Sayın okul yöneticisi!
Son zamanlarda yoğun bir şekilde özel okullardaki eğitimi ve bu sektörün gidişatını konuşuyoruz. Geçen haftaki yazımızda da meselenin nerelere vardığını yazmıştım. Hususiyetle, başarının elde edilebilmesinin ve niteliğin arttırılmasındaki önemli kavramın ‘kurumsallaşma’ olduğunu ve ancak bunu yapabilen özel okulların ayakta kalacağını belirtmiştim.
Aslında ne kadar verimli eğitim ortamı yaratabilirseniz o kadar başarılı oluyorsunuz. Bu ortamı oluşturmak ise kurumunuzu ‘kurumsal’ hale getirip böyle yönetebilmekten geçiyor. Özetle ‘tüm eğitim paydaşlarınıza’ güven vermelisiniz ki siz de güven içinde yolunuza devam edin. Eğitim kurumlarındaki yönetimin hesap verilebilirliğe, şeffaflığa ve sorumluluğa dayanması gerekmektedir bu anlamıyla.
Milli Eğitim Bakanı Selçuk, 2023 Eğitim Vizyonu buluşmaları kapsamında İstanbul’da görev yapan okul müdürleriyle buluştuğunda ‘’Ankara’da bir okul var, müdürü değişti, bu öğretmenlere bir kan geldi, can geldi’’ diye bir örnek vermiş ve idareci ile lider arasındaki farkı vurgulamıştı. Yani lider olabilirsen varsın, yok idare etmeye çalışıyorum dersen kaybediyorsun… Öğrencin, öğretmenin, velin birlikte kaybediyorsunuz. Hele ki özel sektör de her önüne gelenin okul açıp, başına da ‘tepeden inme’ kişileri getirmesi bu kaybedişleri nasıl kaçınılmaz hale getirdiğini görüyoruz. En iyi okulu, en iyi lokasyonda kursan, en son teknoloji ile donatsan bile en başta yer alan nitelikli değilse, yatırımın çöpe gidiyor.
İyi yönetilen ve gerçek bir lidere sahip olan okullar, yerel düzeyden sıyrılarak ulusal okul haline geliyor. Çünkü, eğitim yönetiminde kalite ve performans insana bağımlıdır. Gerçek bir lider ‘yetki’ ile ‘yönetimin’ farklı olduğunu bilendir. Gücünü makamından değil, bilgi ve becerisinden alan, ekibine karşı amirlik taslamayan ve biz dilini kullanan, öğretmenlerin yeteneklerini, özelliklerini bilen, onlara değer verdiğini hissettirebilen liderler okulun başarısını ve devamlılığını sağlıyor. Bu anlamda, etkili okullar için yönetici ve öğretmen yetiştirilmesinde de birtakım düzenlemeler yapılması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sözleşme imzalanırken haftalık 40 saatlik ders programını, hafta sonu ve okul çıkışı var olan tüm etkinliklere katılmayı, mesai saatlerini aşan uzun toplantıları, hafta sonu konan etütleri, çift nöbetleri, ekstra çalışmalarının hepsini kabul eden öğretmenleri işlerine motive etmek, onların verimini artırmak iyi yöneticilerin en önemli görevidir. Okulu ve öğretmenlerini sahiplenen liderler, şartların iyileşmesi ve gelişmesi için de çaba harcayarak, öğretmenlerinin en iyi şekilde eğitim-öğretim hizmetini sunmalarını sağlayacaktır.
Tabi özel kurumlarda çalışan öğretmenlerin şartları ayrı bir yazı ister… Yine de çalıştığınız kurumda gerçek bir lidere sahipseniz bu, tüm eğitim paydaşları adına bir şanstır. Makamıyla herkesin önüne geçen değil de duruşuyla ve yönetimiyle herkesin arkasında durduğu liderler olursa şartlar da değişir. Varolan sistemde değişiklik yapmak bir seçim meselesi, değişebilir. Liderler için en doğru yol, değişimle ilgili seçenekler üzerine yapılan ilk görüşmelerden başlayıp karar vermeye kadar tüm aşamalara çalışanları da katmaktır. Okul çatısı altındaki herkesi olumlu geribildirimlerle yöneten, desteğe ihtiyaç duyduklarında onları destekleyen, sosyal ve insani becerilere sahip tutkulu ve motivasyonu yüksek yöneticilere ihtiyacımız var.