AK Parti AB’ye muhtaç
Birleşik Krallığın AB’den ayrılması ekonomik etkileri açısından ele alınıp dramatik öngörüler yapılıyor. Ancak İngiltere ile AB arasındaki girift ilişkinin korunmasına yönelik yeni düzenlemeler yapılacağı açık. Asıl darbe muhakkak ki işin siyasi yönünde… AB idealinin yetersiz veya geçersiz kalması, birleşme idealini tüm kıtada zayıflatacak ve siyasi açıdan AB çok daha zayıf bir küresel güç haline gelecek.
***
Avrupa’nın sorunları malum… AB’nin bürokratik merkezi ile üye ülkeler arasında karar mekanizmasına ilişkin rahatsızlıklar mevcut. Toplumlar ise bunu bir ‘demokrasi açığı’ olarak yaşıyorlar, kendi hayatlarının uzakta ve tepede oturan birtakım bürokratlarca belirlendiğini düşünüyorlar. Bu durum sosyolojik ayrışma ile pekişiyor. Çalışanlar, emekliler ve genelde orta sınıflar yaşam alanlarının daraldığını, fakirleştiklerini görüyorlar. Buna metropollerle kırsal kesim arasındaki çıkar ayrışmasını da eklemek gerekiyor. Nitekim Britanya’daki oylamada AB’ye hayır oyları taşrada çok daha baskındı. Göçmen meselesi bu karmaşık çerçeveye oturdu. Entegrasyonun sadece ‘misafirler’ tarafından gerçekleştirilecek bir dönüşüm olduğu varsayımı ters tepti. Göçmenleri entegre etme çabaları asimilasyona dönüştükçe karşılıklı yabancılaşma yerleşik bir duygu haline geldi. Son dönemde IŞİD vesilesiyle Müslümanların ‘hakiki’ yabancılara dönüşmesi ise gizli ayrımcılığı ve açık ırkçılığı tetikledi.
***
Ekonomik krizle bütünleştiğinde bu bir ‘yenilgi’ ve hayal kırıklığı tablosu… Böyle durumlarda toplumlar yeni olanı tasavvur edemedikleri oranda eskiye dönmek isterler. AB ülkelerinde de olan bu. Şimdi AB muhtemelen bir süre kendisiyle ilgilenecek, içe kapanacak, herkesi bir arada tutma gayretinin anlamsızlığına inanacak ve ‘safraların’ atılmasının pek de kötü olmayabileceğine kanaat getirecek. Belki siyasi birlik tahayyülü buzdolabına kaldırılırken, iki vitesli AB fikri ciddi olarak masaya gelecek. Bu açıdan son gelişmenin AB’yi gerçekçiliğe davet etmesi nedeniyle hayırlı olduğu da söylenebilir.
Meseleye kendi açımızdan baktığımızda bunun AB’den kurtulmak için iyi bir fırsat olduğunu düşünenlerin olduğu görülüyor. Erdoğan’ın ‘dik durma’ stratejisinin bazen fazla taktiksel olduğunu göremeyenler Türkiye’nin de benzer bir yol izleyeceğini ummuş olabilirler. Ancak daha bir gün önce referandumdan bahseden Erdoğan, Britanya’daki oylama sonrası bu kelimeyi ağzına almadı. AB’nin darbe yemesinden hoşnut olsa da, Türkiye’nin hedefinin üyelik olduğunu yineledi. Anlaşılan Brexit Erdoğan’ı daha gerçekçi kıldı! Çünkü AK Parti AB’nin hem zayıf olmasını hem de kendisini terk etmemesini istiyor.
***
Niçin zayıf olmasını istediği açık… Uyum düzenlemelerinin düşük standartta yürütülmesi, PKK ve Cemaat ile mücadelede elinin rahat kalması için... Ama AB’nin kendisini terk etmesinden de korkuyor. AK Parti AB’ye muhtaç… Aynı anda PKK ve Cemaat ile mücadele ederken askerle de zorunlu bir koalisyon yapmak durumunda kalmışsanız, ayrıca ABD ile Suriye yüzünden çatışmalı bir süreç yaşıyorsanız, elinizde askeri dengeleyecek tek aktör AB’dir… Üstelik kalıcı büyümenin tüketim ve inşaat üzerinden olabileceğini sanacak kadar cahil değilseniz, her yıl dışarıdan 200 milyara muhtaç olduğunuzu ve bunun için AB çıpasının olmazsa olmaz olduğunu da bilirsiniz. Açıkçası eğer AK Parti AB’yi kaybederse bunun bedelini yüksek enflasyon ve faiz olarak ödemekle kalmaz, faturayı sandıkta da karşısında bulur.
AK Parti’nin iç piyasaya dönük efelenme söylemine fazla kapılmamak gerek. Öte yandan cehaleti de küçümsememek lazım, çünkü çoğu zaman sınırı olmayabiliyor…