Böylesi bir skandal Trump’a yakışırdı

Hiç kuşkusuz Türkiye-ABD ilişkilerinde örneği olmayacak şekilde ağır ve böylesi skandal bir kararın diplomasi ciddiyetiyle bağdaşmayacak şekilde “sosyal medya” aracılığı ile duyurulması ancak ve ancak Trump yönetiminde olabilirdi.

Oldu da nitekim.

Vizeleri askıya alma gerekçelerini ise şöyle açıklıyorlar:

“Son zamanlarda yaşanan olaylar, ABD Hükümetini, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin ABD misyonunun tesisleri ve personelinin güvenliğine ilişkin taahhütlerini yeniden değerlendirmek zorunda bırakmıştır. Türkiye’deki tüm ABD diplomatik misyonlarındaki göçmen olmayan tüm vize hizmetleri askıya alınmıştır.

Peki ne anlama geliyor “göçmen olmayan tüm vizelerin” askıya alınma kararı?

Yani...

ABD tam olarak şöyle diyor:

ABD’den transit geçiş yapamazsın, gökyüzünü kapattım, benim üzerimden başka ülkeye geçiş yapmana müsaade etmiyorum. Beş dakikalığına dahi olsan, bir yudum suyumu içmene izin vermem!

Akademik eğitim ya da dil öğrenmek için planlar yaparak vize başvurusunda bulunduysan veya bulunacak idiysen, süresiz soryy!

Devlet görevlisi olman ya da resmi vize için başvuracak olman bir şeyi değiştirmiyor, kapılarım kapalı!

Medya mensubu olman veya gazeteci olman bir şeyi değiştirmiyor, kapılarım kapalı.

İş için de gelme, turizm için de gelme, öleceksen şifan buradaysa yine gözünün yaşına bakmam!

Yani. Bu durumda... Mesela...

Dışişleri Bakanımızın vizesi bitmiş olsa ABD Büyükelçiliği “vize hizmetlerini askıya aldığı” için diplomatik vize için başvuruda bulunamaz.

ABD, herhangi sıradan bir Türk vatandaşı için de vize talebini askıya almış durumda!

Herkesi etkileyecek bir kapsamda, büyük mağduriyetlere sebebiyet verecek nitelikte ağır bir karar olduğunu söyleyebiliriz.

Neresinden bakarsınız bakın, ABD’nin attığı böylesi bir adımın, böylesi bir kararın elle tutulur, anlaşılır hiçbir yanı yoktur.

Ve ABD böylesi skandal bir kararı, her fırsatta “güçlü müttefikim” dediği Türkiye için veriyor!

Oysa Trump yönetiminden Türkiye’nin beklentisi şuydu:

Trump yönetimiyle birlikte 2013’ten bu yana Türkiye ABD ilişkilerini zedeleyen, sıkıntıya sokan pürüzler giderilecek ve iki ülke arasında yeniden eski günlerdeki gibi bahar rüzgarları esecek ve iki ülke belki de eskisinden çok daha iyi bir şekilde birlikte çalışma fırsatı yakalamış olacaktı. Dahası Trump döneminde Türkiye’nin ABD için önemi daha fazla anlaşılmış olacaktı.

En önemlisi de Trump yönetimi FETÖ liderini Türkiye’ye iade edecekti!

Umduğumuz, olmasını istediğimiz hiçbir şey gerçekleşmedi.

ABD YPG’ye daha açıktan destek vermeye devam etti. Trump yönetiminin birinci yılında hala Fethullah Gülen’le ilgili bir arpa boyu ilerleme olmadığı gibi, Türkiye’nin bir iç meseli olan Rıza Sarraf davası için ABD yargısı kurduğu mahkemedeki sanık sandalyesine her geçen gün Türkiye’den bir ismi daha oturtuyor. Halk Bankası eski genel müdürü Süleyman Aslan ve yardımcısı Levent Balkan, eski bakan Zafer Çağlayan davaya sanık olarak eklendiler bile.

Türkiye’ye karşı kanlı bir darbe kalkışmasında parmağı olduğuna inanılan hakkında “güçlü şüphe”ler bulunan bir çalışanın sorgulanmak istemesine ise ABD’nin verdiği tepki “vizelerin süresiz bir şekilde askıya” alınması kararı oldu.

Böyle değilse bile, “vizelerin” bu şekilde askıya alınmasının arkasında başka sebepler var ise de en azından görünen fotoğraf böyle...

17-10/10/123.jpg

Güzel şeyler olsun inşallah...

HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, kısa bir süre önce verdiği mülakatta şöyle demişti:

Türk milleti, Türk yargısına, hakimine ve savcısına güvensin. Tamam hatalar yapabiliriz ancak yargıda kumpas dönemi bittiği için bir mahkeme, bir hakim hatalı bir karar vermişse mutlaka bir üst mahkemeden döner.

HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, gazeteci Mediha Olgun’un tahliyesinden duyduğu mutluluğu ise “Daha güzel şeyler olacak” bekleyin demişti.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nin CHP Milletvekili eski gazeteci Enis Berberoğlu hakkındaki kararı bozarak, yeniden yargılama kararı verdiğini okuyunca...

Mehmet Yılmaz’ın “güzel şeyler olacak” sözü geldi aklıma.

Hadi inşallah diyelim. Ve yargı kurumumuz bir karar verdiği zaman toplum olarak “adaletin kestiği parmak acımaz” diyebildiğimiz, güven duyduğumuz günler gelsin inşallah.

17-10/10/234.jpg

Türkiye’nin hamasetle değil sağduyu ile davranması takdire şayandır

Ne yalan söyleyeyim, dış politikada en son ne zaman sağduyuyu ile davrandığımız sorulsa ‘ne zamandı’ ‘ne zamandı’ diye uzun uzun düşündükten sonra cevaplayacaktık. O derece yani.

Bir “gününüzü gösteririz” hamaseti, bir “sen kimsin” popülizmi almış başını gidiyordu!

ABD’nin Türkiye’ye yönelik skandal “vize kararı”na Türkiye’nin verdiği “vize misilleme kararını” görünce bravo dedim. Vallahi bravo dedim.

İşte budur, dedim.

Sonrasında Dışişleri Bakanlığı’nın ABD Büyükelçisi Müsteşarı Philip Kosnett’i çağırarak “Bu vize kararını gözden geçirin” uyarısında bulunduğu haberini okuyunca “gözünü sevelim sağduyulu diplomasinin” dedim.

Bu kez sallanan parmaklar yerine masada duran parmakları, “kim takar senin vizeni” demek yerine “gözden geçirmenizi istiyoruz” sağduyusunun hakim olmasına çok sevindim. Ülkem adına, kendim adına.

YORUMLAR (16)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
16 Yorum