“Devletin askeri polisi var”dı hani?
MHP Lideri Devlet Bahçeli, önce Kuzey Irak’ta “bağımsızlık referandumu” için sandıklar konulduğu taktirde bunun ülkemiz için “savaş sebebi” sayılacağını söyledi. İktidar cephesinin de görüşü buydu. Yani Barzani’nin referandum girişimine karşı gösterilen tavır bir devlet politikasıydı.
***
Şimdi referandum yapıldı.
Devlet Bahçeli şimdi de çıktı, şöyle söyledi:
“En az beş bin gönüllü ülkücü, başta Kerkük olmak üzere, Türkmenlerin yaşadığı kentlerde mücadele etmek için hazır beklemektedir. Kararımız kesin, duruşumuz net, sözümüz senettir.”
Bizim bildiğimiz Devlet Bahçeli’nin en olumlu politik özelliği ülkücü gençleri sokağa çıkmaktan alıkoymasıydı. Türkiye’de terörün en yıkıcı bir atmosfer oluşturduğu günlerde bile bu tutumundan geri adım atmadı. “Bu devletin askeri, poyisi var, gereğini onlar yapar” diyordu her defasında…
***
Benim hatırladığım kadarıyla Devlet Bahçeli her platformda da bu tutumuyla övünüyordu haklı olarak. Toplumun genelinde de bu tavrı takdir topluyordu zaten.
Dolayısıyla dün gazetelere yansıyan yukarıdaki beyanatı her bakımdan çok şaşırtıcı.
İş mi şimdi bu? Bu mudur yani?
Devlet Bey, Devlet Bey...
Sizin gönüllü ülkücüleriniz hangi vasıfla Kerkük’e, Türkmenlerin yaşadıkları yere gidecekler? Siz “yürüyün aslanlarım” dediğiniz zaman “beş bin ülkücü genç” elini kolunu sallaya sallaya nasıl gidecek? Bu devletin jandarması, askeri varken, bu konuda yapılacak her şey bir devlet kararıyla ve devletin görevlileri tarafından yapılması gerekirken siz nasıl kalkıp da böyle bir şey söyleyebilirsiniz?
***
Biz dış politika hamaset, popülizm kaldırmaz derken. Söyler misiniz? Şimdi sizin bu hamaseti dahi geçen söyleminizi nasıl değerlendirelim?
Bakın, demokrasiyle yönetilen ülkelerde, hükümetin olası aşırılıklarını önleme, olması gerekeni ve devlet politikalarını, hükümetin devletin çıkarlarını, menfaatlerini unuttuğu yerde bütün bunları hatırlatmak için “muhalefet partileri” vardır.
Yani “muhalefet partileri” bir nevi iktidar partileri için denge, denetim görevi de görürler.
Mesela hükümetin ülkeye dair bir meseleye hamaset ve popülizmle yaklaşarak “vurduğu” yerde, “ben vurdum mu öldürürüm” diyerek ortalara atılmak için değil.
Ne oluyor yahu?
BRAVO ZERRİN HANIM
Tam da toplum da yargı kurumlarına, yargıçlara, mahkemelere güvenin azaldığı bir dönemde...
Tam da yüksek mahkemeler artık hükümetin aparatı olmuş durumda. O mahkemelerden hükümet hilafına asla bir karar çıkmaz görüşünün hâkim olduğu şu süreçte...
Şu “yaz saati” uygulamasını durdurulmasına karar verdiniz ya...
Bütün Danıştay’ı canı gönülden selamlıyorum.
İlaç gibi geldi memlekete. Vallahi öyle.
Hele de bunu sizin bir kadın olarak başında olduğunuz bir kurum yaptı ya...
İlk kez pozitif ayrımcılık yapıyorum ve: Helal olsun diyorum. Başka da bir şey demiyorum.
DIŞ POLİTİKAMIZA DUYGUSALLIK HAKİM
Özellikle son bir yıldır sık sık “dostlarını artıran düşmanlarını azaltan bir dış politika anlayışını güçlendireceğiz” demiş olsak da bırakın ‘kaybedilen dostların gönlünü alacak, bozulan ilişkileri düzeltecek diplomasi kanallarını devreye koymayı’, her geçen gün, tuhaf bir şekilde başka bir dost ülke daha kaybedilenler hanesindeki yerini alıyor.
Dış politikamıza sağduyu değil aşırı duygusallık hâkim. E, tabi kaçınılmaz olarak aşırı duygusallık beraberinde aşırı öfkeyi getiriyor.
Bakınız, daha dün dost olduğumuz Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne ve lideri Barzani’ye bugün gösterdiğimiz tepkideki ölçüsüzlüğe.
Türkiye dışındaki ülkelerin referandum öncesinde gösterdikleri sert tepkiler sadece söylem olarak sertti. Ne kapıları kapatacak ne ilişkileri kopartacak düzeydeydi. Nitekim referandum sonrasında söylemlerini yumuşamaya başladılar bile.
Hal böyle iken...
Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yaşayan Kürt halkını ve bu insanların ülkemizdeki akrabalarını incitecek söylemlere hala doz artırarak devam etmesi doğru mu?