Âkif, Abdülhamid ve İttihatçılar
Mehmed Âkif, 20. Yüzyılımızda şiirleri ve fikirleriyle zihin dünyamızın şekillenmesinde önemli yere sahip. Mücadelesi ve hayatıyla örnek bir karakter olarak beliren bu büyük şahsiyetin günümüzde de tesirleri devam ediyor. Böyle büyük adamların düşmanları da olur; Âkif’in sağlığında olduğu gibi, vefatından sonra da bilhassa fikir ve inanç zıtlığından ötürü hayli düşmanı olmuştur. Son zamanlarda Âkif’le aynı iman ve fikir cephesinde görünen bazılarının düşmanlıkları da ne yazık ki, ölçüyü aşmış durumda.
Mehmed Âkif yakın tarihimizin üç dönemini yaşadı. İlk Meşrutiyet’e geçiş ve Abdülhamid dönemi onun bütün çocukluk ve gençlik yıllarını kapsar. 2. Meşrutiyet ilân edildiğinde 35 yaşındadır ve ilk gençlik yıllarından beri şiirle uğraşmakla, bazı dergilerde şiirleri yayınlanmakla beraber edebiyat âlemince tanınmış değildir.
Abdülhamid devrinde açılan Baytar Mektebi’nde okuyan Âkif, bu dönemde veterinerlik ve Ziraat Nezareti’nde yöneticilik yapar. Onun büyük şiir kudretinin ortaya çıkamama sebepleri arasında dönemin şartları da dikkate alınmalıdır.
***
Meşrutiyetin ilânından bir ay sonra Sırat-ı Müstakim mecmuası yayımlanmaya başlanır ve ilk saydan itibaren Mehmed Âkif yeni tarz şiirleriyle bu dergide görünür. Böylece yeni tarz şiirlerini gün yüzüne çıkarma fırsatını 2. Meşrutiyet’ten sonra bulur. İlk Safahat’ı teşkil eden bu şiirler onun hem şiir gücünü hem de düşünce yönünü ortaya koyar. Bu şiirler arasında dönemin hayatıyla ilgili Hasta, Küfe, Hasır, Meyhane, Seyfi Baba… gibi manzumeler siyasî bir muhteva taşımaz. İstibdad ve Hürriyet gibi şiirler ise doğrudan siyasî muhtevalı şiirlerdir.
İstibdad şiiri “Yıkıldın, gittin amma ey mülevves istibdad/Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yad” mısralarıyla başlar. Şiirde otuz milyon ahalinin üç şakînin mahkûmu olduğu ifade edildikten sonra, bunların bir mevhum gölgeyi semalardan da yüksek tuttukları belirtilir.
Şiirin devamında istibdad dönemiyle ilgili olaylar, Abdülhamid’e de atıflar ihtiva edecek şekilde anlatılmakta ve artık hürriyet devrine geçildiği belirtilmektedir. Şiirin ikinci bölümü, meşrutiyetin bir gün öncesini tasvir eder. Bu bölümde kocası sürüklenerek götürülen bir kadının ilenmeleri dile getirilir. Bir sonraki şiir Hürriyet “-iki gün sonra-“ ibaresiyle sunulur. Bu şiirde Meşrutiyet’in ilânının sevinci yansıtılmaktadır.
1. Kitapta yer alan “Köse İmam” şiiri de istibdat aleyhdarı ifadeler ihtiva eden bir şiirdir. Köse imam, daha sonra Âsım kitabında Âkif’in babasının talebesi olarak tanıtılacak bir hocadır.
İlmi az, görgüsü çok, fıtratı yüksek bir imamTanırım ben, ki hayatında tanıtmıştı babam.“Kim bilir; şimdi ne âlemde benim şanlı Kösem;Görmedim üç senedir, bâri gidip bir görsem…
Bu başlangıçtan sonra şair, bir aile faciası tasvir eder. Kocası tarafından dövülen bir kadının Köse İmam’a şikâyeti ve onun kocasını huzuruna getirtmesi anlatıldıktan sonra karısını darbeden kocanın
İki alsam ne çıkar sâye-i hürriyyette?Boşamışsam canım ister boşarım elbette.
cevabı Âkif’in Meşrutiyet’in ilânından sonra erken dönemde dikkat çekici bir eleştirisi olarak görülmelidir. Bu arada Köse İmam’ın yakınması da dikkatten kaçırılmamalıdır:
Kimse söyletmiyor artık bizi, bak sen derde;“Mürteci!” damgası var şimdi bütün ellerde
…
İşte gördün ya, herif “sâye-i hürriyyette”
Diyerek, başlamak üzreydi hemen tehdîde!
…
Sâde hürriyyeti ilân ile bir şey çıkmaz;
Fikr-i hürriyyeti hazm ettiriniz halka biraz.
Bu mısralar, Mehmed Âkif’in Meşrutiyet’in ilanından sonraki yönetimi ve havayı olumsuz şekilde yansıttığını açıkça göstermektedir. Buradan itibaren Mehmed Âkif’in Abdülhamid ve istibdat dönemi eleştirisini bir yana bırakıp İttihatçıları eleştirmeye başladığını söyleyebiliriz.
***
Son yıllarda Âkif’in Sultan Abdülhamid’le ilgili olumsuz beyanları öne çıkarılarak yapılan gerçeklik kaygısından yoksun tenkidler şairin eserlerinin bütünü dikkate alınırsa, apaçık haksızlıktır. Abdülhamid’in son büyük Osmanlı padişahı olduğunda şüphe yok. Fakat döneminde Abdülhamid imajının bugünkü gibi olmadığı bilinen bir şeydir.
Mehmed Âkif’e şiirlerinde geçen Abdülhamid aleyhdarlığı ihtiva eden mısralarından ötürü saldıranlar, Âsım’da “Zulmü alkışlayamam” diye başlayan kısmı dikkatle okumalıdır. Zulüm, ittihatçı zulmüdür! Gelenin keyfi için geçmişe sövmeyeceğini söyleyen de Âkif’dir. Gelen İttihatçılar, geçmiş de Abdülhamid devridir.
Âkif’in şiirleri bütün olarak okunursa onun Abdülhamid dönemini öven mısraları da keşfedilebilir. Abdülhamid bağlılığı üzerinden Âkif’e saldırmak, onu değersizleştirmeye çalışmak asla doğru ve hakşinas bir yaklaşım olarak görülemez. Her iki tarihî şahsiyeti haklarını teslim edilerek kabul etmek mecburiyetindeyiz.