Artık AK Parti kendi dönemiyle mukayese ediliyor
Kabul edelim ki, AK Parti kendi PR’ını en iyi şekilde yapan bir parti. Nitekim AK Parti iktidara geldiğinde toplumun önemli bir kesimi bu partinin ülkenin meselelerinin çözümü için ortaya koyduğu çözüm önerileri ve bu çözüm önerilerini çözme potansiyeline oy verdi.
Hatırlayın, AK Parti iktidara geldiğinde, bakanların istifa ettiği, enflasyonun roket gibi fırladığı, borsanın çakıldığı dipten çıkamadığı, televizyonlarda ülkeyi hepten kaosa sürükleyen Başbakan ve Cumhurbaşkanı kavgalarının olduğu, devletin bütün kadrolarının yolsuzlukla, rüşvetle yozlaştığı, mafyanın elini kolunu sallaya sallaya mekanları bastığı, kurşun sıktığı haberlerinden geçilmeyen, güneydoğuda faili meçhul cinayetlerin işlendiği, devletin güvenliği sağlamadığı, OHAL ilan edilmiş, içe kapanmış, özgüvensiz bir ülke tablosu hakimdi.
AK Parti gelir gelmez OHAL’i kaldırdı. İkinci yaptığı icraat ise, yolsuzlukların önüne geçmek ve devlet birimlerini arındırmak için çıkarttığı kamu ihale yasası oldu.
Ve AK Parti kadroları ülkenin kalkınma, altyapı, ekonomik sorunlarından demokrasi, özgürlükler ve adalet sorununu çözmek için kolları sıvadı ve cesurca adımlar attılar.
Dahası militarist, jüristokratik ve bürokratik oligarşi altında can çekişen Türkiye’yi, milli iradenin hakim olduğu demokratik bir ülke getirebilmek için reform üstüne reformlar yaptılar.
Her adım attıklarında, reform paketlerini açıkladıklarında “geçmiş”ten uygun örnekleri hatırlatmasını yaptılar “AK Parti iktidarından önce” diyerek...
Yeri geldi “tüp kuyruğunda bekleyen” Türkiye hatırlatması yapıldı, yeri geldi borç batağında olan Türkiye’nin IMF’li dönemleri hatırlatıldı, yeri geldi, tek parti döneminden 2002 dönemine kadar ki süreçte uzun uzun Türkiye’nin antidemokratik uygulamaların hakim olduğu dönemlerin hatırlatması “eski” ve “yeni” Türkiye mukayeseleriyle yapıldı.
AK Parti bu mukayeseleri yapmasaydı da Türkiye’ye kazandırdıkları ortadaydı ve toplumun mağdur edilmiş, yoksulluk sınırında yaşayan bütün kesimleri yapılanların, atılan adımların farkındaydı nihayetinde.
Türkiye’nin dış politikadan, iç politikaya, demokrasiden, hukuka kadar bütün alanları AK Parti iktidarı için çok iyi malzemeydi. AK Parti de kendi yaptıklarını anlatabilmek için, ne kadar iyi olduklarını ortaya koyabilmek için bütün malzemeyi en iyi şekilde kullandı.
Ki demokratik yönetimlerde muhalefet partileri, iktidarı denetlemek, denge unsuru olmak için vardır ve aynı zamanda muhalefet partileri iktidarlar için iktidara talip en iyi rakiptirler. AK Parti’nin bir şansı da -Türkiye için bir şans olduğunu söyleyemeyeceğim elbette- iyi muhalefet partisi olmaması oldu.
Fakat...
15 yıllık AK Parti iktidarında geldiğimiz noktada... Şimdi AK Parti her ne kadar “AK Parti iktidarından önce” demeye devam etse de, toplumda AK Parti kendi ilk dönem iktidar dönemiyle, OHAL’i kaldıran, statükoya karşı olan, Ankara’yı küçültmeyi vaat eden, çözüm sürecini başlatan AK Parti iktidarı süreciyle mukayese ediyor. Sonuçta AK Parti gönülleri sadece “iyi insan” özelikleriyle kazanmadılar. Yaptıklarıyla gönüllere girdiler. AK Parti’nin bir hikayesi vardı ve o hikaye aynı zamanda umutlu yarınlar için bir gelecek vaadiydi.
Şimdi AK Parti sadece geçmişte yaptıklarını anlatıyor, geleceğe dair bir şey söylemiyor.
2019 seçimlerini kazanmak için asıl üstünde durmaları gereken hususu sümen altı ediyorlar gibi.
ANLAMAYANLAR İÇİN BİR DE ŞÖYLE ANLATAYIM
Oldukça basit ve oldukça anlaşılır bir örnekle meseleye giriş yapalım. İşverenler, şirketlerinin başına bir yönetici seçecekleri zaman aradıkları özellik ‘iyi bir insan’ olmasının çok daha ötesindedir. Çünkü çok çok iyi ve çok çok güzel insani hasletlere sahip her insan aynı zamanda ‘iyi bir yönetici’ ve ‘iyi bir lider’ olmayabilir.
Profesyonel ve işinin ehli bir yönetici ‘makam koltuğunun’ kuştüyü rahatlığında değil bilakis dikenlerle dolu olduğunu, o koltuğun devamlığını sağlayacak yegane unsurun ise ‘daha iyisini ortaya koyabilmek potansiyelini’ kaybetmemek, gelişmelere hızlıca uyum sağlayabilme yeteneğine sahip olmak ve dahası elinin altında sürekli olarak ‘daha iyiye’ taşıyacak projelerinin olması gerektiğin farkında olandır. Bir yöneticinin iyi olup olmadığı ilk aşamada, kendisinden önceki yöneticinin performansıyla mukayese edilir, ikinci aşamada ise mukayesenin ölçüsü kendi yönetiminde göstermiş olduğu başarı grafiğidir. Yani, dün ‘daha iyisini yapmış’ olmak ve şirketi geçmişte ‘daha iyi noktalara taşımış’ olmak yetmez. Slogan daima ‘daha iyiyi’ yakalayabilme çabasıdır. Zira daha iyisini yapabildiği müddetçe varlığını koruyabilir.
Bu bağlamda siyasi partilerin ve liderlerinin de ‘yönetmeye’ talip olan kadrolardan oluşan yöneticiler olduğunu söyleyebiliriz.
YİNE SÖYLÜYORUM BU ADIM DEMOKRATİK DEĞİL
Kim ne söylerse söylesin, AK Partili yetkililer, genel başkan yardımcıları, “öyle değildi, bu mesele farklıydı, meselenin bir de şu boyutu vardı” gibi haklı olduklarını gösterebilmek için gece gündüz ellerine mumlarla “argüman” arayışında olsunlar.
Yanlış. Belediye başkanlarının bu şekilde “istifaya zorlanması” AK Parti’nin lehine değil aleyhine olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu yolu, bu aklı kim verdiyse yanlış yapıyor. Böylesi bir hamle AK Parti’nin demokrasi anlayışını zedeler ve tartışmaya açar.
İstifası istenen Balıkesir Belediye Başkanı yakınlarına “hırsız değilim, yolsuzluğum yok, metal yorgunu değilim, neden istifa edecekmişim” diyormuş. Sonuna kadar haklı. Belediye Başkanları partileri istedi diye istifa etmezler. AK Parti, istifasını istedikleri belediye başkanları hakkında görevi bırakmalarını elzem kılacak haklı bilgilere sahipseler, hukuki süreci devreye sokmaları gerekiyor. Olması gereken budur.