Cehalet rahatlatıcıdır
Ne zaman bir araştırmanın bulgularını ele alsam okuyucunun alışık olmadığı bir alana girdiğimi hissederim. Yirmi yıldır bu durum değişmedi… Siyaset toplumsal olana o denli baskın ve komplocu mantık da siyaseti o denli ele geçirmiş durumda ki, okuyucunun büyük kısmı herhangi bir araştırma verisine nesnel bakamıyor. Bir kere söz konusu verilerin saha çalışmasının sonucu olarak önümüze geldiğini kabullenmeye hazır gözükmüyor. Öyle ki birçok okuyucu bulgulardan hareketle yaptığım çıkarsamaları benim kendi gözlemlerimden çıkardığım kişisel tespitlerim sanıyor. Bundan da öte, benim bu tespitleri okuyucuyu yönlendirmek için ürettiğimi öne sürenler ortaya çıkıyor. Dahası birçoğu araştırmanın da ‘zaten’ belirli bir manipülasyon hedefiyle yapıldığına inanmak istiyor. Çünkü araştırmanın bazı bulguları kendi siyaset, toplum veya insan tahayyülüne uymuyor…
***
Oysa araştırmalar tam da bunun için yapılır. Hepimizin siyaset, toplum ve insan tahayyülü sık sık gerçeklikten uzaklaşabilir, çünkü hayatın koşulları, zihniyet ve algılar sürekli değişim ve etkileşim içindedir. Saha çalışmalarını dışımızdaki gerçekliği ‘anlamak’ için, kendi bakışımıza çeki düzen vermek için yaparız. Tabi ki her araştırmanın karşısında kritik bir yaklaşım sergilemek, soruların ne denli objektif olduğuna ve neyi ölçtüğüne bakmak, önümüzdeki bulgulara da mesafe almak gerekir. Ancak hemen her araştırma bize gerçeklikle ilgili bir şeyler sunar. Bazen bu gerçekler araştırmayı yapanların umdukları sonuçlara tekabül etmese de…
***
Türkiye’deki okuyucunun önemli bir bölümü ise bu türden bir ‘anlama’ çabasına epeyce uzak. Böyle bir merakı yok… Belki bunun nedenlerinden biri Osmanlı’dan miras ‘durağanlık’ ütopyasıdır. Yani düzenin olgunluk noktasında, artık değişmeye muhtaç olmayacağı o anın hayalinin halen iç dünyamızda besleniyor olması… Anlaşılan muhafazakar seçmenin böyle bir eğilimi var. Yeni bir düzene geçilsin ve artık orada kalınacağı garanti olsun istiyorlar. Dolayısıyla farklı bir geleceği ima eden her bulguyu komplo olarak algılıyorlar. Belki bir başka neden dindarlığın da etkisiyle edinilen ‘fıtrat’ kavramının bir ezeli çıpa olarak zihinlere işlemiş olmasıdır. Buna göre örneğin “CHP’liler” hiç değişmezler. Bu nedenle onlarla ilgili olumlu gözüken veriler de yine komplo olması gerekir. Bir başka neden ise herhalde siyasetin bir kamplaşma ve çatışma alanı olarak algılanmasıdır. Böyle bir bakış ne ötekini ne de kendini anlamayı gerektirmez. Ezberlenmiş klişeler üzerinden amigoluk yapmayı siyasi eylem sanabilirsiniz.
***
Ne var ki toplum değişiyor ve bu değişim bugünlerde bir yandan bireyselleşme ve sekülerleşme, diğer yandan yeniden cemaatleşme ve kemikleşme dürtüleri üzerinden kişisel değer yargılarına ve algılara yansıyor. Söz konusu iki eğilim toplumu iki kanada ayırmış değil. Böyle olsa her şey çok rahatlatıcı olurdu… Nitekim bana gelen okuyucu tepkisi de aslında bu rahatsızlığın ifadesi. Çünkü kabaca tanımladığım bu iki eğilim her alt cemaatin içinde bölünmeler yaratıyor. Bugün hem AK Parti’nin hem de CHP’nin tabanında siyasete yansımamış kırılmalar var ve bu ayrışmalar da farklı değer sistemleri üzerine oturuyorlar.
***
Belki de bu kırılmalar hiçbir zaman siyasete yansımayacak… Ama belki de uygun koşullar ortaya çıktığında toplumsal taleplere cevap verebilmelerini sağlayacak bazı kanallar açılacak. ‘Hele bir olsun da öyle bakarız’ diyebilirsiniz… Ama isterseniz merak edip içinde yaşadığınız toplumu anlamaya da çalışabilirsiniz. Başlığa dönersek, cehalet rahatlatıcıdır ve nitekim her şeyde komplocu niyet arayışı da cehaletin temel göstergelerinden biridir.