istenen sonucu vermemiş gözüküyor. Ancak Türkiye’nin en büyük dış ticaret ortağı olan AB yeniden toparlanıyor ve bunun ihracatı güçlendireceği açık. Bu sayede iki yıldır devam eden iç piyasa-kamu-tüketim üçlüsü üzerinden gerçekleşen kısır büyüme performansına son vermek mümkün olabilir.

Diğer taraftan bunun etkisi sınırlı kalacaktır… Herkesin bildiği üzere Türkiye ölçeğindeki bir pazarda uzun vadede istikrarlı ve yeterli bir büyüme oranı, ancak özel sektörün yeniden üretime yönelmesi ile mümkün. Ne var ki bunun önkoşulu da istikrarlı ve kabul edilebilir bir enflasyon/faiz/döviz kuru dengesi. Oysa son iki yıl bu dengenin tümüyle elden kaçmasına neden oldu. Dövizler geçen yıl ortalamasına göre bu sene en az yüzde yirmi daha yukarda olacak. Enflasyon yüzde 12’yi geçerken, faize karşı savaş ilan eden bir hükümet döneminde faiz yüzde 12,5’i yakalamış durumda…

Bu tablonun sosyal maliyeti işsizlik, hane halkı borçluluğu ve orta sınıflarda şirket iflasları olarak geri dönüyor ki bunun bir sonraki seçimlerde iktidara önemli bir maliyet çıkarması şaşırtıcı olmaz. Dolayısıyla hükümetin bu bir yıl içinde ekonomideki genel atmosferi ‘üretici dostu’ bir zemine dönüştürmesi gerekiyor. Sorun şu ki bunu teşviklerle ve büyük kamu projeleriyle gerçekleştirmek mümkün değil. Popülizmin bitmesi, ekonomi ve siyasette reform adımlarının atılması, hukuk devleti ilkelerine geri dönülmesi, OHAL’in kalkması, denetlenemeyen ve içeriği muğlak KHK düzeneğinden çıkılması gerekiyor.

***

Ancak bunun da siyaseten belirsiz sonuçları var… Her şeyden önce doğruları yapmanın getirisi bu kadar kısa vadede alınamayabilir. Daha önemlisi doğruları yapmaya iktidarınızı zayıflatma ihtimali nedeniyle direnç çıkartıyor olabilirsiniz. Ya da iktidar üzerinden nemalanan gruplar özellikle bu yola girmenizi istemiyor olabilir… Sonuçta radikal kararlar vermektense biraz daha ‘böyle’ gitmeyi tercih edebilirsiniz…

Muhtemelen böyle olacak ve işin ‘böyle’ gidemeyeceği anlaşıldığında da geç kalınmış olunacak.

YORUMLAR (36)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
36 Yorum