Tarık Buğra 100 yaşında!
Erbab-ı tasavvuf tarikat ulularının, öldükten sonra da tasarruflarının devam ettiğine inanır. Bu bizim sahamız değil; fakat büyük şairlerin, yazarların, fikir adamlarının tesirleri, tasarrufları vefatlarından sonra da devam eder. Tarık Buğra bu anlamda tasarrufu süren edebiyatçılarımızdan; insanımıza, ülkemize, tarihimize dokunan eserler verdi bu yüzden hâlâ ilgiyle okunuyor. Yerli mi, yerli; millî mi, millî. Bir o kadar da âlemşümûl, yani evrensel!
Tarık Buğra 1918 yılında doğmuştu. Ülkemizin en zor zamanında. Cihan Harbinin sonuna gelinmiş, bizim açımızdan mağlubiyeti kabul anlamına gelen Mondros Mütarekesi o bir aylıkken imzalanmış…
Tarık Buğra doğduğu günlerin, çocukluk döneminin romanını yazdı 1960’larda: Küçük Ağa. 1911’den beri savaşan bir toplumun şiddetli sarsılışları, maddî kayıplar, manevî zayiat ve gelecekle ilgili belirsizlikler…Haçlı seferlerinden 7 asır sonra Anadolu’nun ortasındaki Akşehir’de düşman askerlerinin görünmesi. Tam bir işgal değil belki, fakat İtalyan askerlerinin Akşehir İstasyonunu kontrol altın almasının halkın zihninde nasıl bir tesir uyandırdığını düşünün. Küçük Tarık, dünyadaki ilk yıllarında olup bitenleri, evlerinde sokaklarında yapılan konuşmaları zihninde taşıdı on yıllarca. Onun için sonradan kitaplardan okunan bir dönem değildi Millî Mücadele. O yüzden okuduklarını kabullenemedi.
Yazarın çocukluk intibaları ile sanatkâr sezgisinin terkibi olarak Millî Mücadele gerçeğine varırız Küçük Ağa’da. O tarihî roman yazarı değildir aslında, kendi yaşarken tarih olanı yazmıştır. Yirmi yıl sonra Osmancık yayınlanır (1983). Yazar Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemini romanlaştırır. Tarık Buğra Osmancık’ı yazmasa idi, bugün birçok yerde karşımıza çıkan Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e öğüdünden mahrum kalacaktık. Asırlarca sonra bir edebiyatçı tarihe tam tetabuk eden bir metin oluşturmuştur. Sade halk değil, okur yazarlar dahi Tarık Buğra’nın metnini Edebali’nin sözleri olarak kabullendi. Sonunda türbesinin girişine de asıldı bu öğüt!
Tarık Buğranın hikâyeciliği, romancılığı, tiyatro yazarlığı, senaristliği…Hepsi birinci sınıf işler. Şişirme değil asla, gerçek bir büyük yazar.
Böyle bir değerin sağlığında kadrini bilmek…
Türkiye Yazarlar Birliği 25 yıl önce bunu yapmıştı. TYB’nin kuruluşunun 15. Yıldönümünde bir başlangıç yapmak istemiştik. “Değerlerimiz, büyüklerimiz geçmişe mahsus değildir, yaşayan büyük edebiyatçılarımızı gündemimize almalıyız.” Bu konuda bir başlangıç yapmak için Tarık Buğra’da ittifak ettik. Tarık Buğra 75. Yaşındaydı, eserleriyle çoktan edebiyat tarihimizin mâl olmuştu. “Tarık Buğra ile 75 Yıl” programı böyle tasarlandı ve 12 Ocak 1993’te icra edildi. Tarık Buğra’yı Ankara’da iki gün misafir ettik. Bir gün boyunca çeşitli yönleriyle tebliğler sunuldu. Edebiyatçı dostları konuştu. Kendisi konuştu. Aslında tam da konuşamadı. Hislendi…Ağlamaklı oldu…
O zamanın devlet bakanlarından Ekrem Ceyhun Tarık Buğra’ya teşekkür beratı takdim etti. Zamanın Kültür Bakanı (Fikri Sağlar) hem Türkiye Yazarlar Birliği’nin 15. Yılını kutlayan, hem de Tarık Buğra’nın önemine dikkat çeken yerli yerinde bir mesaj yayınladı.
Diyeceksiniz ki, “neden hep 25 yıl öncesinden bahsediyorsunuz, bugüne gelin bu büyük edebiyatçımızın 100. Yaşında ne yaptınız”.
Oraya gelsek mi, gelmesek mi?
Bizim açımızdan mesele yok. “Tarık Buğra 100 Yaşında Bilgi Şöleni”ni TYB Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile müştereken ve Anadolu Mektebi’nin katılımı ile gerçekleştirdi. 30 kadar bildiri sunuldu. Böylece vefatından 24 yıl sonra büyük yazarımızı çeşitli yönleriyle ele alan zengin bir kitap muhtevası ortaya çıktı.
“Tarık Buğra’yı 100. Yaşında anmak için bu kadarı yeterli mi?” Denilebilir. Elbette yeterli değil. Bu sene “Tarık Buğra Yılı” olmalıydı. Sade Türkiye’de değil, türkçenin coğrafyalarında büyük yazarımız anılmalıydı. Onu evrensel bir değer olarak bütün dünyaya tanıtacak faaliyetler yapılmalı, kitaplar yayınlanmalıydı. En önce de Tarık Buğra’nın eserleri İngilizce ve Arapça başta olmak üzere dünya dillerine çevrilip yayınlanmalıydı…
Türkiye’nin siyaseten tanıtılması, turistik tanıtımı yetmez. Onun kültürel arka planı, edebiyatı, sanatı, müziği ile tanınması ve bilinmesi gerekir. Ancak o zaman kalıcı bir tanınma ve tesir söz konusu olur.
Şu soruyu kimsenin sormamasına ne demeli: “Bu toplantıya mevcut Turizm (ve Kültür) Bakanımız katıldı mı, katılmadıysa mazeret beyan edip bir mesaj yayınladı mı? Hani hem Tarık Buğra’nın 100. Yaşı hem de Türkiye Yazarlar Birliği’nin 40. Yılı dolayısıyla?”
Bu soru sorulmadığı için cevabı da verilmedi…