‘Merhaba mahzûn Ramazan’
Sultan III. Ahmed, Ayasofya ile Bâb-ı Hümâyun arasına yaptırdığı çeşme için bir tarih düşürür ve şairlere bu mısradan hareketle birer kaside yazmalarını emreder: “Han Ahmed’e eyle dua aç besmeleyle iç suyu” (1141 (1728-29).
Devrin şairleri derhal kaleme kâğıda sarılırlar; ne var ki “suyu”, yeterli kafiye bulmak bakımından son derece elverişsizdir. Seyyid Vehbi, söz konusu mısraı basit bir takdim-tehirle “Aç besmeleyle iç suyu Han Ahmed’e eyle dua” şeklinde değiştirerek problemi çözer ve kısa sürede üstâdâne bir tarih manzumesi yazar. “Dua” kelimesine istemediğiniz kadar kafiye bulabilirsiniz. Vehbi’nin manzumesi çeşmeye bizzat padişahın hattıyla hâkkedilir.
***
Peki, tarih düşürmek ne demek? Bu soruya cevap verebilmek için önce ebced hesabından kısaca söz etmek gerekir. Çocukluğunda elifba öğrenmek için cami hocalarına gidenler, “ebced, hevvez, hutti...” diye başlayan tekerlemeyi hatırlarlar. Bu tekerlemedeki anlamsız kelimeler, Arap alfabesinin farklı bir sıralanışıdır; ilk dokuz harfe 1’den 9’a, ikinci dokuz harfe 10’dan 90’a, sonraki on harfe de 100’den 1000’e, sayısal değerler izafe edilmiştir. Mesela benim ismimin sayısal değeri şöyledir: b: 2, ş (şın): 300, i (ye): 10, r (rı): 200, toplam 512.
Bu basit açıklama, Ebced’in sadece mahiyeti hakkında bir fikir verebilir; eski kültürümüzü açacak anahtarlardan biri olan Ebced hesabı ve bu hesabın kullanıldığı tarih düşürme sanatı, kendine has incelikleri bulunan bir bilgi dalıdır.
***
Ebced hesabı, özellikle Osmanlı Türklerince yaygın olarak kullanılırdı; cami, medrese, kütüphane, çeşme, hastahane, kışla, şadırvan, çeşme, köprü ve mezar taşı kitabelerinin çoğunda ebced hesabıyla tarihler vardır. Sadece kitabeler mi? Ölüm, doğum, evlenme, hatta sakal bırakma gibi insan hayatının önemli merhaleleri için de tarih düşürmek yaygın bir gelenekti. Bazı meraklılar, çocuklarının isimlerini bile ebced hesabıyla doğum tarihini veren kelimelerden seçerlerdi. Divanların çoğunda “Tarihler” bölümü vardır. Son derece zekice ve muzipçe düşürülmüş tarihlerin yanında, Sürurî’nin Şeyh Galib’in ölümüne düşürdüğü “Geçdi Galib Dede candan yâhû” tarihi gibi, mücevher güzelliğinde olanlara da sık sık rastlanır.
Kur’an-ı Kerim’de bile bazı önemli hadiselere ebced hesabıyla işaret edildiğine inanılırdı. Mesela İstanbul’un fetih tarihini (857/1453) veren “beldetün tayyibetün” ibaresi, Sebe’ Suresi’nin 15. âyetinden alınmıştır.
***
İsmail Yakıt’ın Türk-İslâm Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme isimli kitabı bu konudaki önemli çalışmalardan biridir. Yakıt, ebced hesabını bütün yönleriyle ele aldığı eserinin bir bölümünde de nükteli tarihleri bir araya getirmiştir. Mesela Kel Memiş adında birinin ölümüne şöyle bir tarih düşürülmüş: “Kel Memiş gelmemişe döndü cihâna sad hayf.” Tarih düşürmedeki maharetiyle tanınan Sürurî’nin nükteli tarihlerde de eline su dökecek şair yoktu. Nuh adında birinin ölümüne “Âh ömr-i Nûh’u tûfân-ı ecel kıldı tamâm” (1205) diye tarih düşürmüştü. Şerbetçi Emin’in ölümüne düşürdüğü tarihte de bu zatın mesleğine telmih vardı: “İçdi Şerbetçi Emin cür’a-i ke’s-i mevti” (1211).
Necmeddin Okyay merhumun 1936 yılında ölen Pire Mehmed adındaki bir dostu için düşürdüğü tarih de çok hoştur: “Zıpladı gitdi Pire âhirete.” Hikmet adında bir şairin veba salgınında ölen Ömer Efendi için düşürdüğü tarihteki inceliğe de dikkatinizi çekmek istiyorum: “Ömr-i Ömer Efendi’yi etdi vebâ hebâ” (1227).
Fatih Özkafa’nın “Mübarek Ramazan” istifi. Mustafa Kara’nın tarih kıt’ası altta, rik’ayla yazılmıştır.
***
Harf-rakam ilişkisinin kadim zamanlardan beri var olduğunu, mesela Romen rakamları dediğimiz rakamların aslında birer harf olduğunu unutmamak gerekir. Eski Yunan harflerinin de Fenike ve Arap alfabelerinde olduğu gibi sayısal karşılıkları vardı. Bu konularda da geniş bilgi edinmek isteyenler, Yakıt hocanın kitabına başvurabilirler. Ebced’in astroloji gibi gizli ilimlerle ve şifreleme sistemleriyle ilişkisi ayrı bir bahistir.
Mehmed Özçay’ın “Merhaba mahzun Ramazan” istifi.
Cumhuriyet’ten sonra Abdülbaki Gölpınarlı, Necmeddin Okyay, Ali Nihad Tarlan, Ârif Nihat Asya, Mahir İz gibi üstadlar tarafından devam ettirilen tarih düşürme geleneği günümüzde de Uğur Derman, Mustafa Tahralı, İsmail Yakıt (Yakut), İskender Pala ve Mustafa Kara gibi, eski kültürümüzü çok iyi bilen isimler tarafından yaşatılmaktadır.
Bu yazıyı niçin yazdığıma gelince: Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Mustafa Kara, şu bunaltıcı karantina günlerinde idrak ettiğimiz Ramazan’ın mahzunluğunu vurguladığı bir tarih kıt’ası yazdı. İki seçkin hattatımız (Mehmet Özçay ve Fatih Özkafa) tarafından nefis istiflere dönüştürülen bu kıt’a şöyle:
Sahurda mahmûr Ramazan
İftarda makbûl Ramazan
Çıktı on iki er dedi:
“Merhaba mahzûn Ramazan”
1441 (2020)
Not: Geçen hafta bu köşede sizinle paylaştığım “Bu korona da geçer yâhû” istifinin Hattat Mehmed Arif Vural’a ait olduğunu öğrendim. Aziz dostumu tebrik ediyorum.