24 Haziran seçimleri Türkiye için bir milat olacak...
Tamam, sözün kime ait olduğunu biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AK Parti’ye ait.
İktidara geldikleri 2002’den sonra girdiği bütün seçimlerin öncesinde, vatandaşa kurulacak sandığın “Türkiye için oldukça kritik bir seçim, bir dönüm noktası ve bir milat” olduğunu söylediler.
Hiç kuşkusuz Türkiye’de bugüne kadar yapılan bütün seçimler kritikti.
Mesela... Türkiye’nin bir demokrasi sorunu vardı ve AK Parti ‘o seçimleri’ kazanamazsa, AK Parti’nin demokratikleşme konusunda başlattığı reformlar yarım kalabilirdi.
Mesela... Türkiye’nin vesayet, statüko sorunu vardı.. Yıllar sonra bir siyasi parti çıktı, cesurca vesayet kurumlarını geriletmek için cesurca adımlar atmaya, statükoyu zayıflatacak, devleti küçültecek, vatandaşı devlet karşısında güçlendirecek devrim niteliğinde düzenlemeler yapmaya başladı.
‘O seçimlerin” kazananı AK Parti olmasaydı, kazananı statüko olurdu, Ankara’nın derinleri olurdu. AK Parti’nin başlattığı bütün reformlar yarım kalırdı.
Mesela... AK Parti’nin “analar ağlamasın” diye yola çıktığı ve çözümün önünde engel çıkartacak egemen güçlere “gerekirse baldıran zehri içeriz” meydan okumasıyla başlattığı ‘çözüm süreci’ vardı.
“O seçimlerin” kazananı ya AK Parti olacaktı ve Türkiye’nin el yakan, anaların yüreklerini yakan sorunu artık çözülecekti ve Türkiye gerçek anlamda demokrasi rayına oturacaktı. Ya da “seçimlerin kazananı” Ankara’nın derinleri olacaktı. Çözüm süreci rafa kalkacaktı.
Başlıklar çoğaltılabilir...
Velhasıl kelam şimdiye değin yapılan bütün seçimler kritikti. Bütün seçimler ülkemiz açısından hayati önem taşıyordu.
Şunu sormak mümkün elbette...
Tamam, AK Parti Türkiye’nin bütün sorunlu alanlarını çözüme kavuşturmak için el attı... Peki, Kürt meselesinden Alevi sorununa, temel hak ve özgürlüklerden demokrasiye, adalet sorunundan yargı sorununa kadar çözmek için el attığı hangi sorunu nihayetlendirdi?
Çözmek için indirdiği hangi sorun dosyasını ‘başarıyla tamamlanmıştır’ diyerek rafa kaldırmıştır?
İstikrar bozulur diye kaldırılmayan seçim barajı
Bakın kalkıyor işte. 24 Haziran’da Türkiye, 1980’deki 12 Eylül darbecilerinin icadı olan ‘yüzde 10 seçim’ barajı ayıbından ‘tuhaf bir şekilde’ kurtulmuş gibi olacak.
AK Parti tuhaf bir şekilde 16 yıldır vesayetçilerin antidemokratik uygulaması olan seçim barajının kaldırılmasına “yüzde 10 barajını kaldırırsak istikrar bozulur’ diyerek yanaşmamıştı.
Oysa Türkiye’nin bu demokrasi ayıbından kurtulmasına öncülük edebilir, demokrasiyle yönetilen ülkelerdeki gibi sembolik bir orana çekebilirdi.
30 yıllık bir sorun. ANAP’tan DYP’ye kadar ‘seçim barajının’ demokratik bir uygulama olduğunu savunan olmamasına rağmen TBMM’ye kapağı atan partilerin meselesi olmaktan çıkmış.
Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş’un şu sözleri durumu gayet iyi özetliyor aslında.
“Partiler iktidara gelinceye kadar seçim barajı konusunda rahatsızlıklarını dile getiriyor ancak iktidara geldikten sonra hiçbir çalışmada bulunmuyor. Siyasi iktidarlar barajlardan medet umarak yollarına devam ediyor.”
Bravo diyorsunuz değil mi! Yok. Sayın Kurtulmuş elbette ki bu süreçte yapmadı bu açıklamayı, 2010 yılında yani HSP liderliği dönemine ait bu sözler. AK Parti’ye ‘seçim barajı’ üzerinden yaptığı ağır eleştiriyi almayım buraya.
İttifak yasasının artıları eksileri
Çıkartılan ittifak yasası Meclis’teki 16 yıllık siyasi yelpazeyi değiştiriyor. 25 Haziran’dan itibaren artık AK Parti, CHP, MHP ve HDP’den oluşan bir Meclis görmeyeceğiz. Bu güzel.
İttifak yasasına göre, Meclis’in iki büyük partisi, AK Parti ve CHP açtıkları ‘ittifak şemsiyesi’ ile istedikleri kadar siyasi partiyi TBMM’ye taşıyabilecekler. Mesela AK Parti açtığı şemsiye ile Büyük Birlik Partisi’nin Meclis’e girmesine olanak sağlarken, yeni kurulmuş bir parti olan İYİ Parti ve Saadet Partisi’ni CHP şemsiyesi Meclis’e taşımış olacak.
Çıkartılan ittifak yasası yüzde 10 barajını sıfırlıyor olsa da, bir yandan siyasi partilerin kimliklerini ellerinden alırken, bir yandan da siyasi partilerin kimliklerinin çoğullaşmasını sağlıyor gibi.
Meclis’te milliyetçiliği temsil eden üç siyasi parti olacak gibi. MHP, İYİ Parti ve Büyük Birlik Partisi. Dahası AK Parti’nin MHP ile ittifak halinde olması... Hatta MHP’nin AK Parti üzerindeki yaptırım gücü ve etkileri... Peki, bu aşırı sağın yükselmesine sebep olur mu olmaz mı?
AK Parti ve MHP’nin içinde olduğu ‘Cumhur İttifakı’ tamam, peki, CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin içinde olduğu ‘Millet İttifakı’ sadece seçime yönelik bir ittifak mı? Meclis’te de ortak hareket edecekler mi? Yoksa basit bir seçim ittifakından ibaret olarak mı kalacak?
Siyasal kutuplaşmayı tetiklemesi için başvurulmuş gibi duran ‘ittifak yasası’, siyasal uzlaşmayı sağlayabilir mi?
Türkiye’nin en büyük sorunu olan toplumsal uzlaşmanın mümkün olabilmesi için siyasal uzlaşmanın olması gerekiyordu.
Ne dersiniz?
Siyasi ittifaklar hayırlara vesile olur da, toplumsal uzlaşmanın sağlanmasına vesile olur mu?